13 Kasım 2013 Çarşamba

Türkler ve Göç

Biliyor musunuz, dünyanın hemen her devletinde, her ülkesinde olan, oralarda ticaret, siyaset, spor, sanayi dallarında faaliyet gösteren ve konularında başarılı olmuş tek millet ve o millettin insanı kimdir?

Türk’tür biliyor musunuz?

Göç, kaderidir Türk’ün.

Göçmek zorunda hisseder kendini. Misyonudur. Bu, ama ticari, ama geçinme, ama idari lüzumlarla başlar ama göçer Türk. Şu bizim neo-liberallerimiz ve siyasi dincilerimiz tarafından iğrenerek anlatılan Türk var ya, onlar dünyanın hemen bütün devletlerinde yurt edinmişler ve aynı zamanda kendilerini de kabul ettirmişlerdir.

Bunun ne anlama geldiğini, o gülümseyerek, küçümseyerek anlatarak bilen sıfatını saydıklarımız bilirler. Ve niye, öyle davrandıklarını da bilirler, bilirler ama izah edemezler. Niçin, Türk’e karşı olduklarını bir türü izah edemezler. Çünkü kendileri de güya Türk’türler. Bir türlü Türk olmayı kabul edemezler. Bu durum, sosyologların, sosyal psikologların araştırmasına, incelemesine, analizler yapmasına muhtaçtır. Doğrusu bu durumu biz de anlamakta zorluk çekiyoruz. Çünkü bu durum öyle parayla, pulla, şanla, şöhretle filan izah edilecek bir durum değil. Bir insan nasıl olur da, anasına, babasına, kardeşine, komşusuna düşman olabilir, bu anlaşılabilir bir durum olamaz..

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, ‘Türk olmak’tan bahsediyoruz. Etnik kökeni ‘Türk’ olandan değil. Bizim böyle bir derdimiz yok. Milletimizi etnik yapılarına göre ayırarak, ayrı, çok ayrı devletçiklerin kurulması bizim amacımız değil, olamaz.

Göç ve Türk’ü anlatmaktır, kalemimize geldiği kadarıyla.

Bilinen tarihin başlangıcından itibaren çok çeşitli sebeplerle Türkler vatanlarını terk etmişler ve yeni alanlar zapt ederek vatanlaştırmışlardır.

“Hiçbir göç sahası tamamen boş ve sahipsiz bir yer olmamaktaydı. Göç hareketinde bulunan kütle, buradaki yerli topluluk veya devlete karşı hâkimiyet mücadelesi vermek ve bu mücadeleyi de kazanmak zorundaydı. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, göç hareketinde bulunan kütlenin, yeni göç sahasındaki yerli halkı ya hâkimiyeti altına alması ya da onu buradan sürmesi lazım geliyordu.” (Prof. Dr. Salim Koca, Türklerin Göçleri ve Yayılmaları)

Göç sebepleri neler olabilir?

“1. Tabii (doğal) afetler ve salgın hastalıklar, 2. Nüfus artışı ve otlak yetersizliği, 3. Siyasi anlaşmazlıklar, 4. Ağır dış ve iç baskılar, 5. Fetih arzusu ve yeni vatanlar” (Koca, aynı eser)
Tarihin kaydettiği göç sebepleri günümüzde de ayniyle süregitmektedir. Benzer sebepler yüzünden vatanını terk ederek dünyanın hemen her devletine kadar gitmişlerdir. Tarihte göç edenler vardıkları yerin ahalisini iterek ve onların yerlerine sahip çıkarak olmuştu. Zamanımızda, devletlerarası siyasi ve ekonomik ilişkiler göçleri karşılıklı anlaşmalarla kurallara bağlamıştır. İşçilerin göçü, öğrencilerin göçü, sermayenin göçü, ilmin göçü, beyin göçü.. gibi çeşitli kategorik göçlerle karşılaşmaktayız. Sonuç göçtür ve izlendiği, gözlendiği kadarıyla, Türklerden başka millet yoktur ki, dünyanın hemen tamamına kadar varsın. Vardıkları ülkelerde, onların örf adetlerine intibak süreleri kadar bir zaman geçtikten sonra da, tıpkı oraların ahalisi gibi ekonomik çevreye, ilim çevresine, spor çevresine, siyasi çevreye derhal intibak (entegrasyon) etmekte ve de çok başarılı örneklerini görmekteyiz.

Göç uğraşında vahim bir tehlike vardır. Göç edenlerin vardıkları yerin kanunlar, kültür, töre, adetlerini uygulamaları ve kendilerini yeniliklere intibak ettirmeleri istenen, olması gereken olsa da,göç edenlerin kendilerini, girdikleri çevrenin cazibesine kaptırarak, kültür ve kimliklerini kaybetmeleri de ihtimal dahilindedir, nitekim:  “Avarlar, Peçenekler, Uzlar ve Kumanların Karadeniz’in kuzeyindeki bozkır sahalara, Orta Avrupa’ya ve Balkanlar’a sahip olarak, Kiyef Knezliği’ni ve Bizans İmparatorluğu’nu baskı altına almışlardır. Zaman zaman da Bizans politikasının oyununa gelerek birbirlerini kırmışlar ve yok etmişlerdir. Daha da kötüsü onlar, askerî alanda gösterdikleri başarıyı kimliklerini ve kültürlerini korumakta gösterememişler, yeni kültür çevresi içinde eriyerek, ebediyen Türklük dünyasından kopmuşlardır. (Koca, aynı eser) (Aynı durum an itibariyle, Hindistan, Afganistan’da yaşayan Türkler için söz konusudur)

Türkler, karşılaştıkları kültürlere açık olmaları, yeniliklere yüzü dönük olmaları ve çok kolay kandırılmaları sebebiyle, dünyanın en kolay asimile edilebilen milletidir.

Çünkü utanma duygusu taşıyan, ayıp olmasın diye düşünen, karşısındakini incitmek istemeyen, mesela Türkçe konuşursam kırılır mı diye fikir yürüten, onlar gibi olayım da beni kabul etsinler düşüncesinde olan başka bir millet daha yoktur. Bu özelliğinden dolayı milletin kültür zenginliğine sahip olmasının yanında, kendisini çabuk kaybetmesi de varılan bir sonuçtur. Bu istenmeyen, beğenilmeyen özellik nedeniyle millet evlatlarının muhafazası önem arz etmektedir.

O halde, dünyanın hemen her yerinde başarılarıyla övündüğümüz Türklerin, milli kimliklerinden, kültürlerinden, dillerinden, dinlerinden kopmamaları için devletimizin üzerine düşen görevler vardır. Oralardaki Elçilikler bir görev olarak, kurulan dernekler, vakıflar vasıtasıyla milli kimlikleri, dilleri ve dinleri hakkında geniş ve tatminkâr çalışmalar yapmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, yurt dışında yaşayan, oraları vatan tutmuş Türkler, bizim uç beylerimizdir.

2 yorum:

  1. Tuncay Altunezen:
    Hocam, bahsettiğiniz bu zaafımızın farkında olan büyük Türk Hakanlarının, çok uzun müddet, feth edilen yere yerleşmeyi, şehirleşmeyi yasakladığını, bu yüzden fetihle birlikte yerleşmek yerine sadece vergi almayı tercih ettiğini de biliyoruz.

    Belirttiğiniz gibi, artık göçerlik imkanı kalmadığına göre, kültür değerlerimizi geliştirmek zorundayız

    YanıtlaSil
  2. Yakup Erdal Ertürk · :

    -HAREKETTE BEREKET VARDIR, ATALET TÜRKLÜĞÜN DÜŞMANIDIR...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...