“Tarihin Arka Odası” isimli
tarihin konuşulduğu ve gerçekten de tarihi bizlere sevdiren Murat Bardakçı’nın
programı 23.15 de başlıyor. Konuya geçmeden evvel, mutadı olduğu üzere konuk
konuşmacı hakkında, bazı kitaplar üzerinde, geçen haftanın cevaplanması gereken
konuları üzerinde bir süre konuşulur, gelen sorulara cevaplar verilir ve 11.45
civarında kararlaştırılan konuya geçilirdi. Bu sefer böyle olmadı, saat 01.30 itibariyle
henüz konuya giremediler. Ayarlanmış, kurgulanmış gönüllü askerler tarafından
kışkırtıcı ve lüzumsuz, boş, anlamsız sorularının cevaplaması hem zaman aldı
hem de konuşmacıları ve izleyicileri gerdi. Sinir katsayısı yükseldi.
Provakatörlerin amacı da buydu. Saat bir buçuğu geçtikten sonra da, nasılsa
dinleyicilerin sayısı azalmıştır düşüncesiyle olsa gerek uç sorularını
göndermediler ve konuya giriş yapıldı.
Bardakçı cemaatin
askerlerine yenildi mi?
Öyle sanıyorlar. Yendik
Bardakçı’yı. Tespit edilen konuyu uzun süre konuşamadılar. Öyle anlamsız, öyle
gereksiz konuları ortaya sürdüler ki, Bardakçı bile şaşırdı. Misafir Hoca
konuya giriş yapmak istese bile, sorulan soruların gazına geldi Bardakçı, bence
Hakk’lı olarak, çünkü Atatürk’e yapılan hakaretler ve/veya Bardakçı’nın
Atatürk’e hakaret ettiğinin söylenmesi üzerine konuyu hemence oraya getirdi.
Açık yüreklilik ve ilmin gereği.
Anlatabildiğini, soru soran
provokatörlerin de anlayabildiğini sanmıyorum. Onların amacı anlamak, öğrenmek
değildi. Sadece programı kışkırtma yöntemiyle mecraından uzaklaştırmaktı.
Doğrusu başardılar da. Bardakçı, her birine cevap vermekte doğruyu yaptı. Yaptı
ama onların provokasyon niyetlerini çözemedi.
Türkiye de günümüzde tıpkı
böyle yönetiliyor.
Bir taraf diğer tarafı
kışkırtıyor ve onlar da acemiliklerinden olsa gerek istenileni olduğu gibi
yapıyorlar. Son olarak, Kandil’den gelen tehdit üzerine iktidar partisinin
yönetimi toplanarak demokratikleştirme paketi üzerinde çalışması gibi.
Zor soruyu cevaplamaya
çalışmak yakışmadı Bardakçı’ya, tarihçi kimliğine hiç yakışmadı. ‘Atatürk olmasaydı’
sorusu. Tarihçi, ‘saydı’ ihtimaliyle konuşamaz. Onun işi, ‘olanlardır’. Yorum,
tarihi gerçeği ortaya koyduktan sonra, insan ve tarih bilimcisi olarak tabii
bir hakkıdır. ‘Atatürk Olmasaydı’ sorusuna asla ve asla bir tarihçi cevap
vermemeliydi. O bizim işimiz. Biz şöyle deriz, ‘Atatürk olmasaydı, bugün
minarelerden ezan okunmazdı’. Bu laf bizim gibi cahil
kesimlere aittir. Bilim adamına, bilim konuşulan ortamlara ait değildir. Bunun
için tarih konuşan adam ‘saydı’ ekiyle cümle kuramaz, kurmamalıdır. İhtimaller
üzerine romancılar, hikâyeciler yazar, çizer, tarihçiler değil.
Yaşar Hoca’nın tabiriyle
‘saltanat dincileri’ bu hale getirdi programı. Aslında Bardakçı’nın
belalılarıdır bu edepsizler. Hemen bütün programlarında kışkırtırlar, alaya
alırlar, küçümserler, olmadık yapılmadık hatalarını söylerler, Bardakçı da
bıkmadan bunları cevaplamaya çalışır. Öylesine örgütlenmişler ki, internet,
gazeteler, televizyonlar aralarında paylaşılmış sanki, tıkır tıkır işleyen bir
örgüt var karşımızda. Yaptıkları iş, resmen terör. Şiddete bulaşmayan terör.
Kendilerinden olmayan, kendi fikirlerini söylemeyen herkese karşılar ve uyumu
bozmak için ne lazımsa onu yapıyorlar.
Aslında Bardakçı’nın bir
bakışta anladığı bu mesajlara cevap vermemesi ve gerekirse ‘spam’ işlemi gördürmesi
ve kendisinin bile haberi olmaması durumunda daha rahat ve huzurlu bir tarih
programı izleyebileceğimizi sanıyorum.
Saldırı çok yönlüdür. Her
cepheden saldırıyorlar derken bir cepheyi de böylece deşifre etmiş oluyoruz.
Yapılacak çok işler var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder