İslamcılarımızın,
muhafazakârlarımızın korkarak sordukları bir sorudur, ‘Tecdit Var mıdır’ sorusu.
Bir de şöyle inanırlar: ‘her
yüz yılda bir Müceddit gelir’. Tabi, gelenin kim
olduğunu bilemediklerinden, Müceddit ağzından veya kaleminden çıkan, onlara
göre yeni hükümlere çoğunlukla da karşı çıkarlar ve hatta yeni bir şey
söyleyeni kâfirlikle itham edebilirler. Her asrın bir Müceddit’i olduğunu
okumuşlar, inandıklarını sanırlar. Fakat öyle değildir. İnandıkları, sanılarıdır
sadece.
Azıcık uzağında olanlar,
dinin yeni bir yorumundan bahsederler. Onların beslendikleri kaynak ziyadesiyle
Batı’dan akar. Lakin şunu bilemezler, Batı muharref Hıristiyanlık üzerine
geliştirilen yenilikler için konuşmuştur. Oysa Hak Din’in muhafızı bizatihi
Allah’tır. Bizdeki bozulmalar, yorumlar üzerinde olmaktadır. Eksik bilgi, az
düşünce, yarım bırakılmış bir ilimi eser üzerine yapılan boş konuşmalardır. Bir
de ideolojilerinin esiri olanların,
rastgele yaptıkları konuşmalar üzerine bina edilen anlamsız yorumlar
var. Bunlar üst üste gelerek sanki (dini) içtihatlar yığını olarak, cami
önlerinde ucuz satılan kitaplar arasında kalmaya mahkûm, eskimiş veya eksik
olan kırıntılar diyebiliriz.
‘Dinde reform’ tabiri ise genellikle bu Batı eğitimli
yarı aydın sınıfının hezeyanıdır. Dini
yeniden yazarak, yepyeni bir din ortaya çıkarmak olarak algılara yerleştirilmek
isteniyor. Ki, zaten “Ilımlı
İslam” safsatası adıyla, bir ABD projesi olarak, Ak
Parti iktidarınca ve bugün ‘paralel
yapı’ suçuyla yaftaladığı ortakları ile birlikte 13 yıldır bu
ülkede fiilen zaten uygulanmakta ve bütün inanç sistemi, emperyalist talepler
doğrultusunda alt üst edilmek istenmektedir. Bunların tavırları adeta, köpeksiz
köy bulup, değneksiz gezen fukaranın hali gibidir. Sanırlar ki, bu dünya
sahipsizdir, bir kendileri var fikir söyleyebilecek. Kendilerinden başkalarını
tanımadıklarından, ileri sürülen fikirleri de okumadıklarından dünyayı kendi
dar kalıpları içinde değerlendirip,
İslamiyet’i de ancak kendi kısır düşünceleri ve eskimiş bilgileriyle
kabul edebilmektedirler.
Kur’an’ı Kerim bir sistemin
bildirimidir. İnsan hayatının başlangıcından itibaren, Peygamberleri
vasıtasıyla bildirilen (bilgiler) başından sonuna kadar bir sistemin
tebliğinden başkası değildir. Yaşanan tebliğ. Şöyle değildir; her gelen
peygamber kendi bilgilerini getirmiş, o bilgiler eskimiş veya tahrif edilmiş,
sonra yenisi gönderilmiştir. Bu yanlış bir inanıştır. Ne ki, bildirilmiştir, bu
âlemde an be an yaşanmaktadır. Bu itibarla, -nesih- konusu tartışmalı olsa da,
yanlıştır. Hz. İsa bildirimiyle, Hz. Musa’yı nesh etmemiştir. Sistemin
tamamlanması amacındadır. Mükemmel insan hedeftir. Hz Muhammed’in (sav) “Güzel ahlakı tamamlamaya gönderildim” buyruğu,
bildirilen sistemin tamamlandığını ve fakat açıklamalarının benzetmelerle,
şifrelerle, mecazlarla yapıldığının anlatımıdır. Bildirilen Allah sisteminin
tamamlanmasıdır. Dolayısıyla, dinin ismini İslam olarak bildirmiş ve isim
verildikten sonra din tamama erdirilmiştir. Resullullah, yaşadığı çağın insan
algısı ve kabullerini dikkate alarak açıklamıştır. Öylesi bir açıklama ki,
zamanlar ötesi, çağlar ötesi şerhleri de içinde vermiştir. Burada, anlaşılması
lazım gelen husus; içinde bulunulan zamanın ilmi gelişmeleri dikkate alınarak,
Peygamberin bildiriminin yeniden yorumlanması ve/veya yeniden açılmasıdır.
Tecdit denen olguda budur. İlim, ilimdeki gelişmeler, insan algısındaki
açılımlar tecdidi gerekli kılacaktır.
Gelişme Allah Sistemi’nin
gereğidir. Rahman Suresi 29. Ayet buyruğu şöyledir: “Semalarda ve arzda ne varsa O’ndan talep eder; ‘HÛ’ her ‘AN’ yeni
iştedir.” Şan alışı ilimi ilerlemeler, insan beynin
algısının olumluya doğru gelişmeleri, her An’ın, bir önceki An’dan bağımsız
olarak yaşanmasıdır. Hatta şöyle söylemek de mümkün olacaktır. An, yaşanandır.
Öncesi ve sonrası yoktur. Kulun, Peygamberî Allah algısına ulaşması öyle
kolayca olabilecek bir değişim değildir. Toplama çıkarmayı öğrenen insan,
yüksek matematiğe ancak asırlar sonrası geçebilmiştir ki, günümüzün Kuantum
çağı olduğu bilenler tarafından açıkça anlatılmaktadır. Bildirildiğine göre,
fizik aşılıp, teorik fizik çalışmaları son sürat ilerlemektedir.
Kısaca şöyle
söyleyebiliriz: her ayet ve hadis, ilmi gelişmelere ve insan algısındaki
ilerlemelere göre yeniden açılır. Açılmalıdır.
Bir de şu düşünceyi
cevaplamalı: yaşadığımız andaki tartışmaları bir kenara bırakarak, 1000 yıl
sonrası İnsanı için nasıl açılımlar olacaktır? Bizim 1000 yıl önceyi muhafaza
etme gayretlerimiz gibi Yoksa onlar da bizim şimdiki düşüncelerimizi ve
ilimdeki geldiğimiz noktayı mı muhafazaya çalışacaklardır.
Bu soruya hem evet, hem
hayır cevabı verilebilir.
Evet; gelişme diye bir şey
yoktur. Bizim bildiklerimiz bize yeter. Yeni düşünceler küfre varır. Gelenekten
kalan bilgileri muhafaza edip cennette yerimizi sağlayalım.
Hayır: gelişme daimidir.
Gelişime ayak uyduramayanlar yaya kalıp, dünyalarını da, ahiretlerini de berbat
ederler. Bu itibarla yeniliklere açık olabilmeliyiz.
Yani, yani değişen bir şey
yok. 1000 yıl sonra da benzeri tartışmalar bu gök kubbe altında devam edecek.
Özgül Aydın :
YanıtlaSilİmanla yeniliklerin ne alakası var ALLAH aşkına... İman ahir hayatını kolaylaştırır güzelleştirir... Çağın teknolojik yenilikleriyse şu anki hayatını kolaylaştırır güzelleştirir.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSil"Kısaca şöyle söyleyebiliriz: her ayet ve hadis, ilmi gelişmelere ve insan algısındaki ilerlemelere göre yeniden açılır. Açılmalıdır. "-M. Emin
Kaleminize sağlık Hocam.
Murat Alparslan Tekoğlu :
YanıtlaSil"Doğrudan doğruya Kuran'dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" Mehmet Akif Ersoy
Yazınıza harfiyen katılmakla birlikte meselenin çözümünün merhum Akif'in sözünde yattığını düşünüyorum.
Din'in tek kaynağı olan Kuran ve onun hayata geçirilmiş hâli olan sahih sünnetin ki sünnet Kuran'a ilave bağımsız bir kaynak değildir ; yanına icma ve kıyas diye iki kaynak uydurup buna da dinin delilleri denilirse işin içinden çıkılamaz.
İtikatta mezhebim Maturidi, amelde Hanefi demekle de çözülmüyor işler. Bunlara "hak mezhep" demekle hak olunmuyor...
Mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve bunların öğretileri ile bulanan dimağlara format atılıp fabrika ayarlarına dönülmek zorunda.
Sonrasında yapılacak şey Kuran merkezli indirilmiş dine rücu etmek.
Uydurulmuş din ile virüslenmiş kafalar resetlenmeden indirilmiş dine vâkıf olabilmek çok zor.