24 Haziran 2011 Cuma

Kahraman Kayın

 “Hulin Dağında da, bir birine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Biri Kayın Ağacıydı…”
                                                                                          “Göç Destanından”


İlk Otuz yıl evvel geçmiştim, o yoldan. Şebinkarahisar’dan bindiğimiz bir minibüsle Giresun’a gittiğimizde. İlçeyi çıkıp dağa vurduktan sonra tabiat başkalaştı aniden. Sağımızdan akmakta olan azgın dere yılan gibi kıvrılır oldu. Dağa tırmandıkça ip gibi aşağılardan upuzun görülebiliyordu. Düzlük denebilecek bir bölgede minibüsümüz aniden durdu. Şöyle bir baktım. Jandarmalar çevirmişti. Meraklı sorularla şoförümüze soruldu. İleride yol genişletilmesi çalışması yapılıyormuş, dinamitle dağdan parça koparacaklarmış, bu nedenle bir saat (kaya parçaları temizlenene) kadar burada bekleyecek mişiz…

İndik arabadan. Dağın havasının serinliği sardı vücudumuzu, Temmuz ayında üşüme belirtisi başladı. Rüzgârlar bir başka esiyordu burada. Sonra, nasıl oluyorsa rüzgârın esme yönü bir anda değişiveriyordu. Yolun kenarındaki topraklar toz olup gözlerimize doluyordu. Hemen ilerideki çeşmeden kana kana su içtik. Elimizi yüzümüzü yıkadık. Yolun sağı aşağılara kadar üç yüz metre kadar uçurum, kenarlarda çam ve kayın ağaçlarından oluşan genç fidanlar. Kimi yerleştiği toprakta, kimi tutunduğu bir kaya parçasında hayatlarını idame ettiriyorlar. Besbelli bu fidan tohumlarını esen kuvvetli rüzgârlar taşımışlardı bir yerlerden. Fakat şu kayın fidanı? Etrafında kayın ağacı da yoktu. Nasıl gelmişti acaba? sonradan öğrendim ki, kayın tohumlarını kuşlar taşıyormuş. Besbelli bir mübarek kuş ya gagasında ya da, midesinde buraya kadar taşımış. Öylede güzel bir fidan olmuş ki, geleceği parlak.

Dinamitin patlama sesi büyük bir korkuya sebep oldu ilkin, konuyu daha önce anlattıklarından toparlandık tabii. Sonra büyük kamyonlar geçtiler yanımızdan, dağdan koparılan kaya parçalarının yüklü olduğu.. iki saat kadar sonra minibüsümüz hareket etti. İki saat kaybetmiştik orada, iki bin bilmediğimiz şey öğrendik, tabiattan, havadan, ağaçlardan, dereden, bulutlardan…

İşte yine aynı yoldayız otuz yıl sonra. Özel bir araçla, yöreyi bilenlerle birlikteyiz. Yol asfaltlanmış, biraz daha genişletilmiş. Bu sefer aylardan Mayıs. yol kenarlarına kuvvetli rüzgarların sürüklediği karlar tepe tepe buzul oluşturmuşlar, yerde buzlu. Şoförümüz çok dikkatli. “Buralarda ne zaman buz olur, nasıl olur hiç belli olmaz.” Diyor. zaman zaman aracın ön camına karlar sürükleniyor. Etrafta uzun, yetişkin ağaçlar altından geçerken dallarındaki karlar düşüyor üstümüze doğru. Otuz yıl önce su içtiğimiz çeşme olduğu gibi duruyor. suyunu esirgemiyor gelen gidenden. Durduk. Yine su içtik, hava buz gibi. Fazlaca kalamadık bu sefer.

Tekrar hareket… derken birkaç ay evvel olan bir kaza düştü aklıma. Şehrin Valisi, Jandarma Alay Komutanı ve emniyet Müdürü aynı aracın içinde iken bu yolda kaza yaparlar.

Devlet görevidir. Beklemez. Soğuk, kar, fırtına her ne ise görev yapılacaktır. Üç erkân-ı devlet seyahat halinde iken ani bir rüzgâr, kar fırtınası, buzlanma yaşarlar. İçinde bulundukları araç sağ tarafa, uzun derin uçuruma doğru devrilir. Takla atarak ölüme giderler. Dünya kararır, kimsenin sesi bile çıkmaz, soluk almıyorlardır. Zınk diyerek ve büyük bir gürültü ile durur takla atmakta olan araç.

Kayın Ağacı, vazifesinin bilincinde olarak gürültüye uyanır. Kucağını açar. Kollarını dallarını uzatarak gelen aracı tutar. Gövdesinden hafif bir yara almıştır. Oralı olmaz. Gülücüklerle misafirlerini ağırlar. Onlara sığınak olur, ev olur, dost olur…

Seyahat halindeki aracımız durduğunda, yoldaşlardan birisi “Vali Bey’in kaza yaptığı yer burası” dedi. Hemen aşağıya indik. “Hangi ağaç tuttu bilir misiniz?” dedim. “Şu” dediler. “Şu Kayın Ağacı”. Heybetli bir ağaçtı. Uzamış, büyümüş, dayanıklı olmuş. Önceki yıla ait yaprakları hala üzerinde idi. Etrafı şöylece inceledim.

Önünde durduğumuz Kayın Ağacı, otuz yıl önce fidanken seyrettiğim ağaçtı. İşte, çeşme şurada, yoldaki viraj ilerisi, aha çam ağacı..

Evet o ağaçtı. Artık benim bir “Kahraman Kayın” Ağacım vardı.

Hep karıştırırım, üç devlet büyüğü ve şoförlerini kurtaran anlı şanlı, heybetli kahraman kayın ağacı mıydı, kim bilir nerelerden getirdiği tohumu kayanın yarığına bırakan adı sanı bilinmez bir garip kuş muydu?

1 yorum:

  1. Bence hikayesini anlatan:)) Kimsenin haberinin olmadığı kahraman olur mu:)))

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...