26 Mart 2015 Perşembe

Muhafazakâr Aklın ‘Emanet’ Takıntısı


Hz. Muhammed (sav) boşa konuşmaz, lüzumsuz laf etmez. Söylediği zamana göre nasıl anlaşılması gerekirse cümleler öylece yayılır, ancak söz bütün zamanlarda ve beyinlerde geçerlidir. O beyin ki, kiminde ilim basamaklarını atlamış, kiminde de en aşağılarda kalmıştır. O’nun sözü her ikisi için de geçerlidir. Peki, her ikisinde de aynı manada mıdır? Biz yüksek manalara muhtacız, Bedevi’nin kısır algısından geçip, maneviyatın yüce katlarına umutlanmalıyız.

Emanet: Bir başkasına bırakılan şey, nesne anlamında genel olarak kullanılır. Zaten, Cumhurbaşkanı’mızın da bahsettiği anlam bu olsa gerek. Veda Hutbesinde buyurur “siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız” bu cümleye göre Sayın Başkan, kadınların erkeklere emanet olarak bırakıldığını varsayıyor. Keşke bu kadar basit, bu kadar açık olsaydı Resulün sözü. Hâlbuki cümlenin başında, “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim” var. Şu cümle de daha sonra kullanılmış: “Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır”.. Emanetçiye bırakılan bir maldan filan bahsediyor mu? Hayır, bizim işimize, kolayımıza öyle geliyor.

Zaten hayatımız ve düşünce dünyamız daraldıkça daralmış, küçüldükçe küçülmüş ve bugün dünyada en alt tabakalarda debelenen değil miyiz? Kavramlara arzu edilen anlamı veremiyor, kelimeleri layıkıyla kullanamıyoruz. Küçülen dünyamızda kendimizi dev gibi görüyoruz hepsi bu. Hiçlikten, yokluktan, boşluktan bihaber geçinip gidiyoruz.

Kemâlât sahibi müminler şöyle kabul ederler: Söz konusu olan İlahi Vuslattır. Çiftlerin birbiri üzerindeki hakları da, İlahi Vuslat sebebiyledir. Erkeğin kadında ilahi vuslatı, kadının erkekte ilahi vuslatı vardır. Bu sebeple, kadın-erkek birleşmesi ilahi tekliğe vuslat anlamını taşır. Bunun dışındaki basit söyleyişler bizi ilgilendirmez.

Halkın önünde, iletişim araçlarının karşısında en yüksek mertebedeki bir zatın sözleri, toplumu derinden etkiler, bildirdiği yüzeysel anlam, toplumca içselleştirilir ve o mana üzere yaşanmaya devam edilirse, bu vebalin altından nasıl kalkılacaktır? Hiç mi danışmanı, hiç mi hacısı, hocası yoktur ki, onların sözleri üzerine laf etsin? Hayır, hayır buna gerek yok, çünkü o her şeyi biliyor.

“Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir’ diyor. Ya senin bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. ‘Allah’ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın diyor ve onu incitmeyin diyor.” (17 Şubat tarihli gazeteler) Sonra bir takım politik laflarla süslüyor konuşmasını, bir grubu küçümseyerek, yok sayarak. Yani, siz bilmezsiniz diyor, ben bilirim diyor! Cevap vermek doğru olmaz, lakin şunu söylemek borcumuzdur: acaba hiç, bir feminist ile konuştunuz mu? Onların fikirlerini sonuna kadar dinlediniz mi? Onlarla tartıştınız mı? Ne söylüyorlar merak ettiniz mi? Yoksa daima olduğu gibi, ezberlerinize göre mi konuşuyorsunuz?

Dikkat edilirse, bir grubun imanını ölçüyor. Bu noktada edep nedir? Hiç kimsenin halleri ile ilgilenmeyip, her insanı ayırımsız hoş görüp, gözünün gördüğü abeslikleri yok etmektir. Ancak o zaman TEK’in, vahdetin ne olduğunu anlayacaksın. Ve bildiğini iddia eden değil, Hakk’ın ilmi karşısında cehaletini dillendirmek asıl olandır. Sözlüklerin kuru, kupkuru bildirdiği anlamlar dışına bile çıkamayan olarak, uluların sözlerini, kelamlarını ayaklar altına almak ve o kelamlarla siyaset arenasında kazanım sağlamaya çalışmak, ancak cücelerin harcı olur. Bildiğini iddia ederek, karşıyı bilgisizlikle suçlamak ise kimlerin harcıdır, bunu da sen ara, bul.

Emanet kavramı, Emin (emn) kökünden gelir ve hıyanet kavramının karşıtıdır. Hukukun incelediği ve ilgilendiği ‘güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen şey’ manası konumuz dışında olduğundan ve muhafazakâr akıl sadece bu anlamıyla düşündüğünden, evet kadını bir emanet mal olarak kabul etmektedir. Ve Peygamber’in bildirdiklerinin hiç birinde bu mana bulunmaz. Kısırlaştırılmış, küçültülmüş ve işe yaramaz hale getirilmiş bu mana ile bırakalım, piyasa, ekonomi, adalet mekanizması ilgilensin.

İnsan, Kur’an’ın ikizidir. Bu manadan olmak üzere, İnsan’a verilen emanet: “Semâların, arzın, dağların yüklenmekten kaçındığı ve İnsan’ın yüklendiği şeydir o emanet.” Ve İnsan, peygambere has o eminlik vasfıyla, emaneti korur, gözetir ve sırası gelince de sahibine verir. Biz böyle anlıyoruz.

Varın siz kendi mananız üzerinde biraz kafa yorun.

Bende mahfî oldu gaybül-gaybın esrârı hemîn,
Bendedir sır-ı emânet ana kenz-i mübhemim.
(Niyazî Mısrî)

Bizler Sayın Devlet büyüklerinden şunu isteriz. Bırakın ona buna akıl vermeyi biz yaptığınız işlere bakarız. Ki, şöyle buyurulur:

“Muhakkak ki Allâh emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında âdil olarak (herkesin hakkını vererek) hükmetmenizi emreder. Muhakkak Allâh bununla size ne güzel öğüt veriyor. Kesinlikle Allâh Semi’dir, Basıyr’dir.” (Nisâ Suresi / 58)


En doğrusunu Allâh Bilir.

1 yorum:

  1. İlhan Yalçın :
    Hocam; Musevilikten İsevliğe, oradan da Arap kültürü ile İslama yamanan, 500 yılı yoğun olmak üzere, Türk'ün de içine işlemiş-işletilmiş olan ERKEK DİNİ HALİNE GETİRİLMİŞ İSLAM ANLAYIŞI, değişmediği müddetçe halimiz harap. İşin acı yanı bırakalım mücadele etmeyi, "dinimiz böyle" diye bir kısım kadınımız talepte dahi bulunmuyor, erkeklerin anlayışını İslam adına onlarla birlikte savunuyor.
    Sizin cümlenizi tekrarlayacağım:" İnsan, Kur’an’ın ikizidir. Bu manadan olmak üzere, İnsan’a verilen emanet: “Semâların, arzın, dağların yüklenmekten kaçındığı ve İnsan’ın yüklendiği şeydir o emanet.” Ve İnsan, peygambere has o eminlik vasfıyla, emaneti korur, gözetir ve sırası gelince de sahibine verir. Biz böyle anlıyoruz."

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...