Hz. Muhammed (sav) boşa
konuşmaz, lüzumsuz laf etmez. Söylediği zamana göre nasıl anlaşılması gerekirse
cümleler öylece yayılır, ancak söz bütün zamanlarda ve beyinlerde geçerlidir. O
beyin ki, kiminde ilim basamaklarını atlamış, kiminde de en aşağılarda
kalmıştır. O’nun sözü her ikisi için de geçerlidir. Peki, her ikisinde de aynı
manada mıdır? Biz yüksek manalara muhtacız, Bedevi’nin kısır algısından geçip,
maneviyatın yüce katlarına umutlanmalıyız.
Emanet: Bir başkasına
bırakılan şey, nesne anlamında genel olarak kullanılır. Zaten,
Cumhurbaşkanı’mızın da bahsettiği anlam bu olsa gerek. Veda Hutbesinde buyurur “siz kadınları Allah’ın emaneti olarak
aldınız” bu cümleye göre Sayın Başkan, kadınların
erkeklere emanet olarak bırakıldığını varsayıyor. Keşke bu kadar basit, bu
kadar açık olsaydı Resulün sözü. Hâlbuki cümlenin başında, “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu
konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim” var.
Şu cümle de daha sonra kullanılmış: “Sizin
kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır”.. Emanetçiye
bırakılan bir maldan filan bahsediyor mu? Hayır, bizim işimize, kolayımıza öyle
geliyor.
Zaten hayatımız ve düşünce
dünyamız daraldıkça daralmış, küçüldükçe küçülmüş ve bugün dünyada en alt
tabakalarda debelenen değil miyiz? Kavramlara arzu edilen anlamı veremiyor,
kelimeleri layıkıyla kullanamıyoruz. Küçülen dünyamızda kendimizi dev gibi
görüyoruz hepsi bu. Hiçlikten, yokluktan, boşluktan bihaber geçinip gidiyoruz.
Kemâlât sahibi müminler
şöyle kabul ederler: Söz konusu olan İlahi Vuslattır. Çiftlerin birbiri
üzerindeki hakları da, İlahi Vuslat sebebiyledir. Erkeğin kadında ilahi
vuslatı, kadının erkekte ilahi vuslatı vardır. Bu sebeple, kadın-erkek
birleşmesi ilahi tekliğe vuslat anlamını taşır. Bunun dışındaki basit
söyleyişler bizi ilgilendirmez.
Halkın önünde, iletişim
araçlarının karşısında en yüksek mertebedeki bir zatın sözleri, toplumu
derinden etkiler, bildirdiği yüzeysel anlam, toplumca içselleştirilir ve o mana
üzere yaşanmaya devam edilirse, bu vebalin altından nasıl kalkılacaktır? Hiç mi
danışmanı, hiç mi hacısı, hocası yoktur ki, onların sözleri üzerine laf etsin?
Hayır, hayır buna gerek yok, çünkü o her şeyi biliyor.
“Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu
hakarettir’ diyor. Ya senin bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz
sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. ‘Allah’ın bir emanetidir. O emanete
sahip çıkın diyor ve onu incitmeyin diyor.” (17
Şubat tarihli gazeteler) Sonra bir takım politik laflarla
süslüyor konuşmasını, bir grubu küçümseyerek, yok sayarak. Yani, siz
bilmezsiniz diyor, ben bilirim diyor! Cevap vermek doğru olmaz, lakin şunu
söylemek borcumuzdur: acaba hiç, bir feminist ile konuştunuz mu? Onların fikirlerini
sonuna kadar dinlediniz mi? Onlarla tartıştınız mı? Ne söylüyorlar merak
ettiniz mi? Yoksa daima olduğu gibi, ezberlerinize göre mi konuşuyorsunuz?
Dikkat edilirse, bir grubun
imanını ölçüyor. Bu noktada edep nedir? Hiç kimsenin halleri ile ilgilenmeyip,
her insanı ayırımsız hoş görüp, gözünün gördüğü abeslikleri yok etmektir. Ancak
o zaman TEK’in, vahdetin ne olduğunu anlayacaksın. Ve bildiğini iddia eden
değil, Hakk’ın ilmi karşısında cehaletini dillendirmek asıl olandır.
Sözlüklerin kuru, kupkuru bildirdiği anlamlar dışına bile çıkamayan olarak,
uluların sözlerini, kelamlarını ayaklar altına almak ve o kelamlarla siyaset
arenasında kazanım sağlamaya çalışmak, ancak cücelerin harcı olur. Bildiğini
iddia ederek, karşıyı bilgisizlikle suçlamak ise kimlerin harcıdır, bunu da sen
ara, bul.
Emanet kavramı, Emin (emn)
kökünden gelir ve hıyanet kavramının karşıtıdır. Hukukun incelediği ve
ilgilendiği ‘güvenilen bir kimseye koruması için geçici
olarak tevdi edilen şey’ manası konumuz dışında olduğundan ve
muhafazakâr akıl sadece bu anlamıyla düşündüğünden, evet kadını bir emanet mal
olarak kabul etmektedir. Ve Peygamber’in bildirdiklerinin hiç birinde bu mana
bulunmaz. Kısırlaştırılmış, küçültülmüş ve işe yaramaz hale getirilmiş bu mana
ile bırakalım, piyasa, ekonomi, adalet mekanizması ilgilensin.
İnsan, Kur’an’ın ikizidir.
Bu manadan olmak üzere, İnsan’a verilen emanet: “Semâların, arzın, dağların yüklenmekten kaçındığı ve İnsan’ın
yüklendiği şeydir o emanet.” Ve İnsan, peygambere has o
eminlik vasfıyla, emaneti korur, gözetir ve sırası gelince de sahibine verir.
Biz böyle anlıyoruz.
Varın siz kendi mananız
üzerinde biraz kafa yorun.
Bende mahfî oldu
gaybül-gaybın esrârı hemîn,
Bendedir sır-ı emânet ana
kenz-i mübhemim.
(Niyazî Mısrî)
Bizler Sayın Devlet büyüklerinden
şunu isteriz. Bırakın ona buna akıl vermeyi biz yaptığınız işlere bakarız. Ki,
şöyle buyurulur:
“Muhakkak ki Allâh emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında
âdil olarak (herkesin hakkını vererek) hükmetmenizi emreder. Muhakkak Allâh
bununla size ne güzel öğüt veriyor. Kesinlikle Allâh Semi’dir, Basıyr’dir.” (Nisâ
Suresi / 58)
En doğrusunu Allâh Bilir.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilHocam; Musevilikten İsevliğe, oradan da Arap kültürü ile İslama yamanan, 500 yılı yoğun olmak üzere, Türk'ün de içine işlemiş-işletilmiş olan ERKEK DİNİ HALİNE GETİRİLMİŞ İSLAM ANLAYIŞI, değişmediği müddetçe halimiz harap. İşin acı yanı bırakalım mücadele etmeyi, "dinimiz böyle" diye bir kısım kadınımız talepte dahi bulunmuyor, erkeklerin anlayışını İslam adına onlarla birlikte savunuyor.
Sizin cümlenizi tekrarlayacağım:" İnsan, Kur’an’ın ikizidir. Bu manadan olmak üzere, İnsan’a verilen emanet: “Semâların, arzın, dağların yüklenmekten kaçındığı ve İnsan’ın yüklendiği şeydir o emanet.” Ve İnsan, peygambere has o eminlik vasfıyla, emaneti korur, gözetir ve sırası gelince de sahibine verir. Biz böyle anlıyoruz."