6 Mart 2013 Çarşamba

Yangından Mal Kaçırma



‘Acele eden ecele gider’miş. Acele ‘şeytanın işi’ymiş.

Bunları bildiklerini sanırlar. Kendilerini allame sanırlar. Çokbilmişlikleri yüzlerinde alaylı bir sırıtık bırakır, muhataplarını küçümseyerek, müstehzi bir edayla karşılarlar. Hatta utanmadan ‘bunları biz biliriz’ diyerek, kendilerine karşı fikir geliştirenleri cehaletle suçlarlar.

Ah cehalet! Sen ne laflar ettirirsin böyle. Sen sahip olduğun bedenleri ne kadar cesur hale getirirsin.

“Her gün ayrılıkçı yazılar okumak ve her akşam bölücü konuşmalar dinlemek zorunda kalan toplum, yavaş yavaş bölücülüğü kanıksamaya başladı. Vatan, millet ve bayrak sevgisi yadırganır oldu.” (1) Üstteki kısa tarif yöneticilerinin, ülkeyi ve insanımızı getirdiği son nokta budur. Cahilin, tanımadığı cesaret söylemleri, kendisinin kuyusunu kazması ile birdir. Ama cehaletinden bir türlü kavrayamaz içinde bulunduğu durumu. Efendilerinin emirleri doğrultusundaki eylemleri, kendisi ile birlikte çevresindekileri ve tüm milleti uçuruma sürüklemeye doğru götürür. Bir yandan da rahattır, çünkü iyi bir şey yaptığını sanmaktadır. İyi bir şey yaptığını sandığı için de, zevk alarak aynı şeyleri yapmaya devam eder. Adeta, beyni uzaktan idare edilmektedir.

Biz cehaletten dem vurduk ya, bir değerli yazarımız da tam tersini kibarlık olsun diye söylemiş: “Hiçbir şey bilmiyor; cahil desem, yakıştıramam. Elbette bilgilidir, elbette biliyor. Bilmese ‘Türk’ü ayaklar altına alır mı?”. (2) Alır, siz kibarlığınızdan diyemiyorsunuz, ama bize vız gelir tırıs gider. Cahil diye nitelediğimiz ‘köylü’ kısmı susar! Bu suskunluk cehaletinden değil, irfanındandır. Cehalet; Her şeyi bildiğini iddia edenlerden fışkıran deve dikenidir. Bu cehalet üzerinde duralım biraz:

Gücünü test eden kişi, diğerlerinden daha fazla güç atfedebilirse kendinde, diğerlerini ezme, küçümseme, hor görme ve/ya yok etme noktasına gelir. Kendisinin bağımsızlaştığını, özgürleştiğini filan düşünür ve kendisi öne geçer. Her işte, her konuşmada, her eylemde kendisi vardır. Onun, ‘Ben’i öne çıkmıştır ve gözleri kararmıştır. Eskiler bu duruma ‘kemâlden zevale’ geçmek derlerdi. Tasvire çalıştığımız duruma bir ad verilmek gerekse, ‘cehalet’ en uygun kelime gibi duruyor. Bilerek azgın sulara atılmak gibi… “Özgürlük” sandıkları şey, “kibir”lerinden başka bir şey değil. Kibirleri, toplum menfaatinin önüne geçmiş, millet ezilebilir bir varlık olmuş.. Ne gam!

Şimdi şu lafa bakınız: “Sen Hakkâri’de bir tane Türkiye bayrağı sallayamadın”! Bu cümlenin manası nedir? Kiminle konuşuyorsun ve kime bayrağı tarif ediyorsun? Doğrular ne zaman söylenir? Hatta zamanı mı vardır? Doğru, iyi, güzel her zamanın harcı olmalıdır. Olamıyorsa burada ancak ‘cehaletten’ bahis söz konusudur. Ya da dilim varmıyor söylemeye ihanetten. Türkçe’ye, Türk’e ihanetten.

Sık sık başvurulan tevil yolu nedir? Niye ‘ben öyle söylemedim, asıl amacım şudur’ demek zorunda kalır insan? Söylenecek lafların manalarını bilmediği ortaya çıkmaz mı? Öyleyse biz bu kişiyi ‘cehalet’le anarsak yanlış mı yapmış oluruz? Neymiş, ‘Ben Türk Değilim’ diyen bir milletvekili, aslında öyle söylemek istememişmiş. Bunu bizler böyle anlıyor ve yorumluyor muşuz. Haydi oradan bre ‘cahil’ seni… Biz ne zaman o milletvekilinin etnik kökenini merak etmişiz, “etnik milliyetçilik” yapan kimlermiş? Ya söylediklerinin anlamını bilmiyorlar, ya da…

Suç, belli ki yaptırımı vardır, özellikle bile isteye yapılan suçlarda yaptırım ağırlaştırılır. Muhafazakâr aklın kendini avuttuğu bir nokta vardır. Suçtan kaçmak için bir avuntu bulur, günaha saplanmayı tercih eder, çünkü günahın yaptırımı yoktur. Gelecek zamanlarda ise, bir kadir gecesi idrak eder, bir hac tavafı ile de bütün günahlarından arınır. Böyle düşünür muhafazakâr akıl. Gelin bir sıfat verelim bu düşünce sahibine, ne diyebiliriz: Ancak, ‘cahil’. Ettiği şikâyetleri, arzuları, mutsuzlukları sebebiyle, cehaletindendir ki, günaha saplanmaktan korkmaz.

“Kör cehalet çirkefleştirir insanları..” (Hz.Mevlâna)

Niyedir bu acele, nedendir bu eftik, yangından mal mı kaçırıyorsun, kimler acele ettiriyor seni?...

Hani sen her şeyi biliyordun?

“Şimdi burada, karşımıza şöyle bir soru çıkıyor:

- Aklımızı nasıl kullanırız?

Bu sorunun cevabını da ilim adamları şöyle veriyor:

- Aklımızı okumakla, araştırmakla, düşünmekle, kelime dünyamızı zenginleştirmekle kullanabiliriz, geliştirebiliriz. Okumadan, araştırmadan, incelemeden, düşünmeden aklımızı kullanamayız. Pek ala, insan neyle düşünür? İnsan kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşur. Kur’an boşuna mı oku emriyle başlıyor. Okumayan, bilmeyen, düşünmeyen bir insan, aklını nasıl kullanabilir?” (3)


(1)   Ahmet Sevgi, 23.02.2013, Yeniçağ
(2)   Arslan Tekin, 23.02.2013, Yeniçağ
(3)   Yavuz Bülent Bakiler, 20.09.2005 Tercüman

1 yorum:

  1. Allah razı olsun sizden.Çok güzel anlatmışsınız.Cahilden evliya olurmu oluyor işte.Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış.İnşallah bu yalancının mumunu söndürecek bir ulema çıkar.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...