18 Aralık 2012 Salı

İMECE FASLI: Misafirimiz YAĞMUR TUNALI


Küçük Başa Büyük Yük

        O sevdâ

Çeşmini gördüm unuttum derdi de dermânıda (*)
Şeyh Gâlib

14 yaşında bir yeni yetmeydim. Yıl, 1969’du. Başımda kavak yelleri esmeliydi, esiyordu da. Bir Hocamın kızını seviyordum. Şiire de o aşkın dayanılmaz itişiyle başlamıştım. Yatılı okuyordum. Koğuşların, 30-40 kişilik olanları lüks sayılırdı. Yanlış hatırlamıyorsam, birbirine neredeyse bitişik nizam 60 ranzalı 120 kişilik bir koğuşa düşmüştüm.

Sayım ve kontrollerden sonra, hemen herkesin uykuya geçtiği saatlerde, sessizce kalkar ve ışıkların yanmasının kimseye zarar vermeyeceği banyolar bölümüne geçer ve orada şiirlerimi yazardım. Mütâlaa saatlerinde de şiirle uğraşırdım. Gâlibâ dersi dinlemekle yeterli notu alabilecek şanslı öğrenciler grubundandım. Bâzı derslerde bile elimde kalem, durmadan kâğıda bir şeyler yazardım.

Ama, geceler başkaydı. Hemen her gece, herkesin derin uykuda olduğu saatlerde, uyutamadığım iç yangınıyla ayaktaydım.

Kayseri’nin amansız kışı, titremelerimi artırıyordu. Çelimsiz, ufak-tefek bir çocuktum. , Günlerden bir gün, bu kışın dondurucu ayazını içime çeke çeke Düvenönü’ne doğru yürüyordum. Aslında,“gâlibâ” diye cümleye başlayacak kadar hayal-meyal bir görüntüden bahsediyorum. Kavuncu Bulvarı’nın Düvenönü kavşağında Sivas Oteli vardı. Bizim Yahyalı otobüslerinin garajı da oradaydı.

İşte tam orada, üç yol ağzındaki meydanda bir afiş gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam, beyaz üzerine siyahla yazılmış bir ibâre: “Esir Türkler haftası”. Görünce duruverdim. Soğuğu, donmayı, garajdan alacağım anacığımın gönderdiği nevâle paketini, her şeyi.. her şeyi unuttum. O üç kelimeye kilitlenmiştim: “Esir Türkler Haftası”.

Zihnim allak-bullaktı. Türk ve “esâret” nasıl yan yana gelebilirdi? Türk hiç esir edilebilir miydi? Nasıl edilebilirdi? Kimde bu kahredici güç var olabilirdi? Gerçi, birçok toprağımız elden gitmiş ve bu güzelim Anadolu sâhasını zar-zor kurtarabilmiştik: Doğru. Ama, esir olmamıştık, esir edememişlerdi, her bayramda, her hafta sonu nutuklarında, derslerde, bizi esir edemeyeceklerini haykırmıyor muyduk? Okuduğum kitaplar, bize o güne kadar öğretilen- anlatılanlar ne idi? Şüphe krizleri içindeydim ve dayanılmaz üzüntüden perîşandım.

*****

Sanırım, mekteplerimizdeki müfredâtın uygulanışından ve yüreğimizi kabartan sloganlardan ilk rahatsızlık duyuşum ve aldatılmışlık hissine kapılışım o afişle başlamıştır. Atatürk ve o’nun etrâfında oluşturduğumuz ideolojik yapılanmanın bu ayağındaki mübâlağanın dozunu ve ondan doğan dayanıksızlıkla gelen çatırdamayı da o sırada hissettim. O afiş, benim için bir kırılma noktasıydı. Tam bir kırılma.

Esâret utancıyla kalakaldığım, Düvenönü’nde, afişin altındaki anma toplantısı adresini ne kadar zaman sonra gördüm? bilmiyorum. Gördüm ve Türklük duygularımı perîşan eden bu rezîl durumu, net olarak anlamaya karar verdim.

***************
“Yağmur Tunalı’nın “Yollar Yolları Bekler” isimli, otobiyografik kitabından bir pasaj okudunuz.
Sanırım, kitap basılma aşamasındadır.
Çıkmasını ve dağıtımını sabırsızlıkla beklemekteyiz.” (M.E.)

(*) Gözlerini gördüm, derdi de dermânı da unuttum

2 yorum:

  1. Harun Meral :

    "İşte tam orada, üç yol ağzındaki meydanda bir afiş gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam, beyaz üzerine siyahla yazılmış bir ibâre: “Esir Türkler haftası”. Görünce duruverdim. Soğuğu, donmayı, garajdan alacağım anacığımın gönderdiği nevâle paketini, her şeyi.. her şeyi unuttum. O üç kelimeye kilitlenmiştim: “Esir Türkler Haftası”."

    O üç kelimeye kilitlenmek, beyninde taşıdığı fikir çileşinin harekete geçmesidir aslında.
    Yağmur Tunalı, unuttuğumuz değerler arasında.

    YanıtlaSil
  2. Abdurrahman Biçer :

    Yazarın gerçeğe ulaştığı nokta 1969 olunca biraz düşünmek gerek...

    Türkçüler, Ülkücüler ve Başbuğ Türkeş'in; Anadolu Türklüğünü unutulmuş bir gerçekle yüzleştirdiği yıllar...

    Basıldığında bu kitabı okumak isterim...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...