21 Kasım 2013 Perşembe

‘Yükselen’ler korkutur Beni!

Mustafa Önder Hoca 25 Ekim tarihli yazısında “yükselen milliyetçilik” tanımını kullanmış. Nedense korkutur beni bu “yükselenler”. Çünkü yükselenleri, bir yükselten vardır. Altında sehpa, odun, vinç… ne bileyim işte bir şeyler, birileri vardır diye hep korktum. Krikonun düğmesini bir tarafa çevirirseniz, koluna bastıkça yükselir, bir başka el gelip düğmeyi aksi yönde çevirirse inmeye başlar. Yükselenler hep korkutmuştur beni.

Nitekim 1980’den sonraki siyaseten yükselenler böyledir. Hangisini söylerseniz söyleyin. Yükselerek işbaşına gelenler, alçalarak ayrılırlar. Tabiî büyümenin, gelişmenin dışındaki yükselmeler, çabucak düşmeyi de beraberinde getirir.

‘Yükselen’lerde ‘put’laşma, ‘put’laştırma ve tapınma gidişatını da görürüz. Kimi zaman, hatta çoğu zaman ‘diktatör’leşmeler de ‘yükselen’lerin kaderidir. Dalkavuklar ‘yükselen’lerin etrafında pervane olur ve daima ayaklarında prangadırlar, inancı ve kabulleri hiçte onlarla ilgili olmasa da öyle zavallılar idareleri doldururlar ki, ‘yükselen’in uğrunda gecesini gündüzüne katanlar dışarıda kalırlar ve gönül kırıklılıkları yaşanır istenmeyen bir durum olarak. ‘Yükselen’e dokunmak bile ibadetten sayılır, nikâhına girmiş gibi addedilir, hatadan ari kabul edilir, her yaptığında bir hikmet aranır…

İyi, ama çok şeyler (hizmet) yapmak istediğinde yükselen, tıpkı hızla yükseldiği gibi yapmak istediklerini de onu yükseltenler (güç, iç veya dış) ele alarak küresel çetelerin kucağına yuvarlar. Bu duruma hayır diyemez çünkü onlar getirmişlerdir ve onların direktiflerini yerine getirmek mecburiyetinde hisseder kendini, düşünme yetisi, yükselme hızı ile orantılı olarak, yükseltenlere devredilmiş durumda olur.

İdaresine memur edildiği millet evlatlarını harcamaya, tüketmeye özendirir. Kolayca borçlandırılacağı sistemi düzenler ve halk az çalışıp, kolay tüketme alışkanlığı kazandıktan sonra, ‘yükselen’e meyil edenlerin de sayısı durmaksızın artar. Destek arttıkça ‘yükselen’ onların sözde rahat ve huzuru için kolayca satın alınan evler, otomobiller, tüketim malzemelerini emre amade kılar. Görüntüde refah arttıkça, battıklarının farkında olmayan halk uykudan uyanana kadar, birileri (terör örgütü diyebiliriz) atı alıp Üsküdar’ı geçmiştir artık. Halk için yapacak tek şey vardır, yeni bir ‘yükselen’ aramak. (Bu paragrafın ana fikrine karşı fikir geliştirmek isteyen okurlarımıza, bankaların bilanço kârları, kredi kartı satışları, tüketici kredileri dağıtımı, bankaların sanayi ve ticarete değil, bireysel kredilere ağırlık vermesi, ödenemeyen kredi kartları ve bireysel kredi taksitleri ve haciz işlemlerine muhatap olan zavallılar araştırmasını yapmasını öneririz.)

Her neyse, ‘yükselen…’ tanımlaması korkutur beni.

Oysa yükselmek isteyenin yükseklere bakması, zirvelere tırmanırken de ayaklarının, ellerinin, vücudunun parça parça olmasını isterim ki, vardığı yerin idrakinde olsun. Oradan aşağılara bakınca zavallılar sürüsü değil, kendisinin geldiği yeri görsün. Oradakilerin kendisi olduğunun idrakinde bulunsun. Zirveye çıktıktan sonra, aşağıdakilere alaylı tebessümler fırlatmasın. Yükseldiği için, devleştiği zehabına kapılmasın, altından bir sebeple iteklendiği için yükseldiğini anladığı anda büyü bozulur, öyleyse kendisi ‘büyük’ olsun, ‘büyük’ olduğu için tepelerden bakma alışkanlığında bulunsun, yani büyük düşünsün, büyük işler yapsın. O zaman işlerin rengi değişecektir. Yapılacakların, olacakların ‘yerli yerinde’ ve Bi-Hakk’ın olacağı, yapanın edenin bir sahibinin olduğu ve kendisinin ancak aracı olduğu bilinci ile hareket etsin.

O zaman her şey güzel olacaktır.

4 yorum:

  1. Gültekin Öztürk Rahmetli Galip ağabeyin sözünü hatırlattınız...hani biz zirvedeyiz ama "davamız" eteklerde anlamındaki sözleri...Mekanı Cennet olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mekanı cennet olsun... iyi ki, hatırlattınız. Var olunuz

      Sil
  2. Abdurrahman Biçer · Takip · Üst Düzey Yorumcu · İstanbul Teknik Üniversitesi
    Yükselmek aslında DÜŞMEK demektir...

    Yükselenleri buna göre DÜŞENLER diye tanımlansa yeridir...

    İktisat; bu varlık hayatının mikrolize edilmiş hali değil midir?...

    O halde ÜRETİM TEORİSİ nin kısa bir kritiğinin yapılmasında yarar vardır:

    Bir üretim düzeneğinde; teknoloji, emek ve ham madde girdileri denge noktasına ulaşana kadar artarak artan bir Toplam Üretim Eğrisi göstermesine karşılık Denge Üretim Düzeyinden sonra üretime fazladan sokulan her bir birim Girdi Miktarı; üretimde artarak azalan bir eğri göstermeye başlar...

    Gerçek hayatta bir de YER ÇEKİMİ KANUNU var...

    Her tırmanış peşinden bir inişi getirecektir...

    Her yükseliş bir düşüşe yol açacaktır...

    Her yükselen; nasıl yükseldi ise aynel yakin düşecektir...

    Bundan kaçış asla mümkün değildir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saygıdeğer Biçer Hocam;
      Dengeyi sağlamak, insanlığın gereğidir desem, abartmış mı olurum acaba?
      Hani demez miydik, ‘İslam orta yoldur’ diye!
      Tabiî yükselişlerde düşüşler görülmez. Ancak, olması gereken içinde, düşüş varsa bu kaçınılmazdır, bu önlenemez, buna bir itirazımız olamaz.
      Bir proje olarak yükseltilenler ise, hayatımıza daima karalar bağlatmışlardır.
      Mesela, Özal Rahmetlinin Başbakanlığı dönemlerinde yıldızı parlatılan Çiller’i hatırlarım. Ne de güzel şeyler söyler ve biz fakirler de ne de güzel şeyler söylerdik hakkında.
      Bir zaman geldi ki, Başbakan makamına yükselttiler.
      Meğer vazifesi, “Gümrük Birliği” anlaşmasını imzalamakmış. Nitekim bu imzadan sonra sarışın güzel kadının vazifesinin sonlandırıldığını da gördük.
      Ben tekrar edeceğim.
      “Yükselenler beni daima korkutmuştur.”

      Sil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...