11 Eylül 2013 Çarşamba

Zehir Nasıl Zerk Edilir?


Tabiatta da öyledir:

Nerede, renkleriyle, yapısıyla, giyinişiyle göz alıcı, albenisi kuvvetli bitki varsa zehirlidir yenilmez. Zararlıdır.

Nerede, mat renkli, albenisi düşük, çağırması eksik, dikenli bitki varsa tatlıdır ve yenilir. Zararsızdır.

Gözlemlerken dünyayı, yaradılışı ve insanları dikkat edilmesi, göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.

Acı ile tatlıyı, kötü ile iyiyi, güzel ile çirkini, zararlı ile faydalıyı ayırmanın temel nasihatidir.

Harcanan emek ile ulaşılacak ödül orantılı olmadır.

Edebi sanatlarla süslenmiş cümleler içine gizlenerek, çaktırmadan zerk edilir zararlı fikirler hafızaya. Okuyucu zaten pasiftir bu anlarda. Düşünme yetisini, fikirleri işleme becerisini terk etmiş ve her şeyiyle okuduğu yazarın karanlık kucağına bırakmıştır kendisini.

Korumasız ve korunmasız çocuklarımız var bir de. Şu haberi okuyalım, Hürriyet 19 Nisan 2013: “Öğretmen, 5. Sınıf öğrencilerine 20 bin salavat getirip bunu belgelemelerini istedi. Bazı veliler zikirmatik satın alırken, bazı öğrenciler deftere 50 bin çubuk destesi çizmeye başladı.” Aynı öğretmen geçen yıl da öğrencilere; “Gül alıp yakınlarınızın haftasını kutlayın, ne kadar çok gül alıp, ne kadar çok kişiye verirseniz, o kadar sevaba girersiniz.”

Öğretmen olduğu haberde belirtilen, sözü dinlenmesi gereken bu zat ne yapmak istiyor dersiniz? zikir verme yetkisini kimden almış, ne yaptığının farkında mı, yaptığı hatanın ileride o çocukların hayatı boyunca zincirlere vuracağının farkında mı?

Hüsnü Mahalli’nin 5 Ağustos’ta yazdığı bir yazısına, 9 Ağustos’ta eleştiri yapan Prof. Hayrettin Karaman, Mahalli’nin “Her iki koşulda iktidara gelmeyi amaçlayan bu İslamcıların sonuçta devleti ve toplumu İslamlaştırmayı hedeflemektedir” cümlelerini alıp, şunları söylüyor: “Hangi Müslüman ‘toplumu İslamlaştırmayı hedeflemez’?” bu arada bir de hakaret cümleciği var. Sonra, İslam’ın tebliğ vazifesini yüklediği, Müslüman olmayanların da insan haklarından istifade ederek yaşama haklarının olduğu, silaha sarılmamak, şiddete başvurmamak kaydıyla hükümetleri denetleme yetkilerinin bulunduğundan filan bahsediyor. Ancak, Mahalli’nin, “Tıpkı bazı Müslüman Kardeşler’in ya da demokrasi uğruna geçici olsa ılımlılaşan Müslümanların İslam dininin farklı başlıklarla ABD ve dolayısıyla İsrail hizmetine sokmak istediği..” hususunda ise bir tek bile cümle etmeyişini nasıl anlamamız gerekir? Hem de Hüsnü Mahalli’nin eleştirisi, ılımlılaştırılmış İhvan-ı Müslimin düşüncesine yönelmişken. Prof. ve Türkiye’nin en büyük Fıkıh Hocası sıfatı ile kustukları, süslü ve İslami terimlerin içine sıkıştırılmış zehir değil de nedir? Yazık ki, alıcısı pek fazla!..

Zaman Gazetesi’nde dini muhtevalı yazılar kaleme alan Ahmed Şahin 28 Mayıs tarihli yazısında Hud Suresi 114. Ayet mealini alır yazısına, aynen şöyledir:  “Bakınız Hud Sûresi’nin 114. Ayetinin uyarılarına. Rabb’imiz nasıl buyuruyor; ‘Namazlarınızı kılınız, sevaplarınızı çoğaltınız. Çünkü çoğalan sevaplar azınlıkta kalan günahları silip yok eder!...”

Şimdi bir başka bir meal çalışmasından aynı ayete bakalım: “Gündüzün iki tarafında ve geceden zülfelerde (gündüze yakın saatlerde) salâtı ikame et… Muhakkak ki hasenat (Hakikatını yaşamak – kişiden açığa çıkan güzel yaşantı) seyyiatı (hakikati örtme ve nefsaniyetten kaynaklanan suçların getirisini) giderir… Bu, idrak sahiplerine bir öğüttür.” (Ahmed Hulusi)

Allayıp, pullamak ve reklamasyon kokulu cümlelerle arz etmek böyledir. Birinci mealde “namaz kılmak” ikincisinde ise “salâtı ikame etmek” tanımlamaları yapılmış.

“Kılmak” dediğiniz, doğruluğunu bilip bilmeden şu hep kullanageldiğimiz tanım. Sıkıştırılmış zaman içinde yapılan vazifenin savuşturulması. “İkame etmek” ise, Kur’an söyleyişi ile “salât”, Allah’a yöneliş ve daimi olarak istenen. “İkame etmek” bugüne kadarki hayat tarzımızın içine (yerine) salâtı bindirmek ve salât olmak. Birincisi, zamanı gelince yapılır ve bitirilir. Sonraki vakit gelene kadar da unutulur! İkincisinin ise zamanı, içinde bulunulan andır, bir ömür aralıksız sürer. Yanlış kullanımda niye ısrarcıdırlar? Anlamak zor. Galiba işlerine böyle geliyor, namaz’ın sürekliliğini anlatmak işlerine gelmez, anlatamazlar çünkü ilimleri yetmez. Anlatmayı denemeye kalktıkları vakitte kendilerini dinleyen, okuyan bulunmaz. Kârları düşer, kazançları sıfırlanır. Böylece, yanlışları (eksiklikleri) tekrarlayıp dururlar, biz de din anlatıyor kanaatiyle onları hayranlıkla okur dururuz.

Süslü cümlelerle giydirilmiş zehirli manalardan uzak kalınması dileklerimle.

Serbest okuma parçası:

“Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir, fakat o şeker içinde zehir gizlidir. Aklı en üstün, anlayışı en keskin olan, kokudan anlar. Öbürüyse ancak dudağına, dişine değince fark eder. Şeytan yiyin diye bağırır ama o adamın dudağı zehri, boğazına varmadan reddeder. Başka biri boğazına varınca anlar, bir başkası yer, bedenini berbad edince anlar. Zehir; diğer birisinde abdest bozarken yanış yapar; zaman, zaman ciğerini delen bir acı peyda eder.

“Bir başkasında zehrin eseri; günler, aylar geçtikten sonra görünür. Diğer birisinde ise ölümden ve sur üfürüldükten sonra meydana çıkar. Eğer o kişiye mezarda mühlet verilirse mutlaka mahşer günü azap ederler.

“Her otun, her şekerin zamanede bir oluş müddeti vardır. lalin, güneşin tesiriyle renk, parlaklık ve letafet elde etmesi için yılların geçmesi gerektir. Alelade otlar, iki ay içinde yetişir. Fakat kırmızı gül, ancak bir yılda yetişir gül verir. Yüce Ulu Tanrı, bunun için eceli, yani her şeyin müddetini En’am suresinde anlatmıştır. Bunu duydun ya; her kılın kulak kesilsin…”

Hz. Mevlâna, Mesnevi’den.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...