Anket ne işe yarar?
Hedef belirlenir. Bu
belirlenme üzerine yapılacak çalışmalar, verilecek bilgiler, yürünecek yollar,
hedef kitleye verilecek mesajlar, geri bildirim dedikleri verilen mesajların
beyinlere yerleşip yerleşmediğinin anlaşılması hususları en ince ayrıntılarına
kadar değerlendirilir. Anket, bu çalışmalar sırasında kullanılan bir beyin
yıkama tekniğidir. Sorulan sorular ne olursa olsun, alınacak cevaplar anketörün
ince ve derinlikli hafızasının eğitilmiş kıvraklığından süzülen cümlelerdir.
Denek ne derse desin, verilecek cevap anketçilerin öğretmek istedikleridir.
Sonuçlar alındıktan sonra iş, matematikçilerin ve usta bilgisayar
programcılarının engin tecrübelerinin gösterildiği sonuçlar tablosunun
çıkarılmasına kalır ki, önceden anketler vasıtasıyla yıkanan beyinlerin hiçbir
itiraz imkânları kalmamıştır. Burada denek, bilgi alınan değil, bilgi yüklenen
durumundadır. Anketçilerin en önemli araçları medya denilen, basılı ve görsel
yayınlar ve bu alanda kullanılan özellikle isminin başında Profesör gibi
sıfatların bulunduğu akademik unvanlı kişilerdir. Onların yorumlamaları ile
iyice ikna edilen halk kesimlerine son darbe, seçim -sandık, sonuç- oyunlarıyla
vurulacaktır.
Afasam Ar Genel
Koordinatör’ü Hakan Toğa’nın internette pdf formatlı yayınlanan “Siyasi çevrelerde algı yönetimi ve
türevleri” isimli kitabından bir cümle yazarsak ne
demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır: “2007’de bir dizi tutuklamalarla başlayan ‘darbe ile mücadele’ süreci
medya tarafından yanlış aktarılmış ve Türk toplumunda farklı bir Türk Silahlı
Kuvvetleri algısı oluşmasına sebep olmuştur. Davada veya isnat edilen suçlarda
henüz kesin hüküm verilmemesine rağmen medyanın algı yönetimi stratejisi ile
halk kesin hükmü vermiştir. Yargı sürecinden önce yapılan anketlerde ‘peygamber
ocağı’ olarak anılan ve en çok güvenilen kurum seçilen TSK bu özelliğini
yitirmiştir. Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklandığı gece
televizyon kanallarında ve sonrasında yazılı medyada tutuklama gerekçelerinden
‘terör örgütü yöneticiliği’ kısmının büyük puntolarla yazılması ve sık sık
tekrar edilmesi kamuoyunu yönlendirmekten başka bir şey değildir ve başarılı
olmuş algı yönetimi stratejisinin en güzel örneklerindendir.”
Haziran ayı’nın ilk
haftasında yazdığımız yazının başlığını “Erken Seçim Kokusu Alıyorum” koymuştuk. Bu
itibarla içinde bulunduğumuz günlerde ‘bugün seçim olsa’ konulu anketler
sıklıkla önümüze gelmeye başladı. Bu anketlerin ortak tarafı ise, birinci
olmasına karar verdikleri siyasi partinin hemen bütün anketlerde benzer oy
sonuçlarını tespit ederek, gözümüze gözümüze sokmaya başlamalarıdır
(beyin yıkama faaliyetlerinin birinci aşaması).
Akıl edemedikleri, unuttukları, evlad-ı vatanı anlayamadıkları bir husus var; “Mü’min aynı delikten iki defa ısırılmaz”.
Bu açıklamalardan sonra
gelelim bizim anketimize.
Bizim anketimiz, yaşanmış
bir hikâyedir. Memleket gazetelerinde yayınlanamayacak cap canlı yaşanmış bir
hikâye.
***
Düğün davetiyesini
aldığımızda gidip gitmemekte kararsız kalmıştık. Başka şehirlerde yaşayan
yakınlarımızın telefonları ile ve mutlak gitmemiz gerektiğini tavsiye etmeleri
üzerine gitmeye karar vermiştik. Aslında ben düğün sahiplerini tanımıyordum.
Gelen telefonlara ve yaptığımız görüşmelere göre tanış olduğum sadece bir-kaç
kişiden ibaretti. Hem gezi olur, hem de bir yer görürüz düşüncesiyle sabah
erkenden çıktık yola Nevşehir’e doğru.
3-4 saat sonra Nevşehir’e
varmış ve otelden yerimizi ayırtmıştık. Düğün zamanına kadar şehirde gezinti
yaptık, birkaç cami, eski Türk hayatının gözlenebildiği dar sokaklar, cumbalı
evler, esnafın el emeklerinin sergilendiği
ve satışının yapıldığı şehir çarşısı, lezzetli yemeklerin yapıldığı lokantalar…
Derken akşamı ettik ve düğün salonunda yerimizi aldık.
İstanbul’dan, Ankara’dan,
Konya, Kayseri, Kırşehir, Erzurum, Trabzon, Artvin ve Şavşat’tan teşrif eden
misafirlerle hınca hınç dolmuştu salon. Uzun süredir görüşemeyenler kendi
aralarında sıkı sohbetlere girmişlerdi. Salonda 600 kadar insan birbirlerinin
halinden bilgi alıyorlardı. Masalar yetişmediği için kenarda ayakta duranlar
bile vardı.
Orkestra düğün müziği ile
başladı programına. Genç çiftin nikâh merasiminden sonra yemek servisi yapıldı.
Takı merasimi, tebrikleşme faslından sonra da orkestra başladı oyun havalarına.
Yanık sesli bir sanatçı
Türküler okuyordu. Sahnede oynayanlar, masalarda derin sohbete koyulanlar…
Herkes düğün atmosferinden çıkmış, hallerince eğlenmeye çalışıyorlardı.
Kısa bir bağlama girişinden
sonra sahnedeki sanatkâr Erzurum dolayından “Hani yaylam hani senin ezelin” türküsünü okumaya
başladı. Bir anda salonda nefesler tutuldu. “güz gelende döker bağlar gazelin”
Bütün misafirler saygı ile türküyü dinlemeye başladılar. Kimileri, sanatkâra
eşlik ediyordu. “Yaylam
senin hiç gelmez mi güzelin / Hani yaylam hani senin ezelin”.
Kimileri ağlıyordu, kimileri ayağa kalkıp el sallıyordu. Bağlama ve sanatkârın
sesinden başka çıt bile duyulmaz olmuştu. “Yaz olanda yayla yayla otlanır / Arap atlar topuğundan etlenir / O
yaylada koyun kuzu beslenir /Hani yaylam hani senin ezelin”.
Artık, tüm salon bir olmuştu. Tam bu sırada iki çift saygıda kusur etmeden
sahneye çıktılar. Erkeklerden birisi bağlamacıyla konuştu ve önlerini salondaki
seyircilere dönerek ve dördü birden sağ ellerini yumruk yapıp birazda yana
kaykılarak beklediler. Sanatçı türküsünün son kıtasını da bitirdi: “Hani yaylam hani senin ezelin vaaayy..”
Türkü bittikten sonra
bağlama yeni bir açılış yaptı, salonda herkes ayağa kalktı. Herkesin elleri
havaya kalkmış bütün misafirler ve gelin ve damat tamamı bar tutmuşlardı. Ve
başladı:
“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa”
Sahnedeki iki çift müziğin ritmine öylesine uymuşlar, öylesine hakkını vererek
oyuna başlamışlardı. “Askerin
milletin bayrağınla çok yaşa”. Misafirlerin tamamı
ayakta idi. Kimisi mendilini eline almış Bar’a iştirak ediyor, kimisi ceketini
havada dolandırıyordu. “Arş
arş arş ileri ileri arş ileri” Bütün salon birlikte
söylemeye başladılar. “Marş
ileri dönmez geri Türk’ün askeri / Sağdan sola, soldan sağa / Al da Bayrağı
düşman üstüne”. Sadece, bir kişi vardı salonda, tek vücut,
tek ses.
“Cephede süngüler ayna gibi parlıyor / Azeri Türkleri Bayrak açmış
bekliyor”. Bar, bütün haşmetiyle tek vücutta
tutuluyordu. “Arş arş arş…”
“Parlayan yıldızın âlemi tenvir eder / Cumhuriyet bayrağın semalar içer
yüzer”
“Arş, arş, arş…”
Bar Başı marş biterken
bağlamacıya tekrar etmesini işaretle bildirdi. Hemen tekrarı başladı. Tüm
salon, salonda bulunanların tamamı, yaşlısı, genci, çoluğu, çocuğu,
başörtülüsü, başı açığı, kadını, erkeği ama tamamı hep birlikte tekrar edip bar
tuttular.
“Arş, arş, arş”
Nidaları semayı doldurdu.
Arş, arş, arş derken.
“Git”, “Git”, “Git”…
Diyorlardı aslında.
Tuncay Altunezen :
YanıtlaSilToplumu düzenleyecek kudrete sahip güçlerin, kullandığı araçllardan biri olan "anket" sistemini, Hocamız net şekilde ortaya koymuş. Kalemine sağlık.
Tek itirazım "iki kere sokulma"ya... Hocam ne ikisi? Üç kere bu millet sokuldu...