27 Eylül 2013 Cuma

“Kına Stoku”


2020 yılında yapılacak olimpiyatların oylamasında 36 oy alan Türkiye amacına ulaşamadı. Olimpiyat yapma hakkı, 69 oy alan Tokyo’ya verildi. Burada bir garip bir durumu belirtelim. Katar ve Suudi Arabistan neredeyse Türkiye Başbakanı’nın kankası. Enterasandır. Yapılan oylamada her iki ülke de Türkiye’ye oy vermemiş. Bu durumu artık bizim derin strateji uzmanlarımız değerlendirir.

İlk kaybedişimiz değil bu, bundan evvel 4 kere daha olimpiyat ateşiyle yanmış ve fakat kavrulamamışız. Beşincisinde de felek gülmedi. Gerçi, olimpiyat taliplisi ülkelerin yapılan incelemelerinde olimpiyat komitesi İstanbul’a hep düşük puan vermiş, ulaşım, konaklama, tesisler, basın merkezi, çevre ve meteoroloji, tıbbi hizmetler, emniyet ve güvenlik, telekomünikasyon, enerji, yasal düzenlemeler, finans ve pazarlama konularında düşük not vermişler. Notların açıklanmasından sonra yapılanlar nelerdir? Hiç. Yapılan bir şey yok. Bol bol laf salatası.

Kaybettik, hemen suçlu arandı. Tabi, Avrupa Bakanı Egemen Bağış açıklamadan günler önce yaptığı açıklamayla, “Olimpiyatları alamazsak sebebi gezi parkı eylemleridir” diyerek, suçluyu baştan tespit etmişlerdi. Spordan sorumlu Devlet Bakanı Suat Kılıç hıncını, kinini ‘kına stoku’ tanımını kullanarak çıkarttı terbiye sınırlarını aşarak. Ders almıyorlar, insanı tanımıyorlar. Kendilerinden başkası mı, geç git anlayışındalar.

2007 yılı T.B.M.M ödülleri dağıtım töreninde gerçekleşen bir olay şöyledir. Ödül verilenlerin içinde Türkiye’ye birçok madalya kazandıran eski güreşçi Gazanfer Bilge de vardır. 62 yıl önce (bugün itibariyle 68 yıl) şampiyonluğu üzerine dönemin Meclis Başkanı Kazım Karabekir tarafından kendisine gönderilen kutlama fermanını Bülent Arınç ve Tayyip Erdoğan’a sunan Gazanfer Bilge’ye, Erdoğan “Gazanfer ağabey, bunlar biz de kalıyor değil mi?”  diye sorunca, Bilge; “Kalsın, malsın, öğrenin” der. Esprili bu cevaba gülüşmeler olmuş. Öylece kapanmış. Şimdi niye açtık bu konuyu? Şimdi gülme sırası bizde de ondan. ‘kalsın, öğrenin’ mesajından hiçbir şey öğrenememişler. Şimdi, gezi parkı eylemcileriymiş, gülenler kına yaksınmış.. Zekâları bu kadar. Nerede hata yaptık, nereyi boş bıraktık diye düşüneceklerine ve hataları telafiye çalışacaklarına, suçu başkalarına yükle gitsin. Kendileri sütten çıkmış ak kaşık.

“Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” vecizesi acaba sadece spor yapanları mı kapsıyor, spor yönetimi bu vecizenin kapsama alanı dışında mı kalıyor?

Başarılı olmuş sporcularımızın tamamında tespit edilen dopinglere ne demeli? Dopingin neresinde ahlak vardır? Başarıya susamışlar, ne yaparlarsa mubahtır anlayışı. 11 yıllık iktidarları süresince bütün spor dallarında hüsran yaşanmıştır. Futbol da yaşanan Avrupa dördüncülüğü başarıdır, yabana atılmaz. Başkaca bir başarı ara ki bulasın! Koşucu kızlarımızın spor hayatlarının sona erdiren de kendileri.

Deniz Gökçe ekonomi değerlendirmeleriyle ufkumuzu açarken, futbol yazılarıyla da değerli yorumlarını okuruz. 2006 yılında yazdığı şu cümleler, sanki niçin olimpiyatları kazanamadığımızı da anlatıyor: “Ülkemizde futbol o kadar fanatik ve ilkel kişilerin oyuncağı haline geldi ki, futboldan fanatik terörü ve kalitesiz yöneticiler nedeni ile keyif ve zevk alabilmek çok zor.” Bu duruma nasıl gelindi dersiniz? Her şey bizim olsun, bütün dernek yöneticileri bizim adamlarımızdan olsun düşüncesiyle spor yönetimlerini ele geçirmek arzusudur sebep. Çünkü demokrat değiller, kendilerinden başkasının dernek, vakıf ve devletin sair kurumlarının başında bulunmasını kabullenemiyorlar. İşi ehliyetli kişilere değil, ehliyetsiz, kifayetsiz de olsa adamlarına veriyorlar.

Olimpiyatları neden çok istiyorlardı? Üç önemli seçim arifesindeyiz. Erzurum’da yapılan kış oyunları ve Mersin’de yapılan gençlik olimpiyatlarını nasıl kullandılar aylarca. Hala söz açıldığında ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Her iki oyunların açılışında Başbakan’ın yaptığı gövde gösterisi belleklerde taze duruyor. Büyük bir siyasi kazanç olacaktı. Artık, anlatacakları pek bir şey kalmadı, hele Ortadoğu’daki yıkıntıdan sonra. BOP eş başkanlığını bile söyleyemiyorlar artık. Kaybettikleri taraftar desteğini geriye almanın yolu olarak görüyorlardı olimpiyatları, olmadı beceremediler. Egemen Bağış Gezi Parkı’nı gündeme getirerek, aslında yanlış yorumlayarak bir doğruyu anlatmıştı. Doğrudur, gezi olayları hükümetin polisi kışkırtması ile meydana gelmişti. Faiz lobisi filan palavra. Bu durum dünyanın diğer devletleri ve insanları tarafından biliniyor.

2020’de yapılacak olimpiyatların İstanbul’da yapılmasını kaybettik. Ölüm değil. Belki de isabetli olmuştur. “Portekiz’de yapılan 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası ve Atina’da yapılan 2004 Olimpiyatları sonrası bu iki ülkenin de bütçesi milyarlarca dolar delinmişti ve ülkeler o günden beri, bırakın avantajı, mali felaket ile boğuşmakta.” (Deniz Gökçe, 21.06.2006, Akşam) her iki ülkenin de 2012 ve 2013 yıllarında, içinden çıkılması çok zor ekonomik krizlerle boğuştuklarını biliyoruz.

Şimdiden hazırlanarak, iyi sporcularla katılıp, başarılı olmak bize yeter. Katılıp çok iyi dereceler yapmaya çalışmak ve altın madalyalarla Türkiye’ye dönmek de var.

Güvenirliliğini yitirmiş bir spor organizasyonunun başında bulunmak netameli bir iş. Güveni yitirtiren kendisi, doping yaptıranlar kim peki? Bırakın uluslararası yarışmaları, çayıra saldığımız ve başpehlivanlığını onayladığımız güreşçinin bile dopingli çıkmasını nasıl izah ederiz?

Dünya olimpiyatlarını Türkiye’de yapabilmenin bir güzelliği ve sosyal ve politik olarak bir katkısının olacağı muhakkak. Olmadı ne yapalım?

Geliniz;

Türk Olimpiyatlarını tertip edip, ilk kez Türkiye’de düzenleyelim.

Neden olmasın?

NOT: Yazının başlığına dönüp bir iki cümle söyleyecektim. Vazgeçtim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...