Yıllar boyu, katilliği,
caniliği, kalleşliği konuşuldu. Konuşanlar da, dinleyenler de fikir birliği
içindeydiler. Onları aynı düşünce ve kabullerde birleştiren ise, durmaksızın
gelen şehit cenazeleri idi.
Köyleri basılan, yiyecek stoklarına
el konulan, köyüne köprü yapılırken iş makineleri tahrip edilen, çalışanları
ölümle tehdit edilenler hep aynı fikir içindeydiler. “PKK elebaşı canidir”.
‘Toplum mühendisliği’
dedikleri, örgütlü çalışmalar başladı. ‘Şehit cenazelerinin’ gösterilmemesi
tartışıldı evvela. Hem de hükümet yetkilisinin talimatıyla, gazetelere, TVlere
talimatlandı bu istek. PKK militanlarının yaptıkları eylemler, patlattıkları
bombalar gösterilmemeye dikkat edildi. ‘Cani’ demeyelim, lafını ortaya salıp üzerinde
çalıştılar. ‘O da insandır’ diyerek, isminin önünde kullanılan olumsuz
tabirlerin topunu kullanmaz oldular. Bir Uludere kazası yaşandı ki, tam
istedikleri buydu. Devletin yanlışını, askerin hatasını, Genel Kurmay’ın
yetersizliğini filan dillerine doladılar. Bir ağlak’a ‘iyi ki bunların
zamanında savaşa girmemişiz’ bile dedirttiler. Medya güçleri o kadar fazla ki,
dinleyicilerin tamamını buna alıştırdılar. Beyinlere istedikleri ‘yönlendirilmiş,
yönlendirmeyi’ nakşettiler. Dinleyicinin bundan kaçması neredeyse imkânsız.
Kapatsa bir kanalı, geçse öbür TV’ye, karşılaştığı farklı kişiler ama ağızları
aynı. Yağmurdan kaçan doluya tutulur, ya da kaçmak imkânsız.
Milletin değerlerini
alt-üst ettiler. İnandıklarının yanlışlığını vurguladılar. Yaşanan mesela,
‘Habur facisaı’nın, provakatörler vasıtasıyla oluştuğunu, aslında bunların
olamayacağını vurguladılar. Dağa kaçırttılar bir milletvekilini. Güzel çocuklar,
iyi arkadaşlar tanımlamasıyla tanıştık akabinde. Ne iyi çocuklardı bunlar. ‘Fahriye
abla’ çatlayacak handiyse kıskançlıktan.
Şu provokatör kelimesi.
Nelere kadirmiş meğer. Oslo görüşmelerinin bile provokasyon olduğunu utanmadan
söylediler, anlattılar.
Oslo’da görüşmelere
katılanları sorgulamak istedi Yargı. Provokasyon dediler.
Millet bütüne bakamaz,
toptan göremez. Parçalara bakar, küçükleri inceler. Bir bütünün parçası
olduğunu idrak edemez. Öyle güzel işlediler, öyle güzel oluşum yaptılar ki,
millet çoğunluğu onların söylediklerine iman derecesinde inanır oldu.
Şimdi, ne ‘cani’ kaldı, ne ‘bebek
katili’, yerine ‘İmralı’ geldi. Resimlerde kullandıkları ‘sert bakışlı’ kaba
kişi gitti, yerine, makyajlanmış, tıraşlanmış, renklendirilmiş yumuşak bakışlı,
güzel görünümlü, geleceğin milletvekili adayı gelmiş.
Başardılar bunları.
(NOT: Bitmemiş bir yazıdır. Devamına elim varmıyor)
Harun Meral :
YanıtlaSilBU AKŞAM OKUDUĞUM ve DÜŞÜNCEYE SEVKEDEN BİR TESBİT.
"Hafızalarında geçmişi yok edenlerin gelecekleri de yoktur, olamaz.
İster fert düzeyinde, ister hareket bazında, ister millet nazarında olsun, geçmişe
açılan pencerelerin kapatılması istikbali de köreltir, köreltecektir.
Hafızanın yitirilmesi, şuur kaybı, mutasyona uğramanın en acı sebebidir. Yaşadıkları an ve gerçekleri okuyabilmenin-tavır geliştirebilmenin yegane dayanağı geçmişle irtibatlı olabilmektir.Geleceği tesis edebilmek, buzdan binalarla değil, çelikleşmiş köklere dayanarak mümkün olabilecektir."
Fert olarak, millet olarak, camia olarak bu tesbite göre kendimizi bir yoklayalım. Sonuç nedir.
Acaba, " Kökü mazi de olan Ati "çizgisindemiyiz
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilYazının sonunda ki "BAŞARDILAR" sadece bir "zan" olarak kalmalı...
"Paradigmalar" iflas edebilir, buna hiç itiraz etmem...
Ancak
"Hissi Kablel Vuku" lar... "Maşeri Vicdan" lar asla iflas etmezler...
Bunu birileri ÇOK ACI bir biçimde...
Bizler de "ÇOK MUTLU bir biçimde...
göreceğiz yakın bir gelecekte...
Bekleyiniz efendim... BEKLEYİNİZ...