“Onu hayata dahil ettik”.
Hayırlı olsun.
İyi etmişsiniz.
Sakın yarın, ‘ben öyle bir şey söylemedim’
demeyesiniz, biliriz, sözlerinizi ertesi gün ya düzeltir, ya da bizim
anlamadığımızı vurgularsınız. Kanal D’nin kayıtlarında mevcuttur sözünüz. Tabii
ki, onlar kesmezlerse. Ama TV’den yayın yapıldığı anda binlerce kişi tarafından
kayıtlar yapılmaktadır. Bilesiniz. Kaybolması mümkün değil. Artık, biz de
teknoloji kullanıyoruz ne de olsa.
TV’de üç gazeteci oturmuş
sorular soruyor ve Başbakan cevaplıyor. O esnada bir soruya karşılık: “12 kanallı televizyon verdik,
arkadaşlarıyla her gün görüşmesine izin verdik, havalandırmaya her gün
çıkmasına izin verdik..” gibi anlatıyor. Kendisinin
bunları verdiğini anlatıyor. Başka verilecek bir şeyin olmadığını vurguluyor.
“Külahıma anlat” diye bir sözümüz vardır. Biz
de tekrar etmiş olalım. Adım adım planlanmış bir projenin yapı taşlarının
döşenmesinden başka nedir yapılanlar? Irak’ın Kuzeyinde bir Kürt devletinin
hayata geçirilmesi ve Türkiye’de Kürtlere verilecek özerklik ve ilerisi için
birleşme ile Büyük Kürdistan’ın kurulması. Sahi, Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı
verilmişti, ne oldu acaba, aylardır bu konuda hiç ses çıkmıyor! Projenin hangi
aşamasındayız bu günlerde? Tabii ki, istihbarat elemanları görüşecek, koca
Başbakan’ın gidip terörist başı ile görüşmesi olamaz. Peki, o elemanların
oralara giderek görüşmesinin iznini kim veriyor? Görüşmelerin tutanakları niye
yayınlanmıyor, kim neyi söylüyor? Oralara hal-hatır sormaya gidilmediği gerçek.
Ahmet Takan 27 Mart tarihli
yazısında iki bilgi veriyor: “Öcalan’ın
Diyarbakır’da okunan mektubunun birinci bölümünü kendisi, ikinci bölümünü ise
MİT (Hakan Fidan) yazdı. MİT’in kaleme aldığı bölüm, ‘İslam bayrağı altında
ortak yaşam’ başlığı ve sonrası,
“Erdoğan’ın siyaset başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan,
kamuoyuna yaptığı açıklamaların büyük bölümünü kendi hazırlamıyor. İstanbul’da
kendilerine villalar tahsis edilen 3 ABD’li danışman var. Metinleri onlar
hazırlayıp veriyor, Akdoğan da kamuoyuna açıklıyor.”
Bu iki bilgiyi beraber
okuyup yorumlarsak, 25 Mart tarihli yazımızda belirttiğimiz yoruma
ulaşabiliriz.
“… Ne ilginç, Mavi Marmara’yı İsrail üstüne süren, İsrail açıklarında
baskın düzenleyen, 9 Türk’ün şehit edilmesini sağlayan, İsrail’in özür
dilemesini isteyen, sırası-zamanı gelince de özür dileyen hep birinci ağız olan
ABD’dir. Bu ağzın aynı zamanda ilginç üç konuşmaya da imza attığını
düşünüyoruz. Müzakere de uzlaşmanın bu derekesi mümkün olamaz.
“üç konuşmanın birincisi, Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun Diyarbakır
konuşmasıdır ikincisi, Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısındaki konuşmasıdır.
Üçüncüsü, PKK elebaşısı, eli kanlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın
Diyarbakır meydanına getirilen mektup mesajında anlatılanlardır. Üçün de
çıktığı kalem aynı kalem”.
İşte açıklayamadıkları,
yalanlayamadıkları durum. Proje bize ait değil, projeyi yürütenler bizimkiler
değil, yazılanlar, söylenilenler bizimkilere ait değil. BOP planlayıcısı nasıl
isterse öyle devam ediyor. Devam ettiren ise eş başkan. Projenin başarıya
ulaşması için ise bulunulan yol İslami mesajlar ki, kandırmaya yönelik.
TV mülakatının bir yerinde “Din ile ilgili görüşlerini biliyorduk,
hidayete mi erdi ki, İslami mesajlar vermeye başladı”
gibi bir soru soruldu. “Hidayet
kapısı açıktır”. Şeklinde cevapladı Başbakan. Öyle bir
söyleyişi vardı ki, müstehzi gülümsemesi, “siz bilmezsiniz bu konuları” der gibiydi. Oysa
birkaç ay evvel bunların “Mecusi”
olduğunu meydanlarda yüksek sesle anlatıyordu. Nasıl olduysa ‘bebek
katili hidayete erip, İslami mesajlar’ vermeye başladı.
Emre Ümit Tuncel bir
makalesinde şunları söyler:
“Sonra, onların ardında kalanları suda boğdu!”
(Şu’arâ/120)
“Eğer hidayet nasip olmuşsa, Rasul’ün getirdiği Hakikat Bilgisi,
bilinci bir tufan misali kaplar. İman gemisine binenler su (ilim) üzerinde yüzer, kurtulur, diğerleri
boğulur, ‘Yok’ olur.
Demek
ki, ‘hidayet’ öylesine bedava verilen bir diploma değildir.
30
yılda 7 bin şehit olmak üzere, 40 bin kişinin can kaybından sorumlu bir caninin
hidayetine biz akıl erdiremedik! “…
Allâh zâlimler topluluğuna hidâyet etmez”.
(Bakara/258) hidayetin şartlarından ve en önemli şartlarından birisidir, ‘zalimler topluluğu’ndan
olmamak.
“De ki: ‘Batı da doğu da Allâh’ındır. Dilediğine hidayet eder, sırat-ı
müstakime yönelmesi için” (Bakara/142)
“Allâh kimin için hidâyet murat ederse, onun sadrını (içini
anlayışını) İslâm’a (teslim
olmuşluğunun farkındalığına) açar! Kimi
de saptırmayı dilerse: onun sadrını (içini) daraltır, sanki zorlukları semâya yükseliyormuş gibi! Böylece Allâh,
iman etmeyenleri aşağılar!”. En’âm/126)
Doğruyu bilen, ancak
Allah’tır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder