Zengin dediklerimiz; Sahip
oldukları mal varlıklarının toplamına göre değerlendirilir, otomobillerinin
motor güçleri beygir sayılarına göre kıymetlendirilir, ceplerindeki paraların
satın alma gücü ile adam mesabesine yükseltilirdi. Onların, mutantan
hayatlarının debdebesi içinde ve onlara kıskançlıkla bakan, bulundukları
katlara yükselme hayalleri kurarak ömür tüketen acuzeler şehridir hayat
alanımız. Zengin’e bir türlü gerçek anlamını veremediğimizden ya da başka bir
anlamının olup olamayacağını düşünemediğimizden, ne öğretilmişse onunla
yetinir, kabullerimizi de ona göre uydururduk. Zenginlere özenerek, onlar gibi
yaşamaya çalışarak zengin olamadık ama “zenginin malıyla kafamızı yoğurduk”,
olamadıysak da mış gibi yaparak kendimizi aldattık hep.
Oysa “evrensel boyutların,
sınırsızlığı ve sonsuzluğu” ve “sistemdeki acıma kavramı olmayan mekanizma”
fark edilmeliydi. Asıl zenginlik buydu.
Yaşadığımız dünyanın
-hayatın- sonunda yeni âlemlerin varlığı, o âlemlerdeki seyirler -ilerlemeler- bize
bağışlanmış asıl cennet zevkleriydi. Hâlbuki hayatımız, “yalnızca para ve
cinsellik üzerine kurulmuş”. Paraya olan özlem ve tamahımız ise, zaten dünyayı
ve yaratılışı kavrayamayacak denli küçük olan beynimizi dumura uğratmış. Bu
sonlu dünyada bir gün ölümün geleceğini, biteceğini bu hayatın asla düşünmeden,
cebimizin göreceği (olmayan) paralar üstüne hülyalar kurup, kurum kurum
kurumlanıyoruz. Kime bu caka?
Kanaat dükkânları kapalı mı
ki, tevazu mektepleri yıkıldı mı ki, mahrum yaşarız bu ulvi değerlerden.
“İmanı var olma cesareti olarak okuduğumuz zaman, hayatın anlamı da,
kendini inşa etmenin ötesine geçiyor ve hem hayatımız daha anlamlı oluyor, hem
de bu anlamı bizim yaratıcı yetilerimiz zenginleştiriyor. Bu Tanrı’nın her şeyi
kuşatan rahmet denizinin içine, kök salmak gibi bir şey… Bu, yüce Allah’ın
‘insana şah damarından daha yakın’ olduğunu derinden kavramak demektir. Bu
‘dosdoğru olmayı’ başarmak demektir.” (Prof. Hasan Onat, ‘www.hasanonat.net’)
Para (dünyalık) hırsı
kapladı mı gözleri artık, para kazanmak ve biriktirmekten başka
düşünebilecekleri bir şeyleri olmaz. Oysa para, bu dünyada yaşayabilmek için
lazım olan ihtiyaçları karşılamak üzere, insanların birbirlerine yaptıkları
hizmetlerin bedeli olarak algılanıp, anlaşılabilirse problem de kalmayacak.
Biriktirdikçe çoğaldığını sanırlar! Yazık ki, yanılıyorlar. Birikimin bereketi
yoksa, sağındaki sıfırlar ne kadar çok olursa olsun, değersizdir. Malına,
bereketi katmadıkça, cömertlikle ona sahip olmayı beceremiyorsan, ha elinde
ateş tutmuşsun, ha o parayı. Bir şey fark etmez.
Zenginleşmek, parayı, pulu,
atı, yatı, katı, bağı-bahçeyi… İstif etmek değildir. Azla, elindeki ile
yetinmesini bilenin zenginliği, diğer tür anlatılan zenginlikle ölçülemez.
Kanaatkârın hali, zengin (bildiklerimizin) para yığınından, kat be kat
değerlidir. Hal’in değeri, dünyalar karşılığı bile alınamaz (bilinemez). Bir
tarafta Hakk’a reddiye, öte tarafta edep ile İman.
Zengin bildiklerimizin
çocuklarına davranışları (buradaki örnekler ziyadesiyle zenginler! içinde görülmektedir)
hakkında Profesör Mehmet Kerem Doksat’tan birkaç satır iyi gidecek:
“-Bebekken ve erken çocukluk çağında sevgi ve ilgi gıdasından mahrum
kalan insanlarda depresyon görülmesi ihtimali, olmayanlardan defalarca fazla,
“-Bazı anaların sırf memelerinin güzelliği bozulmasın diye sütlerini
bebeklerinden mahrum ettiklerini maalesef görüyorum. Haydi, onun yerine konacak
mamalar var diyelim: ya dadılar ve bakıcılara bırakılan çocuklar?
“-Annelik rolünü ihmal eden, işe gitmek mecburiyeti yokken gezip tozmak
için evladını bakıcılara terk edenler ise ‘huzursuz, gülmeyen ve gülümsemeyen’
çocuklar yaratıyorlar. En azından kişilik sorunları görülüyor ve daha ergenlik
çağlarındayken paraya, cep telefonuna ve arabaya gark edilen böyle çocuklar
bencil, diğerkâmlığı öğrenememiş zengin sokak çocukları oluyor,
“-Sevgiden ve şefkatten uzak şartlarda yetişenlerden sıhhatli
yetişkinler çıkması zordur,
“-Nişantaşı’nda Bağdat Caddesi’nde dolaşırken öyle ergenler ve gençler
görüyorum ki, inanın varoşlarındakinden tek farkları, ‘marka giysileri ve bol
paraları’, (Doksat, Mekân, 2009)
Çocuğunu sağlıklı
yetiştiremeyen zengin, malı-mülkü üstüne milyar fazlasını koysa neye yarar?
“Halk içinde muteber bir
nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi” (Kanuni Sultan Süleyman)
Neye yarar, bir nefeslik
sıhhatten mahrum kalan zenginlik.
Neye yarar, Hakk’ı
tanımayan, neye yarar etrafındaki yoksuldan, fakirden, harabattan bihaber
yaşayan zenginlik.
Hep bana diyen zengin,
vermesini beceremeyen zengin ne işe yarar…
Neye yarar?
(Not: Tırnak içi cümleler
fakir’e ait değildir)
dost değiğin bir tane olurmuş.........
YanıtlaSil-konunun mana önemiyle ne alaka .. ???
zenginlik... tamam işte ayni şey ....
dostluk..
biz haber vermeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
o gider, bu gider , şu gider ,
dostluk , sen yanı başımızda kalırsın
N.H.
BEN ÇOK ZENGİNİM RAMAZAN,MUHLIS,HUSEYİN,ENGİN
DOST BIRIKTIRIN HİÇ FAKIR KALMAZSINIZ
reyyan