İşler,
İyi(ye)
Gitmiyor!
Dış politikada yapılan
yalpalamalar, maydanoz fiyatlarına ve üretimine kadar tesir etti.
İç işlerde, dış politikanın
yansıması birebir görülür oldu.
“İhvan”
kardeşliği, olduğu gibi iç politikadaki uygulamalara, çıkarılan kanunlara kadar
sirayet etti.
Atılan her adımda, ‘İhvan’
politikası göz önünde bulunduruluyor.
Milli çıkarlar, milli
menfaatleri gözetme, milli politikalar göz ardı ediliyor.
Ortadoğu sorumluluğu,
Adeta,
‘Yeni Osmanlı’ hayallerine kurban ediliyor.
Osmanlı’nın azametli
çağlarının yeniden yaşanmasını kim istemez! Ama durum o durum değil, çağ o çağ
değil.
Eskiye öykünmek, geçmişe
yakınmak, rüyalarda mutluluk katsayısını artırsa da, ayaklar yere bastığında
durumun öyle olmadığı anlaşıldığı, düşlerden ayağa kalkıldığı vakit, zararlara
da katlanılamadığı vakit, her şey alt üst olursa, bizim de yandı gülüm keten
helva deme hakkımız doğar.
İşler,
İyi(ye)
Gitmiyor.
İşsizlik oranlarındaki
artışta bile bir inadın, uzlaşmaz tavrın, anlaşılamaz hatalara devamın tesiri
var. ‘İşler iyi gitmiyor’ lafını söylerken, yine de iyi gitmeyenlerin
dinleştirilen asılsız, gereksiz malumatlar olduğunun idrakindeyiz.
Ve hatta inanarak
söyleyebiliriz ki;
1000 yıldır hükümran
olduğumuz şu topraklarda, ilk defa, ama ilk defa;
‘Yanlışlar yapıldı,
olmaması gerekenler olduruldu, lüzumsuzluklara onaylar verildi, ordular
yenildi, topraklar kaybedildi… di, di, di.’
Ama ilk defa; bu denli
hayati hatalar, ilk defa yapılmaya çalışılıyor.
Milletin hükümranlığı
tartışılıyor. Ve idareciler, hükümranlık üzerine pazarlıklar yapıyor. Dünyada
eşi benzeri görülmemiş, tarihin bildiği yönetim ve milli irade tarzlarını
alt-üst eden bir durum. İnanılması güç, aklı eren kimseye anlatılabilmesi güç
bir pozisyon. İçinde bulunduğumuz hal, kelimelerle ifade edilemez. Olabilemez.
Olmaz. Mümkün değil. Mümkinatı yok!..
Ama oluyor.
Dostluğumuzu korumak
zorunda olduğumuz komşularla düşmanlık geliştiriyoruz. Parçalamak niyetindeki
düşmanımızla dostluk geliştiriyoruz!.. Akıllara ziyan uygulamalar, birbirini
izliyor. Tehdit ettiğin sürece, istediğin yapılıyor. Masum isen, boşa bekleme,
seni gören bile olmuyor, adalet sistemi tarumar. Şantaj dosyaları, hedefe
varmak için kullanılan modern silahlar konumunda. Şantajı yiyenler, şantaj
yapmaya teşne kişiler ve bu anılanlar, yönetim sıralarını doldurmuş vaziyette.
Devlet kurumlarında iş yapmaları için atananlar, acemi, iş bilmez şahıslar.
Bunların seçimleri de bir başka kara mizah. Karısının başına bakıyorlar. Başını
bağlamışsa, kocası en üst seviyelerde göreve layık birisi!
Bekri’nin, Orta Mahalle
Camii’ne imam olması gibi.
Barış diyorlar,
dediklerinin manası barış değil, insan diyorlar, dediklerinin manası insan
değil. Kur’an ayetlerini meydanlarda densizce okuyorlar, söyledikleri manası
ayet değil, iman değil. Kandırılmaya razı milyonlar önünde, söyle
söyleyebildiğin kadar. O söylüyorsa, vardır bir hikmeti.
Bu yazının biteceği yok.
Söz aynı söz. Laf aynı laf. Başka da sözümüz yok.
İşler,
İyi(ye)
Gitmiyor!
Önemli Not:
“Zeytindağı”nın yeniden okunması zorunluluk haline
geldi.
İlk fırsatta okunacak.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilKaleminize sağlık Hocam... 2005'ten beri bunların "kardeşliği", kemik bölüşmenin dayanışması... Dış borçlanmanın sonuna gelindiğinde (batıya verilecek tavizin bitmesi ile), bu kardeşlik bitecek ama belirttiğiniz gibi ülke de millet de devlet de o zamana bitecek.
Tanrı yardımcımız olsun. Halk, uyuma numarasını hala bırakmadı, bırakmıyor.
Ömer Sağlam :
YanıtlaSilFalih Rıfkı Atay, “Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurttan kopmuş, uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk”(1) dedikten sonra, Osmanlının Arabistan ve Filistin çöllerinden geri çekilişinin acıklı hikâyesini şu çarpıcı cümlelerle açıklamaktadır:
“Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan’ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüssüz, Şamsız, Lübnansız, Beyrutsuz ve Halepsiz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız... Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
-Benim Ahmed’i gördünüz mü? Diyor.
Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor:
-Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı?
Ahmed’ini buz mu, kum mu, su mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed’ini görsen, ona da soracaksın:
-Ahmed’i mi gördün mü?
Hayır... Hiç birimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü!
Şimdi Anadolu’ya, Batıdan, Doğudan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu’dan utanır gibi, hepsi İstanbul’a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor. Anadolu Ahmed’ini soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.
Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmet’i kumarda kaybettik!”(2).
...
HEPSİ VE DAHA FAZLASI "ÇÖLDEKİ OSMANLI" İSİMLİ KİTABIMIZDA. BU SEBEPLE NEDEN "Zeytindağı"NI BİR KERE DAHA OKUYACAK MIŞIZ MAHMUT EMİN BEY? BİRAZ DA MİLLİYETÇİ BİR GÖZLE YAZILMIŞ "ÇÖLDEKİ OSMANLI"YI OKUSAK ÖLÜR MÜYÜZ!
Satın alma adresi: http://www.dr.com.tr/Kitap/Coldeki-Osmanli//Arastirma-Tarih/Tarih/Osmanli-Tarihi/urunno=0000000616967
_____________
1 Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, MEB, Ankara, 2001, s.112.
2 Age, s.113-4.