Hasan Basri Hürata
üstadımız, “Yeni Alfabe Üzerine” başlıklı yazısında, incelemeleri sonucu
alfabemizin değiştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşır. Üç madde de yargısını
belirtir. Biz sonuncu maddesi üzerinde duracağız, çünkü bir açılım diğer
fikirleri tetikler. Alfabenin değiştirilmesi tartışmasına girmem, konudan
uzağım. Türkçe üzerine çalışanlar konu hakkında değerlendirme yapabilir, benim
alanım değil.
“Şu anki, alfabemiz bir tabu, nassı ilahi hiç değildir. Yeni figürlerle
yenidünyalara kapı açacak simgeler dünyasına doğru derhal yelken açılmalıdır.”
Bahsettiğimiz üçüncü maddesidir. Ve bizi cümlenin ikinci kısmı
ilgilendirmektedir. “Yeni
figürlerle, yenidünyalara kapı açacak simgeler dünyası…”
Dünya üzerinde yaşayabilmek
için beş duyu ile algıladıklarımız kâfi midir? Aslında dünyada yaşamak amaç
değil, tıpkı, liseye kayıt yaptırabilmek için ilköğretimi bitirmenin gerektiği
gibi. Yüksek okula gidebilmek ise liseyi bitirmeye, yüksek lisans yapabilmek
için ise üniversiteyi bitirmek nasıl gerekiyorsa, dünya bir sınıftır ki, bu
büyük sınıfta hocaların, ailenin, çevrenin… (Rabb’ın) eğitiminden geçilerek
sınıfını geçebilenler bir üst sınıfa (veya okula) kaydını yaptırabilmektedir.
Öyleyse sorumlu olunan deruni konular olmalı, bunun için ise beş duyu ile
algılanılanların yeterli olmaması iktiza eder. Beş duyunun yanına yeni
duyuların ilave edilmesi, derinliklerin algılanıp içselleştirilebilmesinde
gereklilik gibi duruyor.
Bu noktada kelimeler büyük
önem arz ediyor. Aslında şurada duran ve kimseye bir şey söyleyemeyen
kelimeler, kendisini Okuyup!, anlamak isteyenlerle dost oluveriyor. Taşıdığı
manayı kendisi ile ilgilenip üzerinde çalışanlara açıyor (açılıyor).
Kelimelerle dostluk, taşıdığı zahiri manalarının üzerine yeni, yepyeni manaları
yükleyerek olmaktadır. Zevk ile ilgilidir. Sohbet eden iki kişinin aynı anda
aynı zevki alabilmeleri, üzerinde durdukları kelimelere aynı manalarının
verilmesi ile ilgilidir. Çekip uzatmadan, kırıp bükmeden, aynı manaları. Aksi
halde sohbetten değil, nutuk iradeden kişinin siyasi söz dalaşından, tek
taraflı diktesinden bahis olunabilir. Konumuz burası değil, zevk ile yaradılışa
bakıp, okuyup anlayarak, isimlendirip, kelimelere büründürüp anlatabilmek
isteğindeki Evliyaullah’ın halidir anlatmak istediğimiz.
Anlatmışlardır ve anlatış
bildiriş devam etmektedir ‘ki, her an şan alan için ilmin sonu, ucu bucağı
olamaz’. Tabiî ki anlatma söz konusu ise kullanılan araç kelimelerdir.
Kullanılan kelimeler ise, şu bizim yazıp çizdiğimiz, meramımızı anlattığımız
kuru kelimeler. Bu kelimelere can veren, hayat veren ise veliyullah’ın
kendisidir. Bize düşen kullandığı kelimelere hangi manaları verdiğinin
anlaşılması, içselleştirilmesi.
İşte bu anda mecazlar
devreye girer. Zira onlar daima mecazlarla konuşur, anlatır, yazar ve çizerler.
Verilmek istenen manayı direkt olarak vermezler, biraz çaba isterler, ki, bu
aşama ‘tefekkür’ aşamasıdır. “En
büyük ibadetin tefekkür” olması manası da böylece
açıklanabilir. Kur’an’ı Kerim, Hadisler ve tasavvuf büyüklerinin anlattıkları
tamamıyla mecazlar ve işaretlerledir. İlim ap-açıktır, güneş gibi. Her isteyen
ulaşır, fakat istemek, niyet mühimdir. Balçıkla sıvanamaz lakin körler asla
göremezler güneşi.
Âşık Veysel sazı ile
konuşur:
“Ben gidersem sazım sen kal dünyada / Gizli sırlarımı aşikâr etme / Lal
olsun dillerin söyleme yâda / Garip bülbül gibi ah-ü zar etme”
Kelimelerin zahiri manası
ile düşünecek olursak, almış eline sazını söylüyor diye düşünürüz. Oysa
değildir. Sırlarını tevdi ettiği talebesine bıraktığı bir emirdir. Verdiği
ilmi, sahibini bulana kadar saklayacak ve sahibini bulduğunda teslim edecektir.
Sır ancak sahibine, layık olana teslim edilir. Kendisi dünyasını terk ettikten
sonra, bıraktığı ilmi (sırları) talebesi söylemeye devam edecektir.
Hangi dili konuşursanız
konuşun, hangi harflerle yazarsanız yazın sonuç değişmez. Dünyaya gelişin
manasını çözmek, yetişmenin ipuçlarını tespit etmek, Kur’an’ın derinliklerine
nüfuz etmek için sembolik anlatımların dışına çıkılarak, zamanın ilmi, asrın
idraki ile manaya nüfuz edip boyutlardan, boyutlara seyahatle mümkün olacaktır.
Bunun için ise mecazlar
alfabesi iyice bellenmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder