1 Ağustos 2011 Pazartesi

İlim Adamı ve Bizimkiler


TV de haberlere denk geldim. Gözüm takıldı. Sekiz on kişilik bir grup, ellerinde kameralar, spikerler telaşla bir kapıyı çalıyorlardı. Neler oluyor diyerek dikkat kesildim. Kapıyı birisi açtı. Saçları uzamış omuzlarından aşağıya kadar, sakalı uzamış, saçları, bıyıkları ile sakal bir birine karışmış, burnunun üzerinde duran gözlüğü ha düştü ha düşecek. Kapıyı yarım aralayarak “ne var ne istiyorsunuz” dedi. Elinde mikrofon olan kişi uzatarak; “çözdüğünüz problem nedeniyle vaadelien bir milyon dolarlık ödülü takdim etmek üzere buradayız.” Diye açıkladı, orada olma nedenlerini. Adam, “Gidin buradan. Beni rahatsız etmeyin.” Dedi. Kapıyı sertçe kapattı.

 Buraya kadar haberlerde izlediğim olayı yorumsuz olarak aktarmaktan ibarettir. Sonradan öğrendim. Bir Rus bilim adamı, yıllardır çözülemeyen bir problemi çözmüştü. Dünya matematik derneğinin vaat ettiği bir milyon dolarlık bir ödül vardı, çözülemeyen bu problemi çözene. İşte bu ödülü getirmişlerdi. Yarı açık kapıdan başını uzatan adam “rahatsız etmeyin beni, gidin buradan.” Dedi. Değil bir milyon dolar, sayısız dolarları da getirselerdi yapacağı aynıydı. Gerçek ilim adamı. Hakiki adam. Sonra ne oldu bilmiyorum. Ödülü ulaştırabildiler mi?

26 Temmuz tarihli Hürriyet internet sitesinde karşılaştığım bir haber bunları düşündürdü bana. Genç bir kardeşimiz hazırladığı (Ramanujan asalların Genelleştirilmesi) başlıklı matematik projesini TÜBİTAK’a sunar. Bilim kuruluşumuz, Prof. İmzalı bir yazıyla “bu projeyi yapmış olamazsınız” gerekçesi ile rededer. Hiç bir açıklama yoktur. Sorulan sorulara, yazılan mektuplara hiç bir cevap vermezler. Proje sahibi genç idari yargıya müracaat eder. Yargı, TÜBİTAK’a savunmasını yapmasını ister. Oraya da savunma göndermezler. Ne ilim, ne bilim ya! Ali Kıran baş kesen.

Genç adam, projenin kendine ait olduğunu, profesörler karşısında savunabileceğini bildirir. Oralı olmazlar. Ne bilim adamları ya! Ne ülke ya!

Şimdi biz oturup, neden geri kaldık, neden diğer dünya devletleri bizi geçti… gibi sofistike cümlelerle halimize ağlıyor olabiliriz. Sizleri, bizleri yetiştiren hocalarımıza baksak kafidir.

İlmin sahibi, kime isterse ona verir ilmini. Zannediyor ki, bir ilim adamı kendisidir. Kendisinden başka kimse hele küçük bir öğrenci çalışamaz, kendisini geliştiremez. Sen kim oluyorsun. Senin veya babanın hazinesinden bir pay mı istediler de tek başına karşı çıkıyorsun. O projeyi yapan gencimizi, velev ki kendisi yapmamış olsun, sizler onu kırmayacak, bilakis cüretini alkışlayacak, teşvik edeceksiniz. Değil mi hocam! İlmi ilerleme yalnızca gençlerin eğitimi ve araştırmalarıyla mümkün olacaktır. Şimdi bu hocaya bir ceza verilmelidir. Gençlerimizin çalışma, araştırma ve geliştirme azimlerini kırdığı gerekçesiyle ayrı bir ceza verilmelidir. Aslında görevinden uzaklaştırılması, hatta üniversiteden bile kovulması gerekmektedir. Hatta bu hocaya gencin yaptığı çalışmayı neden şimdiye kadar kendisinin ve/veya kendi üniversitesinin yapmadığı sorularak ikinci bir ceza da verilmelidir.

Çözdüğü problem üzerine kendisine getirilen ödül için “gidin buradan, rahatsız etmeyin beni” diyen ilim adamı ile birde bizimkini karşılaştırır mısınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...