8 Ağustos 2011 Pazartesi

“Normalleşme”

Hangi kelimeyi dillerine dolasalar, lügatte bir sayfa kirleniyor. Demokrasi bunlardan biri idi. İnsan hakları, ileri demokrasi, sivil anayasa, değişim, dönüşüm, sivil toplum örgütleri, Ergenekon, darbe ve darbeciler.. Şimdi de normalleşme. Anlamını yitiren, karardıkça kararan bir kelime. Hangi ağızdan çıksa, farklı tedailer oluşturan, söyleyenin bile ne anlatmak istediğini, hangi anlamı ifade ettiğini bilemediği bir garip Türkçe. Bir garip kelime. İşareti bir yerden topluca alıyorlar, özgürlüğün simgesi olarak addetikleri kendilerine sağlanan ortamlarda kafa karıştırmaya, zihin bulandırmaya, kültür eskitmeye bayılıyorlar. Kazanda karıştırılan çok sebzeli çorba gibi, suyu verdikçe misafir sayısının arttığı gibi, sulandıkça çorba, yiyenlerde de ağız tadının bozulduğu gibi… Toplu hücum, toplu savunma taktikleri. “Ne günlere kaldık Gazi Hünkâr”.

Anormal olan bu kişilerin zihnine, söylemine uymayan her şey. Bir başka fikre, bir başka yoruma tahammüllü değiller. Normalleşme dedikleri de, kendilerinin söylediklerinin, kendilerinin bildiklerinin uygulamaya, tedavüle konulmasından başka bir şey değil. Ben varım! Diyorlar. Yüzde ellilik bir oyla yeniden oturulan iktidar koltuğunun desteği ile de, Ben varsam, benim söylediklerim en iyisidir, benim düşündüklerimin dışındakileri atın gitsin diyorlar. İşte ileri demokrasi dedikleri, normalleşme dedikleri bu. Bağırıyorlar, en fazla konuşuyorlar, en çok laf söyleyenin en iyi anlaşıldığını zannediyorlar, bu yüzden susmuyorlar. İki dinle bir söyle felsefesinden, kültür birikiminden o kadar uzaklar ki, yabancı diyarlardan edindikleri kitapları okuyarak, kendi fikirleri imiş gibi kamuya sunuyorlar. Aldattıklarını bile düşünmeden. Aldandıklarını da akıl edemeden. Her ne biliyorlarsa kendi bilgileri en iyisi…

H.Uluengin 06.08.2011 tarihli yazısında şöyle diyor: “O halde ‘ulusalcı’ tantanaya aldırmayın, demek şimdi bizde nor-mal-le-şi-yo-ruz! Çünkü son YAŞ toplantısına paralel olarak gerçekleşen komutan istifaları, general tayinleri, masa düzenleri falan, bütün bunlar sonsuz anormal ve sırf Türkiye’nin nev-i şahsına münhasır olan ucube bir durumun nihayet ‘normal’e doğru kavis çizmesi anlamına geliyor.

Ancak yalnız kavis sözkonusudur ve esas ideolojik rota henüz mecrasına girmemiştir. Ne vakit ki TSK iç bünyede de kendine vehmettiği ‘koruyuculuk’ ve ‘kurtarıcılık’ misyonu unutacaktır; yani Kuleli’deki eğitim ‘hedefi sivil gösterir, asker tetikte komut bekler’ ilkesiyle başlayacaktır, Türkiye tam ‘normal’e işte o zaman kavuşacaktır!”

İşte normalleşme dedikleri bu. Bütün mesele, Asker hayatın hiç bir yerinde olmayacak. Eleştirmeyecek. Düşünmeyecek. Nefes almayacak. Hatta orta eğitiminden itibaren sivillere biat edileceği öğretilecek. Şimdi bu yazara sormalı; asker kendi başına ne gibi bir savaş ilan etti, hangi askeri harekâtı TBMM’nin emri olmadan başlattı, hatta, kendisine verilen sınır ötesi yetkisini bile, sivil iktidardan emir almadığı gerekçesi ile kullanmadı. Sakın 12 Eylül’ü örnek olarak verme.

Biz anlamayız, anlayanlar, sosyologlar, ekonomistler, felsefeciler, karşılaştırmalı doktrinler uzmanları, dünyaya nizamat vermeye çalışan düşünce kuruluşu uzmanları şu cümleyi bize tercüme etmelidirler:”esas ideolojik rota henüz mecrasına girmemiştir”.

Nasıl, anlamadınız mı? hedef, istenen, esas; “ideolojik rota henüz mecrasına girmemiştir”. Daha başındayız mı demek istiyor, hedefleri neymiş? Daha rotaya bile girmemiş. Hedef ancak bu kadar açık edilir. Peki bu hedefi belirleyenler kim, kimler? Yabancı okullarda eğitimini tamamlamış, yabancıların arasında onların sunduğu ortamlarda hayatını devam ettirmiş, belki onlardan biri ile evlenmiş garip bir çocuk işte.

Diyorum ki, bu hedefi neden açık ettiğini bir gün ondan sorarlar. Tıpkı, ‘devrimlerin önce kendi evlatlarını yediği’ gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...