25 Eylül 2013 Çarşamba

Devletin Bekası, MHP ve Bahçeli


Deniz Ülke Arıboğan Hoca’nın şu cümlelerine dikkatinizi çekerim:

“Daha önce Türklüğünü vurgulama ihtiyacı hissetmeyen kesimlerde bile ‘ben Türküm’ vurgusunun güçlendiğini görmek mümkün. Buna yol açan belli başlı sebepler de bazı semboller üzerinden yürütülen zamansız ve izansız tartışmalar. Türk bayrağı, TC amblemi, anayasadaki Türk milleti tanımı gibi marjinal tartışmalar sanki konunun özüymüş ve herkes böyle düşünüyormuş gibi gündeme getirildikçe bu ateşin büyümesi kaçınılmaz. Medyanın bayıldığı bu tür tartışmalar koca bir toplumu ateşe atıyor farkında olan yok. Sokaklar hala hareketlenmediyse bunda Devlet Bahçeli’nin rolünü göz ardı etmemek gerekiyor. Tepkinin saldırganlaşma yoluna girmesini engelleyecek her yolu deniyor. Tepkinin akillere yöneltilmesi bile kanımca bu stratejinin bir parçası. Lakin tüm sorumluluk da bir tek kişinin omuzlarına yüklenemez. Kaldı ki, Türk kimliği konusunda AKP tabanındaki duyarlılık MHP’den daha düşük değil. Herkesin sorumluluk alması gerekiyor.” (Akşam, 17 Mayıs 2013)

Bu notu Mayıs ayında almış ve bir kenara atmışım. Dönüp geriye doğru bakınca ne görüyoruz? Değişiklik yok. Ancak, araya hızlı ve şimdiki durumundaki beklenmeyen bir şekilde Ortadoğu Mısır ve Suriye meseleleri girdi, Türkiye ve üzerinde bulunulan çözüm süreci unutturuldu. Televizyonlarda, neredeyse Türküm demenin suç olduğu, faşizan bir söylem olduğu zırvalamalarından, ekranlarda ağlayan siyasilerin resimlerinin tartışıldığı ortamlara taşındı siyasal konuşmalar. Gezi Parkı olayları sırasında da benzer yorumlar çok yapıldı. Kim ne derse desin, Hükümet talepleri medya için emir niteliğinde. İktidar yetkilileri bir söylese, medyada günlerce gündemde tutulup, beyinler yıkanıyor. Arada bir, yukarıdaki paragrafta olduğu gibi düşüncelerde yok değil çok şükür. Lakin Deniz Hoca’nın cümleleri dikkatle okunursa, çözüm sürecinin geciktirildiği, Kürt milliyetçiliğinin karşılığında Türk milliyetçiliğinin güçlendirildiği gibi eleştirel düşünce sonuçları da çıkmaktadır.

Tamam, gündemde tutulmasın, tartışılmasın. Gündemde tutan kim, tartışan kim?

Türk’ü dağdan taştan sileceğiz, andımızı kaldıracağız, Türk’ü anayasadan çıkartacağız diyenler kim?

Ve bu tartışmalar durup dururken mi çıktı? Karşı fikir dillendirenler niçin marjinal olarak değerlendiriliyor? Demokrasilerde karşı fikirleri söylemek bir haktır, Hakk’ını kullanan kişileri marjinal olarak yorumlamak ne kadar doğrudur? İlim ahlakı nasıl olurda fikrini söyleyeni suçlayıcı bir dil kullanır? Türkiye’ye özgü davranışlar bunlar. Kendi hedef ve programına aykırı düşünceleri susturma gayretleri ancak bizim üniversitelilerimizde vardır. Biz biliriz ki, karşı fikirler rahmettir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 5 Ocak 2010 tarihinde yaptığı meclis grup toplantısındaki konuşmasında vurgulamış olduğu husus, ne kadar isabet kaydetmiştir, okurlarımızın dikkatine sunarız; “Türk milletini birbirine düşürmek için kurgulanan sinsi bir oyun hükümet eliyle ve bütün yıkım aktörleri kullanılarak sahnelenmeye çalışılmıştır”. Bu konuşmanın üzerinden üç buçuk yıl geçmiştir ve gelinen yıkım noktası göz önündedir. Sahnelenen oyunun sonunda, PKK elemanları terörist olmaktan çıkarılmış, adeta milli kahraman pozisyonuna evriltilmişlerdir. Liderleri, hem örgütünü rahatlıkla yönetmeye devam etmiş, hem de Kandil ve Suriye’deki uzantılarını istediği gibi yönetebilmiş ve yönlendirebilmiştir. Son günlerde de artık, anayasa yazma raddesine kadar getirilmiştir. Onun düşünceleri alınmadan bir adım dahi atılamamaktadır. Ayrıca, PKK ile mücadele eden askerlerin hemen tamamı terör örgütü üyeliği saçmalığı ile tutuklanarak cezaevlerine konulmuş ve uzun süreli hapis cezalarına çarptırılmışlarıdır. Şimdi Bahçeli’nin 4 yıl önceki sözünü ve Deniz Ülke Hoca’nın paragrafını bir daha okursak, durumun nerelere ve nasıl geldiğini daha iyi fark ederiz.

Deniz Hoca Bahçeli’yi övmek (aslında bir hakkı teslim etmek) adına, ‘sokakların hareketlenmemesini’ Bahçeli’nin sağladığını söylüyor. Doğrudur. Lakin salt sokaklar değil Ülkücü Hareketin derdi. Borçların bini aşması, dış politikanın yerlerde sürünmesi, etrafımızda bir tek bile dostumuzun kalmaması, iç politikada ve devlet idaresinde adam kayırmaların, iltimasın yaşanması gibi, yapılan ihanete varan idari, siyasi oyunları anlamak, idrak etmek ve taraftarlarını uyandırmak, uyanık kalmalarını sağlamak bile bu devirlerde yapılacak önemli hizmetlerdendir. MHPlileri uyanık tutmak, sokaklara çıkmakla eşdeğerde bir hizmettir. Zaten sokaklara çıkmanın amacı da taraftarını diri tutmaktır. Bu başarılmış mıdır? Sorusuna bendeniz gönül rahatlığı ile evet diyemiyorum, ancak eksik de olsa değerli çalışmaları basından izleyebiliyoruz. Nitekim 9 bölgede yapılması kararı verilen mitinglerin 5’incisi Konya’da yapılmış ve Televizyonlardan yayınlanmamasına ve iktidar mensuplarının bu mitinglerle aynı güne rastlayan kendilerince önemli etkinlikler düzenlemelerine karşılık, halkın arasında dilden dile söylenen miting ve konuları hareket mensuplarını diri tutmuş ve birlikteliği sağlamlaştırmıştır.

Yine aynı günkü konuşmasında Bahçeli:

“Bugün ateş çemberinden geçmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, devlet ve millet olarak bir beka sorunuyla yüz yüzedir.”

Tespitini yapmıştır. Elbette bu tespiti yapan irade gerekli çalışmaları da yapacaktır. Devletin bekasında bir tehlike göreceksin, bunu dillendireceksin ve sen bir şey yapmadan yatacaksın, olacak şey değil.

“Orhun Kitabelerinde Kutluk ve onun halefleri tarafından bir ülkenin fethedildiğini veya bir halkın hâkimiyet altına alındığını söyler söylemez ‘o halk içinde sulh ve asayişi temin etti’ cümlesiyle de Türk Devlet geleneği içerisinde fethedilen topraklarda adalet anlayışının hemen tesis edildiğini haber vermektedir. Buradaki sulh ve asayişi teminden maksat Türk ilinin bekası için adaletin temin edilmesi şarttır. Bu da devlet yöneticilerinde yüksek gaye olmuştur.” (Yrd. Doç. Dr. Âdem Tutar, İslam öncesi Türk Devlet Geleneğinde Adalet Anlayışı)

“Selçuklularda diğer Türk devletlerinde olduğu gibi geniş hoşgörü sahibiydiler, ancak dinin, devletin ve halkın bekasını tehdit eden unsurlara karşı mücadeleyi de bir görev addediyorlardı.” (Türklerin İslamlaşma Sürecinde Mezheplerin ve Tarikatların Yeri, Doç. Dr. Saffet Sarıkaya) Selçuklular, beka konusundaki tüm teorileri ve uygulamaları büyük devlet adamı Nizamülmülk teorileri ve pratiklerinden elde etmişlerdir.

İşte tarihimizden iki örnek. Devletin, halkın ve dinin bekası söz konusu olunca yapılması gerekenler, ölüm pahasına da olsa yapılacaktır.

İster faşist dersiniz, ister ırkçı, ister marjinal. Bu sizin bileceğiniz bir iştir.

Altın yere düşmekle değerinden kaybetmez.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...