Aslında bu yazımızı, ‘hangi
birini yazacağımı bilemedim’ başlığı ve boş bir sayfa
olarak planlamıştım.
Ne yazılanlara, ne de
konferanslar ve televizyonlarda anlatılanlara kulak verilmiyor. Yazan yazdığı,
söyleyen söylediği ile kalıyor. Gemi azıya almış dörtnal koştururken birileri, okuyucusu
olmayan, hiçbir anlam ve mesaj içermeyen, lüzumsuz yazılarla ve boş
konuşmalarla uğraşmanın manasızlığını düşünmüştüm. Devlet, devletliğinden
uzaklaştırılırken bile derin sessizliğe bürünen muhalefet partilerine sessiz
bir protesto sunmak istiyordum. Beceremedim. Gelişen olaylar, bir şeyler yazmaya
mecbur etti.
Cumhuriyet Receptionu iptal
edilmiş. İyi olmuş. İlk receptionu yapamadılar. Ancak, çok pahalıya mal oldu.
Karaman/Ermenek’te kara kuyuların içinde, suların altında kalan 18 maden
işçisinin acılarını derinden yaşıyoruz. Muhalefet sessiz.
****
“Ben de olsam dağa çıkardım” sözü daha kulaklarımızda
duruyor. BDP’li bir kadın milletvekilinin, Diyarbakır Cezaevindeki maruz
kaldığı işkenceleri öğrenmiş bunun üzerine söylüyor Bülent Arınç bu lafı. “17 yaşında genç bir kız iken Diyarbakır
Cezaevi’nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini
zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım”
demişti. (17.12.2012, Haber7) bir kere eğri otursan da
doğru konuşalım. Sizin dağa çıkmak gibi bir takatiniz yok, ömrünüzün hiçbir
döneminde de olmadı. Oturduğunuz malikânelerinizde ahkâm kestiniz, çocukların
ve gençlerin beyinlerini Türkiye Cumhuriyetinin aleyhinde olgunlaştırdınız,
aslında sizin yaptığınız dağa çıkmaktan beter sonuçlar doğurdu. Dağa çıkanlar,
40 Bin kişinin canına ve telafisi çok zor ekonomik zararlara sebeplere sebep
oldular, yaralarımızı sararız, zaman içinde ekonomik kalkınmamızı da yaparız.
Lakin sizin verdiğiniz zarar, öyle üç-beş yılda telafi edilebilecek gibi değil.
Türk milletini toptan değiştirmeyi denediniz, inançlar ve beyinler üzerinde çok
tehlikeli hedefler üzerinde oynadınız. Sezar’ın hakkı Sezar’a derler,
Hakk’ınızı verelim, büyük oranda da başarılı oldunuz. Çünkü vermeyi iyi
beceriyorsunuz. İnsanların midelerine, ceplerine hitap ettiniz çünkü. Böylece
insanların kafalarını, beyinlerini istediğiniz yönde eğip-büktünüz. Şimdi bu
yaraların tedavisi, sizin bu işleri başardığınız 10 yıla nispeten, 5 misli bir
zamana ihtiyaç gösterir. Yıkmadığınız hiç bir köşe-bucak, içini boşaltmadığınız
hiçbir değer kalmadı. Ülkemiz işgal edilseydi ve sömürgeleştirilseydi, düşman
başka daha neler yapardı bilmiyorum? Muhalefet sessiz.
Irak’ın Kuzeyinde Kürt
devletinin kurulması kırmızıçizgimizdi. Şimdi, Kürt Peşmerge Türk topraklarını
çiğniyor, Kobene’ye geçmek bahanesiyle. Durun şimdi, Türk toprakları üzerinden
Peşmerge’nin geçmesi için açılan koridorun Birleşmiş Milletler tarafından
denetlenmesi ve onların gözetimine bırakılması isteniyor. Nasıl olmuştu,
Türkiye’den bir koridor açılması istenmiş de, bizim idarecilerimiz karşı
çıkmışlardı. Bu karşı duruş ancak, bir-kaç saat sürmüştü. Yabancı askerlerin (güç)
Türkiye’de
konuşlandırılmalarına imkân sağlayan tezkereye dayanılarak yapıldı bu işlem.
Neyse… Birleşmiş Milletlerin Türkiye’ye gelmesini isteyenler, acaba bu
arzularına da kavuşabilecekler mi? Muhalefet sessiz. Peşmerge’nin geçişinin,
Cumhuriyetin kuruluş gününe denk getirilmesi ise inanılmaz bir şey, inanılmaz
ama muhalefet sessiz.
‘Yeni Türkiye’nin kurucu devlet adamı Türkiye’nin Yeni Cumhurbaşkanlığı
Sarayı’nda ilk Cumhuriyet Resepsiyonu verilecek”
diyor, havuz medyasının yandaşlıkta önüne kimsenin geçemediği yazarı. Bu ‘Yeni Türkiye’
dediğiniz kurumun ne menem bir şey olduğunu da yine aynı gazetenin Başyazarı
sıfatlı yandaşı yazdı. Buraya ayniyle alıyorum: “Belki bilirsiniz… yaşlanan adam azrail’i aldatmak için kısa pantolon
giyip, kum havuzunda oynamaya başlamış… bu sırada Azrail gelmiş, elini uzatmış
adama ve ‘Hadi gel benimle, attaya gidiyoruz’ demiş”.
Yani, yaşlanmış Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılışının ve istedikleri,
küreselleşmeci, neo-liberal politikalara eklemlenmiş, emperyalist taleplere
hayır diyemeyen, vur eline ağzındaki lokmayı al tarifinde kendini bulan sıradan
bir devletçiğin kuruluşunu ilan ediyorlar. Zevkten de dört köşe halinde!
Muhalefet sessiz.
Bülent Arınç aynı
konuşmasında, “insanlara
zulmederseniz, haksızlık, fena muamele yaparsanız bunun karşılığı sabır
gösterenler de reddedenler de bunun hesabını sormaya kalkanlar da olabilir..”
demiş. (Özcan Yeniçeri, 19.12.2012, Yeni Çağ)
Olagelen hadiseler, dört
yanımızın düşmanlaştırılmış olması, iç ahengin bozulması, eli kanlı örgütünün
katillere devam etmesi gibi sebepleri göz önüne aldığımızda, Başbakan
Yardımcısının meşru gördüğü direniş zamanlarının geldiği kanaati vücut buluyor.
Muhalefet sessiz.