9 Nisan 2015 Perşembe

Asosyal, Çekingen, Silik Bir Toplum Yapısı


 “Bendeniz de kendisini asosyal olarak tanımlayanlardanım. İletişim kurmakta zorlanır, bir topluluğa katılımda tereddüt gösteririm. Biraz da hava sıcaksa, terlerim, sıkılırım, rahatsız olurum. Dikkatli bakanlar, rahatsızlığımı çabuk fark eder.”

Minvalde sohbet devam ederken, merakla konuşmanın nereye varacağına kulak kesilip dikkatimi odakladım. Açık yüreklilikle üzerindeki kısıt halini dostlarına anlatabilmek, önemliydi. Toplum ekseriyetini meydana getiren örnek bir tip, kendini anlatıyordu.

Asosyal insan tipini, “Topluma girmekte zorlanan, yalnızlığı tercih eden” tipler olarak tanımlamak mümkündür. Çok önemli bir problem değildir aslında. İnsanın kendisi, kendisini sınırlar bize göre. Sınırlandırılmış dünyasında da mutludur. Asıl üzerinde durulması gereken, “çekingen” tiplerdir. Silik bir hayat yaşarlar, yokmuş gibidirler, kendilerine değer veremezler, fikirlerini anlatamaz, anlatırlarsa alaya alınacağını sanırlar.

Hayat kalitesi, eğitimle örülür. Eğitimin direkt olarak etki ettiği ve etkinin işlendiği varlık ise beyindir. Ana karnında ilk oluşan organ beyin, sonra insan hayatında lazım olacak ne gibi organlara ihtiyaç varsa, onların üretimini gerçekleştirir. Doğumdan itibaren de, çevre, aile ve aldığı eğitimler sonucunda psikolojisi oturur. Psikolojik sorunlar işte bu eğitimlerin yanlışlığı, yetersizliği sonucunda insana yerleşir. Yanlış, lüzumsuz, zamansız, haddi aşan, taşıyamayacağı kadar bilgi şırıngalanan beyin, bir de mesela sürekli yalan söylenilen, küfürler edilen, dalga geçilen, küçümsenen vb… gibi ortamlarda aldığı elektrikler sebebiyle, insanın ruhunu sıkıcılık, çekingenlik, sosyal olamama gibi olgular üzerinde yetiştirecektir (var edecektir). Sonuç, tehlikelere varacak, düzeltilmesi ise hiç akla gelmeyen bir psikiyatr tarafından yapılacaktır uzun tedavi süresince… Olumlu cevap alınabilecek midir, bilmiyorum?

Yapılan bir araştırmada önümüzdeki yıllarda ülke nüfusunun en zor yılları yaşayacağı ilk 15 ülke tespit edilmiş. Türkiye bu 15 ülke içinde 9. Sıradaymış. Borçlandırılan ahali eline geçirdiği refahı düşünerek, borçlarını göz ardı edebiliyor, sahip olduğu borçlarının onu ne gibi tehlikelerin beklediğini düşündürtmüyor. İşlerin iyi gittiği zamanlarda, ödemelerde de sıkıntı yaşanmazken huzurluy(muş) gibi sürülen hayatlar, kriz içine düşüldüğünde, feryatları, figanları artıracak ve bu durum da çatışmalara sebebiyet verecektir. Çatışma öncelikle aile içinde başlar. Aile içi kavgalar huzursuzluk demektir. Kırılmış, borç yükü altında ezilmiş, eğitimini tamamlayamamış insanlar içe kapanacaklar ve çekingenlik illetiyle baş başa kalacaklardır. Böylece, silik yaşayan insan sayısı katlanarak artacaktır.

Böyle durum akıllı, düşünen, vatanseverler tarafından asla istenmez. Çünkü topluma katılmış her silik ve çekingen kişilik sahibi birey, kalabalıklar içine kendini saklayarak, kolayca vatanseverlere düşmanlık besleyecek, emperyalist emellere hizmete amade olacaktır. Unutulmamalı ki, vatanseverler, milletveserler daima azınlık durumundadır. Olağan zamanlarda çoğunluk, güce tapınmakta, güçlünün yanında yer almaktadır. Güçlünün yanında verilen görevlere ise sadık bir bende olarak, efendisine bağlı bir şekilde yaparlar ve bu tipleri bulundukları yerden çıkartmak nerdeyse mümkün değildir. Zira mutluluğu kalabalıklar içinde kaybolmakta bulmuşlardır.

Binlerce yıllık devletine, ortak arandığı şu günlerde, halk içinden bir sesin yükseldiğini duydunuz mu? Bu duruma akıl erdirebiliyor musunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Anayasayı tanımıyorum diyen bakanlara emanet edilen makamları geri almak için, bir talep, bir istek, bir eylem belirdi mi?

Hayır.

Öyleyse, üç kere daha fazla düşünmek zorundadır derdi olanlar.

Bilmem, içinde bulunduğumuz durum hakkında bir fikir verdi mi bu yazı?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...