“Bendeniz de kendisini asosyal olarak
tanımlayanlardanım. İletişim kurmakta zorlanır, bir topluluğa katılımda
tereddüt gösteririm. Biraz da hava sıcaksa, terlerim, sıkılırım, rahatsız
olurum. Dikkatli bakanlar, rahatsızlığımı çabuk fark eder.”
Minvalde sohbet devam
ederken, merakla konuşmanın nereye varacağına kulak kesilip dikkatimi
odakladım. Açık yüreklilikle üzerindeki kısıt halini dostlarına anlatabilmek,
önemliydi. Toplum ekseriyetini meydana getiren örnek bir tip, kendini
anlatıyordu.
Asosyal insan tipini, “Topluma
girmekte zorlanan, yalnızlığı tercih eden” tipler olarak
tanımlamak mümkündür. Çok önemli bir problem değildir aslında. İnsanın kendisi,
kendisini sınırlar bize göre. Sınırlandırılmış dünyasında da mutludur. Asıl
üzerinde durulması gereken, “çekingen”
tiplerdir. Silik bir hayat yaşarlar, yokmuş gibidirler, kendilerine değer
veremezler, fikirlerini anlatamaz, anlatırlarsa alaya alınacağını sanırlar.
Hayat kalitesi, eğitimle
örülür. Eğitimin direkt olarak etki ettiği ve etkinin işlendiği varlık ise
beyindir. Ana karnında ilk oluşan organ beyin, sonra insan hayatında lazım
olacak ne gibi organlara ihtiyaç varsa, onların üretimini gerçekleştirir.
Doğumdan itibaren de, çevre, aile ve aldığı eğitimler sonucunda psikolojisi
oturur. Psikolojik sorunlar işte bu eğitimlerin yanlışlığı, yetersizliği sonucunda
insana yerleşir. Yanlış, lüzumsuz, zamansız, haddi aşan, taşıyamayacağı kadar
bilgi şırıngalanan beyin, bir de mesela sürekli yalan söylenilen, küfürler
edilen, dalga geçilen, küçümsenen vb… gibi ortamlarda aldığı elektrikler
sebebiyle, insanın ruhunu sıkıcılık, çekingenlik, sosyal olamama gibi olgular
üzerinde yetiştirecektir (var edecektir).
Sonuç, tehlikelere varacak, düzeltilmesi ise hiç akla gelmeyen bir psikiyatr
tarafından yapılacaktır uzun tedavi süresince… Olumlu cevap alınabilecek midir,
bilmiyorum?
Yapılan bir araştırmada
önümüzdeki yıllarda ülke nüfusunun en zor yılları yaşayacağı ilk 15 ülke tespit
edilmiş. Türkiye bu 15 ülke içinde 9. Sıradaymış. Borçlandırılan ahali eline
geçirdiği refahı düşünerek, borçlarını göz ardı edebiliyor, sahip olduğu
borçlarının onu ne gibi tehlikelerin beklediğini düşündürtmüyor. İşlerin iyi
gittiği zamanlarda, ödemelerde de sıkıntı yaşanmazken huzurluy(muş) gibi
sürülen hayatlar, kriz içine düşüldüğünde, feryatları, figanları artıracak ve
bu durum da çatışmalara sebebiyet verecektir. Çatışma öncelikle aile içinde
başlar. Aile içi kavgalar huzursuzluk demektir. Kırılmış, borç yükü altında
ezilmiş, eğitimini tamamlayamamış insanlar içe kapanacaklar ve çekingenlik
illetiyle baş başa kalacaklardır. Böylece, silik yaşayan insan sayısı
katlanarak artacaktır.
Böyle durum akıllı,
düşünen, vatanseverler tarafından asla istenmez. Çünkü topluma katılmış her
silik ve çekingen kişilik sahibi birey, kalabalıklar içine kendini saklayarak, kolayca
vatanseverlere düşmanlık besleyecek, emperyalist emellere hizmete amade
olacaktır. Unutulmamalı ki, vatanseverler, milletveserler daima azınlık
durumundadır. Olağan zamanlarda çoğunluk, güce tapınmakta, güçlünün yanında yer
almaktadır. Güçlünün yanında verilen görevlere ise sadık bir bende olarak,
efendisine bağlı bir şekilde yaparlar ve bu tipleri bulundukları yerden çıkartmak
nerdeyse mümkün değildir. Zira mutluluğu kalabalıklar içinde kaybolmakta bulmuşlardır.
Binlerce yıllık devletine,
ortak arandığı şu günlerde, halk içinden bir sesin yükseldiğini duydunuz mu? Bu
duruma akıl erdirebiliyor musunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Anayasayı
tanımıyorum diyen bakanlara emanet edilen makamları geri almak için, bir talep,
bir istek, bir eylem belirdi mi?
Hayır.
Öyleyse, üç kere daha fazla
düşünmek zorundadır derdi olanlar.
Bilmem, içinde bulunduğumuz
durum hakkında bir fikir verdi mi bu yazı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder