Nihat Genç sağ olsun kıvrak
zekâsının ince anlatımı ile bulduğu ‘APOS’ benzetmesi bizi zorluktan kurtardı
ve izniyle ödünç alarak başlıkta kullandık.
Önce İsrail ve Mavi
Marmara’yı söylemeliyiz. “Özür
dilemiş İsrail” böyle söylüyor haber bültenleri, gazeteler.
Basının yandaşı nasıl da çarpıtıyor haberi. Ortada özür filan yok. İsrail
lehine gelişmeler var. Neler yapacağız bu özür laflarının sonunda, Türkiye’ye
neler düşüyor? 1. Mavi Marmara baskınına katılan askerler aleyhine açılan
Türkiye’deki davalara son veriliyor, 2. İsrail – Türkiye ilişkileri baskın
öncesi günlere dönüyor (askeri, ekonomik, ticari) . Kazanan kim? Özür dedikleri
de şöyle oluyor: Obama Ortadoğu gezisinde İsrail’de bulunduğu sırada, ayaküstü
Erdoğan’ı arar, konuşmaları arasında Binyamin Neteyahu’ya telefonu verir.
İsrail başkanı kıvırır, bir türlü söyleyemez ve telefonu Obama alır ve İsrail
dilinden özür kelimesini tekrarlar. İşte özür dedikleri olayın gelişimi.
(Kaynak,merkezliğini beğenmemiş, yandaşlaşmış, mütareke basını)
Olay öncelikle Beyaz
Saray’dan duyurulur. Muteber kaynak ya! Artık, memnuniyetler ordan-burdan
dillendirilirken, Ortadoğu’dan yandaşlar da “Ümmet’in zaferinden, Erdoğan’ın kararlığından” filan
bahsederler. Güç ellerinde, basın ellerinde, istedikleri gibi manipüle etme imkânları
var, biz cahillere de! kabul etmek düşüyor. Olay budur.
Diyarbakır zaferinin
ilanından hemen sonraya denk gelişi hakkında da isteyen istediği gibi
düşünebilir. Ne ilginç, Mavi Marmara’yı İsrail üstüne süren, İsrail açıklarında
baskın düzenleyen, 9 Türk’ün şehit edilmesini sağlayan, İsrail’in özür
dilemesini isteyen, sırası-zamanı gelince de özür dileyen hep birinci ağız olan
ABD’dir. Bu ağzın aynı zamanda ilginç üç konuşmaya da imza attığını
düşünüyoruz. Müzakerede uzlaşmanın bu derekesi mümkün olamaz.
Üç konuşmanın birincisi Dış
İşleri Bakanı Davutoğlu’nun Diyarbakır konuşmasıdır. İkincisi Başbakan
Erdoğan’ın grup toplantısındaki konuşmasıdır. Üçüncüsü, PKK elebaşı, eli kanlı
terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır meydanına getirilen mektup
mesajında anlatılanlardır. Üçünün de çıktığı kalem aynı kalem.
Aynı dili kullandılar, aynı
lisandan konuştular. Konuşan tek kişi idi, hep aynı kişi konuştu. Meclis, grup
konuşmalarındaki ağızla, Diyarbakır’da Nevruz (güya) toplantısına mektup
gönderenin ağzına bakınız. Sözler, laflar, cümleler, satırlar, vurgular… Aynı
ağızdan, aynı kalemden, aynı kafadan çıkmış. Ve hatta, Davutoğlu’nun Diyarbakır
konuşması, aynı, tıpatıp, benzer… Aynı kalemin, aynı mantığın, aynı ağzın
marifeti.
Hayır diyebilirsiniz,
hakkınızdır. Projenin başında kim var? Asıl bu soruya cevap verebilirsek,
doğruya varırız.
Projenin başındaki,
Diyarbakır gösterisinin hemen ertesi günü İsrail taraflarındaydı ve Başbakanı
aramış. Özür filminin oynatıldığı zamanlar.
Bu oyunların hiçbir yerinde
Türkiye yok. Kuklacı, ellerine bağladığı ipleri çektikçe kuklalar hareket edip
duruyorlar. Kuklalar da oyun oynadığını zannediyor. Oynatandan habersiz.
Tapınakta kendi çalıp,
kendi söyleyen garibanın pabucu dama atıldı. Yerine getirdikleri, katil, eli
kanlı, bebek katili, idam mahkûmu… Kötü ne kadar sıfat varsa hepsini üstüne
yakıştırmış birisi. Abdesti ve namazı da kendileri yakıştırmıştı. Şimdi lider
olarak onun yerini aldı. Tapınakta yapayalnız kaldı. Duyduğumuza göre,
Fethullah Gülen’in de yerine oynuyormuş. Şu sözlere bakınız: “Fethullah Gülen’in ‘sulhte hayır vardır’
yaklaşımı benim de yaklaşımımdır. Bütün Ortadoğu’daki demokratik bir siyaset ve
barış içinde birlikte çalışabiliriz, Fethullah Gülen’e selamlarımı söyleyin.
Onu en iyi anlayan benim”. (Hürriyet, 23.3.13, Okan
konuralp haberi). Onu en iyi anlayan benim. Nasıl yani? İkisi de mahpus, birisi
ülkesinde, diğeri yabancı ellerde. Bunu mu söylemek istiyor acaba?
Evet, birilerinin pabucu
dama atıldı… Ancak. Obama imdada yetişti. Türkiye’de yapılan ve uygulananlar
yüzünden neredeyse sürünme mertebesine kadar inen Erdoğan’a Obama hayat aşısı
verdi. İsrail Başkanı ile yapılan telefon görüşmesi ve yalan da olsa ortaya
salınan haberle, büyük siyasetçi Erdoğan havasını yeniden pompaladılar. Belki
de daha kuvvetli bir hale getirdiler. Nitekim, iki gündür Başbakan ve Dışişleri
Bakanı’nın konuları ‘özür’. Destekçilerinin sayısı (oranı) gittikçe düşen
AKP’ye hayat öpücüğü böyle verilir.
Şimdilik yalnızlıktan kurtuldu.
APOS tapınağında istediği ritüellerle rahatlıkla raks edebilir. Sıkıştığı
vakit, bir yandan Obama, bir yandan Netenyahu, bir yandan yandaş basın… Derken
gücünü toplayıveriyor.
APOS tapınağında, partnerin
Apo ile… Hem İmralı müzakerelerini yöneten, hem bizimkilerin eline konuşacağı
metinleri veren, Apo’nun APOS olup, Diyarbakır meydanında Türkiye’nin işgal
edildiğini dünya âleme ilan eden, dolayısıyla bütün Avrupa’nın ve Hristiyan âleminin
bayram yapmasını sağlayan, hem de İsrail’in özür dileme işlemini gerçekleştiren
kişi, aynı kişidir. Aynı güçtür. Bu konuda kimse kendine pay çıkarmasın.
Doğru olup, doğru
konuşalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder