29 Temmuz 2011 Cuma

“İnsan Yorgunu”ndan “İnsan”a Yol


Bilmem, bile isteye mi yazdı bu cümleyi Bucera; “Nereye baksam insan sureti”.(*) Yazısı tahlil, kendi haleti ruhiyesi. Bildikleri, belki de bilemediklerinin esiri bir hal. İnsan diyor Bucera, “ben ki, insanları severim, her insan bir dünya derim”.  Hemen sonra ise, “önüne her geleni yutan karadelikler” den bahseder. Hatt-ı zatında “karadelikler” de insanın bir vasfı, uzvu belki de. Ama, “insan severken”, akabinde “karadeliklerden” bahsi, yine kendi başına açtığı belaların anlatımı mı, yoksa kendisinin keşfedemediği bir tarafı mı? yine de en güzel cümleyi başlığa oturtmuş; “Ben insan yorgunuyum”. Zaten beni de bu cümle bağladı yazıya, günlerce üzerinde düşündürdü, aynı zamanda başlıktaki “insan” ile “ben insan severim” cümlesindeki “insan” ın aynı insan mı olduğunu hala çözemedim.

***

19 Mayıs 1919’dan önceki günler;

Milyonlarca kilometre kare toprağa hükmeden, onlarca ırk, dil, devleti bir çatısı altında yöneten, kocaman bir imparatorluk çatırdamış, başkenti dâhil pek çok vilayeti düşman askerleri tarafından işgal edilmiş bahtsız günler… İnsansızlığın hüküm sürdüğü kara günler… Sureta insanlarla hiç bir şeyin yapılamayacağı kaht-ı rical günleri…

Ülkenizin nüfusu kaç? İnsan bölü nüfusunuz kaç?

19 Mayıs’tan sonraki günler;

İnsan bölü nüfusunuz sayısının içinden bir kişi, sadece bir kişi derlenme, toparlanma çalışmalarını başlatır. Sonuçta, düşmanlar kovulur ama koskoca imparatorluk topraklarından 800 metre kare küçük de olsa bizim diyebileceğimiz topraklara sığınılır. Olsun. Başını sokacak bir oda, sıcak bir yorgan soğuk kış gecelerinde kâfidir.

***

Her gün altmış kadar ziyaretçisi vardır, ayrıca eve her gelişinde, akrabalar, yeğenler, çocuklar.. Kalabalık aileden dolayı da insanlar, insanlar… Tatile çıkar iki bin kadar kişidir yol arkadaşı, her taraf “insan suretidir”.

Kaçma isteği ama bir yol bulamama, bir yer bulamama, bir çıkış bulamama… Olur bazen, bulamaz, bilemez, anlayamaz insan. Bir kılavuza ihtiyaç vardır belki de, yolu tarif edecek, bu yol kutlu bir yoldur. Başı insan, yolu insan, sonu insan’a çıkan. Bir öğüt verilir yorumlarda, Sidarta felsefesince; ”…sık sık ortamından uzaklaşıp sessizliği dinlemekle çözebilirsin bu sorunu sanırım.” Cevaben, tam da inanmadan şunları söyler Bucera; ”Haklısın, zaman zaman ıssız yerlerde kendinle baş başa kalarak, ruhumuzu dinlendirmeliyiz ki, hayata o enerji ile ve coşkuyla o insan sevgisiyle geri dönebilelim.” Ne denir? İnsandan kaçarak, dinlenilecek ve insan sevgisiyle geri dönülecek. Ne güzel, başarabilene. Beladan kaçılmaz oysa, olsa olsa kandırmacadır kendimize. En iyisi insanların içinde ama onlardan uzak durarak başarmalıyız gibime geliyor. Doğrusu zor olan, riskli olan başarılabilirse, kazanç çoğalır derler.

Efendim, Üstad Ahmed Hulusi’den bir cümle yazarak sonlandıralım değilse bitecek gibi değil; “insan kendi hakikatini tanımalı, kavramalı, yaşamını buna göre değerlendirerek, “hakikatinden” kaynaklanan kuvvetleri değerlendirerek “cennet” yaşamını kazanmalıdır.”

İnsan olmanın, insanı sevmenin, insan olarak yaşamını devam ettirmenin sırrı da çoğunluğun içinde ve fakat onlardan uzak durarak sağlanabilecektir.

(*)23 Haziran 2011 tarihli Blog Yazısı.

2 yorum:

  1. Son cümlenizin varsa bir reçetesi, benim de derdime de derman olacaktır:)))

    YanıtlaSil
  2. Yazınızı yeni okudum, sizi düşündürebildiysem ne mutlu bana.
    Emek verip yazımı yorumlamışsınız teşekkür ederim.
    Sizin sorduğunuz bazı soruları ben de sordum kendime.
    içimizdeki karadelikler ?
    Sanırım düşünme sırası bende

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...