‘Seçim’, sonsuz güvenin meşru
bir zemini değildir. Sınırlı bir zaman ve sınırlı bir yetkiyle donatılmıştır
yöneticiler. Diktatörleşmek eğilimindeki veya yanlışa sapan kararlar alma
cür’etini gösteren ve düzeltmek yerine durmaksızın hatasını devam ettiren
yönetimlerin karşısına yine ‘seçim’ kudretini önüne koyan irade çıkar. Hal ve
hareketlerinde düzelmeler görülmeyen yönetimlerin, bir sonraki adımı ise
kendisini oralara getiren iradeye karşı ihanet basamaklarını çıkmaya
başlamasıdır. Bu kaçınılmazdır.
Yıkıcı, bölücü, işgalci,
sömürgeci… güçlerin planlarından olan uygulamalar peş peşe saha buluyor
kendine, ‘barış’, ‘özgürlükler’, ‘analar ağlamasın’
kelimelerinin ardına sığınarak. Uygulayanlar neyi yaptıklarının farkında bile
olmadan, dalkılıç saldırıyorlar efendilerinin talimatlarını yerine getirmek
için. Kulaklarımızda yankılanır hala, “BOP eş başkanlığını da bize verdiler”,
niye kendini ele verirler? Ayağı kayacak kişiye, muz kabuğunun denk gelmesi
gibi…
Dili mi sürçtü, açıklamak
mecburiyeti mi vardı? Cevaplayamadığım sorulardandır. Krize o anda girmişti
ülkem. Krizin yönetiminde ise açıklamayı yapan yetkili vardı.
Artık, tarihin sayfalarında
ve Türk’ün hatıralarında ve devlet tecrübelerinde kalan Osmanlı İmparatorluğunun
yeniden hayatiyet kazandırılması düşünceleri ve bu yöndeki çalışmalar
neticesinde, uykuya yatmış olan; Alman, İngiliz, Avusturya, Roma ve Rus
imparatorluklarının da uyanmasına vesile oldu. Durup dururken kendi elimizle
kriz doğurtup saldık ortaya. Alın bakalım, ‘siz Osmanlıyı canlandırmak isterseniz, bizde kendi imparatorluğumuza
yeniden hayat veririz’.. nereden baksan yanlış.
Aktife edilecek fay hatları
hazır bekliyor. Üflesen alevi yükselecek. Öyle de yaptılar. Planlarının içinde
vardı zaten; “Müdahale edilen ülkelerde
işbirlikçi bulmaya daha fazla önem verilmesi”
(Nurullah Aydın, turansesi.com). Olayın ve gelişmelerin özü budur. Şu da adalet
Bakanı Ergin’in ağzından: “Hatay’da
Muhaberatın pek çok ajanı, adamı var. Ve işi kaşıyorlar…” (Ali
Bayramoğlu,14.5.13, Yeni Şafak). Krizi kendi irademizle çağırmışız. Adalet
Bakanı yabancı ajanlardan bahsediyor ve eli kolu bağlı oturuyor yerinde! Sadece
gazeteciye dert yanıyor.
Devlet istihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 4/a. Maddesi Milli
istihbarat teşkilatının görevlerini sayarken aynen şöyle söyler: “Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti
ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve
milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı, içten ve dıştan
yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik istihbaratını
Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli
kuruluşlara ulaştırmak.”. Bakan Bey, Muhaberat
ajanlarının Hatay’da fink attığını ve devletimiz aleyhinde çalışmalar yaptığını
anlatıyor!. Bu nasıl iştir? Bırakın MİT’in bilgi vermesini, Bakan ağzından
yabancı ajanların faaliyetlerinden bahsediliyor. Bu nasıl iştir? Yapılması gereken,
bilginiz tahtında bulunan yıkıcı faaliyetler hakkında tedbir almak ve gereğini
yapmak değil midir? Bu ajanların ve örgütledikleri yerli işbirlikçilerin
yakalanması, tutuklanması, yargılanması gerekmiyor mu? Sizin işiniz, göreviniz
nedir? Ne yaparsınız siz?
Türk Ceza Yasası’nın 331.
Maddesi “Yabancı bir devletin
güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle
gizli kalması gereken bilgileri, diğer bir yabancı devlet lehine siyasal veya
askerî casusluk maksadıyla temin eden vatandaşa veya bunu Türkiye’de temin
etmiş bulunan yabancıya bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir” hükmünü
getirmişken, bu maddenin uygulanmasını erteleyenler, uygulamayanlar, casusları
bildiği halde ilgili yerlere (Savcılıklar, Polis, Jandarma) bildirmeyenler
hakkında neler yapılacaktır? ve bu kişilerin Devletin yetkili makamlarında
oturmaları halinde yapılması gerekenler nelerdir?
İhanete varır
yorumlarımızın sonucu. Ceza Kanunu 279. Maddesinde ne yapılacağını bildirir: “Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı
gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağıntılı olarak öğrenip de yetkili
makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır”.
Şimdi açıklığa kavuştu Sayın Ergin’in suçu.
Krizi yönetirken, krize
kurban gitmekte vardır.
Senin, benim, onun krize
kurban gitmesi umurumda değil. Vatan elden giderse, ağlayacak kimsemiz de
kalmaz. Öyleyse tedbiri şimdiden almalı.
Ne yapılmalıdır?
Ülkemiz ve milletimiz derin
bir krizin içinden geçmektedir. İktidarın ne yaptığı, ne yapacağı bellidir.
Muhalefet partileri kuvvetlerini birleştirerek bir kriz yönetimi
oluşturmalıdırlar. Geçmişte olan, bugün meydana gelen ve gelecekte olabilecek
hadiseleri değerlendirerek, devlet yönetimine, kamu kuruluşlarına, adalet
teşkilatına kendi teşkilatlarına ve millete gerekli bilgi, belge ve
direktifleri vermelidirler.
Yarın çok geç olabilir.
TC Tuncay Altunezen :
YanıtlaSilMualefetin kendi aralarında işbirliği, sağ (?) seçmenin AKP'den kopuşunu engeller. Sadece, her birisi bağımsız fakat aynı noktalarda hassasiyet göstermelidir kanaatindeyim.
'Sağ' kelimesini kullanmayı sevmiyorum. artık ayırımlar değil, birleştirici vasıfar öne çıkartılıp, Milli Merkezin emperyalizm ve kürsel çetelere karşı savaşta olması lazım olan günlerdeyiz. Sağ, sol gibi anlamsız ve parçalayıcı tanımlardan vazgeçmek başarmanın ilk şartıdır gibime gelir.
SilTeşekkürler TC Tuncay Altunezen Bey.