Cuma Namazı nihayetinde, cemaat
dağılırken İmam Efendi; “muhterem
cemaat, Sayın Bakanlarımız camimize teşrif etmişler ve Cumalarını bizimle
kılmışlardır.” Dedi. Bunun üzerine, camiyi boşaltmaya
hazırlanan cemaat sanki anlaşmış gibi, hep birden (çoğunluğu) camiden çıkmaktan
vazgeçip Bakanların etrafını sardılar.
Gerçekten Kabinenin iki
önemli bakanı camiye gelmişler ve Cuma Namazlarını kılmışlardı. Bizim için önemsiz
bir olay idi bu, peki ya cemaat için?
Küçük bir merak giderme
çabası sonrasında anladım ki, duyuruyu yapan Hoca Efendi de bir önceki dönemde
aynı siyasi partiden milletvekili imiş. (Hay, bin milletvekili demenin sırası).
Nasıl bir siyasettir, nasıl bir propagandadır anlamak (aslında ayniyle yapmak)
zor.
Prof. Süleyman Hayri Bolay,
“Yunus’un tanrısı İnsan mıdır?” adlı makalesinde,[1] Habermas’ın “İnsanın
doğasının geleceği” isimli kitabından şu alıntıyı yapar: “Marksist Horkheimer’in bir bütün olarak
eleştirel kuram için söylediği şu cümle Adorno için de geçerlidir: ‘Tanrının
olmadığını bilir, ama yine de ona inanmayı sürdürür’”. Biz
şu soruyu soralım: Peki, inanmadığı halde, neden inanmayı sürdürür? Aslında
ızdırap verici, zor bir durum. Takiye hayatı yaşayanların, olduğu gibi
görünemeyenlerin, göründüğü gibi olamayanların hayatlarının zorluğu gibi. Daima
yalan söyleyip, yalanını unutmadan yaşamak zorunda olanlar gibi. Sonuçta,
dünyevi hırslarına boyun eğiyorlar, mal-mülk, makam-mevki, şan-şöhret… Edinimlerinin
kolaylaştırılması uğruna inanmadıklarına, inanmış gibi görünmek. Başka izahat
bulamıyorum.
“Türkiye’de siyasetin iflasında etkili olan bir numaralı olumsuzluk din
istismarı veya Allah ile aldatmadır. Bu bir numaralı olumsuzluğa, sadece
saltanat dincileri değil, dine karşı tavırlarıyla ünlenmiş sözde hümanist,
sosyal adaletçi, Atatürkçü… siyasetçiler bile gırtlağına kadar batmıştır. Ve
bence, en büyük yıkım da bu ikinci tiplerden gelmektedir.”[2] Ve
Yaşar Nuri Hoca bu cümleleri söylediği yazısının başlığını “Kur’an’dan en çok
rahatsız olanlar kimler” koymuştur. Gariplik odur ki, en çok rahatsız olanlar,
en çok öne sürenlerdir. Anlamadıkları ve gizliden düşman oldukları halde. Bu
durumu kendileri bile bilememektedirler. Zanlarında yarattıkları dünyada, güya
Müslüman’ca yaşayıp gitmektedirler.
Yaşar Nuri Öztürk’ün “Allah
ile aldatmak” tanımına muhteşem bir eleştiri getiren Prof. İlhami Güler Hoca,
aynı makalesinde şunları söyler[3]: “Kurnazlık ve bağnazlık, bütün dinlerin ve
İslamiyet’in de ezeli sorunu olmuştur. Siyasette ve ticarette bu iki tip, saf
halk yığınlarını sömürmüşlerdir ve sömürmektedirler. Bu yüzden reel/günlük
siyasette ve ticarette dince kutsal kabul edilen simge, sembol, değer ve
kavramlara (örneğin, Allah, Kur’an, İslam, Din, Şeriat, Hz. Muhammed, Sünnet,
Kabe, Cami, ezan vs.) sözlü ve yazılı olarak aleni yer verilmemelidir. Bunların
yeri sivil toplum olmalı. Yani din, toplumun kültürel hayatında (bilim,
düşünce, eğitim, medya, cemaat vs.) yer almalı. Bu önerinin sebebi açıktır.
Birincisi, dinsel söylemi kullanan kişinin samimiyetinden veya kurnazlığından
kolayca emin olamayız. Çoğu zaman mağdur olduktan sonra öğreniriz (Muaviye ve
İslami holding olaylarında olduğu gibi). İstismarcıyı yüzünden tanıyabilmek
için biraz feraset sahibi olmak gerekiyor. İkincisi, bağnaz ve fanatik hep
doğmatik olduğu için samimiyetle ve Allah rızası için kolayca şiddete, baskıya
ve zor’a başvurabilir. (Hariciler, kilise ve Türkiye’deki Hizbullah olayı gibi)
Söylem düzeyinde de kendisi gibi düşünmeyenler kolayca ‘tekfir’ edilir,
aşağılanır ve bağnaz kolayca kendini Allah’ın iradesi, hakikat, İslam ve
Kur’an’ın yerine koyar”. İşte, yaşadığımız
problemlerin açık anlatımı ve çözüm yolu.
Heyhat!
“Aldatanlar”, bizim değer
verdiğimiz, kutsal bildiğimiz, can vermeye hazır olduğumuz değerleri
kullandıkça, bizler de “Aldatılmaya” hazır durumda olacağız ve aldatılacağız.
Bu bizim zevkimiz, bu bizim tarzımız, bu bizim hayatımız.
Ömrümüz boyunca, uğrunda
savaştığımız değerleri bile, “Allah” adına, kutsallarımızı öne sürdüklerinde unutuveririz.
Milletimizin safiyane vasfı bunu gerektirir. Böyle de olmuştur. Yakın geçmiş
neler, neler söylüyor.
Hz. Ömer’in muhteşem sözü
şöyledir:
“Biz bizi Allah adına aldatmak isteyene aldanırız”.
Monradgea D’ohsson’un,
Türkler hakkında söylediği söz, ‘safiyane’ şeklinde adlandırdığımız vasfı ne
güzel anlatır:
“Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde
temiz yüreklilik ve iyi niyet hâkimdir.
Vatandaşların birbirlerine karşı borçlu oldukları işlemleri yapma ve
yerine getirmeleri için başka ülkelerde olduğu gibi senetleşmeye yani yazılı
belgeye ihtiyaç yoktur. Çünkü onların övülmeye değer hallerinden biri de
verdikleri söze genellikle sadık kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan,
güveni suistimal etmekten çekinmeleridir.”
Orada, siyasi partilerini
desteklemek ve oylarını almak için söz alıyorlar. Milletimiz ise verdikleri
sözde durarak gereğini yapıyor.
Uyanık olmaya, her
zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Kullandıkları tamamen milletimizin
vasıflarıdır.
Mustafa Yeşilay :
YanıtlaSilBütün insanlarımız modern köle haline getirildi. Devleteğ ve özel sektöre borcu olmayan bir tek aile kalmadı.Kredi kartları yüzünden insanlarımız intihar ediyor. Orta direk denilen Türkiye'nin yükünü çeken insanlardan bahsediyorum. İnsanlar acaba bir fırsat olur da iş güç bulabilir miyim peşinde! Hazır camiye değinmişken, her hafta camilerde, para toplanıyor. Diyanetin isteği falan diye. Ben hayatımda bir gün cumalarda, okul yapılsın diye para toplandığını görmedim.
İrfan Purtaş :
YanıtlaSilTürk milleti Atatürk'le kurtuluş savaşını cehaletten kurtulmak adına vermiştir, dervişlerin o bunaltıcı alim görüntüleri, Allah adına yetkili imiş numaralarını yıktı Dinayeti kurdu ama şimdi insan hakları ve demokrasi adına bu cehalete tekrar izin verdik oysa peygamberimiz "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu demişti" olmuyor ama bilmeyeni bilenin kölesi yapıyor sistem ...Kaleminize sağlık Mahmud bey..
Mehmet Kınacı :
YanıtlaSilRuhi tehey asırlar önce "Bildim ki camiye niçin gelmişler///Benden ırak olun ""semiş...Malum..Çil-pencap meselesi...İman "yemyeşil dolara" veya "saltanata" olursa ALDANMAK HOŞ OLMAKTADIR!!
Mustafa Göğer :
YanıtlaSilReklamın ve istismarın dikalası işte budur, üzücü olanı imamların buna alet olmaları.