Mankurt ve Mankurtlaşma ya
da mankurtlaştırma nasıl, nerede ve hangi milletten çıkmıştır? Sorunun cevabı
can yakıcıdır. Nur içinde yatsın, hikâyeleştiren ustaya saygılarımızı, minnetlerimizi,
şükranlarımızı sunarız. Okudukça, kendi milletimizin içine düştüğü badirede,
çırpınan insanların ne hallere geldiği anlaşılıyor, anlatan usta da pek güzel
anlatmıştır doğrusu.
Haberiniz com tr.de 25
Şubat tarihinde yayınlanan üç yazıdan üç cümle şöyledir: “ülkemizde özellikle son on yıldır belirgin
biçimde Türk’ü millet yapan bütün milli değerler, semboller, ilkeler ve
kurumlar sessizce kademe kademe yok ediliyor. Atatürk’ün kurduğu milli Tük
devlet projesi emperyalist Haçlı-Siyon cephenin talimatıyla bütün kurum ve
değerleriyle tasfiye ediliyor. Bunlardan biri de Türk bayrağını indirmek,
itibarsızlaştırmak, Türk’ün yüreğindeki bayrak heyecanını söndürmek.”
(Prof. Nurullah Çetin). “…’Biz
de Türk’üz’ demişsiniz. İşte bundan dolayı kaybetmektesiniz. Bizler gibi..”.
(Burak Alper Kuş). “Günümüz
Türkiye’sinde Türk olmak suç. Türk olmamak moda oldu”. (Alper
Tunga Ünal).
Bu cümleler son günlerde
söylenmiştir, adeta sonuç (hüküm) cümleleri... Bugünlere gelene kadar
söylenilen ve dikkatlere sunulan pek çok cümle vardır. Yakın geçmişten birkaç
seçki yaparak nelerin söylendiğine bakalım:
“Dinini diyanetini bilmeyen, Türklüğünü unutan, mankurtlaştırılan,
beyni boşaltılıp dünya vatandaşı ve hayat severler haline getirilen, belki
vaftiz olacak ve belki Müslüman geleneğidir diyerek sünnet olmayı reddedecek,
kısacası ‘besmelesiz yorgandan çıkacak’ çocukların geleceği mi olurmuş? Türk
ruhunu kaybeden, Türk davranışı kalıplarına yabancı, ana dilini üç yüz
kelimeyle konuşan –belki yazı dilini de o kadarcık kelimeyle kullanacaktır-
adeta ‘piçleşecek’ bir neslin parlak bir istikbale hakkı mı olurmuş? Onu
beklese beklese Avrupa sokaklarında hippi yaşantısı, Batılı efendisinin
kapıcılığı, sokaklarının çöpçülüğü bekler! Çünkü bu gidişle onu bekleyen
istikbal ‘kimliksiz’ bir dünya vatandaşlığıdır.”
(Ahsen Batur, 04.10.2004, Yeniçağ)
“Artık gelenek kutsallaşmış, heykelleşmiş, heykel kadar cansızlaşmış,
abidevi mehabeti olan ama kendini dahi beslemekten aciz bir hal alır. Estetiği
ve kudreti hayret uyandırır, lakin yeni nesilleri gafletten uyandırmaya yetmez
gücü. Takipçilerine onu sadece yüceltmek kalır. O tarzın, metodun, duyuşun,
söyleyişin, şeklin dışında bir başkası daha yoktur. ‘Olamaz da!’ Bu tür bir
iradesiz mürit öykünmesi idraksiz bir ‘pozitif’ mankurtluğu beraberinde
getirir. Traş edilmiş kelleye değil, bizzat beynin kendisine taze koyun
yüzülmüş post geçirilmiş ve kavuran güneşin altında kendini kaybetmiştir. Başta
zihni sınırlamıştır, sınırlanan zihni de ilham ve enerjisini sınırlandırmıştır
ve hatta yok etmiştir.” (Metin Boşnak, 9 Kasım 2010, Egemen
Gazetesi)
“Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik savaş artık gizlenmiyor. Savaş,
ilan edilmiş bir savaştır. Amaç karamsarlık, kötümserlik, kendine
yabancılaşmışlık ve başkalarına hayranlığı gönüllü mankurtluğa ulaştırmaktır.
Hayranlıkla teslim olunulması istenilen başkaları ise Batı’dır. Global
kapitalizmin zalim insanlık düşmanı Batı’sı..”.
(Namık Kemal Zeybek, 21.03.2004, Tercüman)
“Aslında, sadece Büyük Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığı günlerde
başlayan son milli mücadele’mizden dersler ve ibretler çıkarabilseydik, tarih
asla tekerrür etmeyecekti. Biz o şanlı mücadeleyle, şu andaki millî
sınırlarımızı bile dilim dilim ayıran ‘Sevr Paçavrası’nı çöpe atmıştık. Artık
yetkisiz etkililer ve yetkili etkisizler, omuzları üzerinde taşıdıkları ‘nato
mermer nato kafalara’ sokmalıdır ki; anayasa’nın ‘Milleti ve devletiyle
bölünmez bir bütün’ olarak tarif ve ‘resmî dilini Türkçe’ olarak ilan ettiği
Aziz Vatanımız; bölünme, dolayısıyla yıkılma felaketinin eşiğindedir”. (Servet
Kabaklı, 11.06.2004, Tercüman)
“Global statüko Türkiye’nin finans piyaysasını nasıl ele geçirdiyse
enerji ve haberleşme sektörlerini de tamamiyle teslim alma peşindedir. Finans,
haberleşme, enerji bu üçlü damar yabancıların eline geçmekle ülke, sadece korku,
vehim, moralsizlik ve güvensizlikle zihinsel olarak yıkılmış olmayacak; maddi
çerçeve olarak da bütün bütün işi bitirilmiş olacaktır. Amaç; bir daha,
‘Asya’nın bu ukala hançeri kınından çıkamasın’ Batı’ya uzanamasın, haddini
aşmasın, mümkünse geldiği Asya içlerine geri dönsün diye mankurtlaştırmaktadır.
Kendi ülkesinde ancak ve ancak yeni efendilere hizmetkâr olarak yaşayabileceği
düşüncesini aşılamaktır.” (Lütfü Şehsuvaroğlu,
16.07.2004, Yeniçağ)
***
Şu tespit yapılmalıdır.
Kimse durup dururken kimseyi mankurtlaştıramaz.
Bir hazırlık safhası
vardır, uzun bir dönemi gerektirir. Küçük küçük kelimelerle başlar, milletin
ortak kullandığı kavramların manaları farklılaştırılır, kelimeyi her duyan
farklı manalar anlar, sonra millet içinden çıkan büyük ruhlu insanların
hatıralarına küfürler edilir, yaptıkları küçümsenir, itibarsızlaştırma
eylemlerinin sonucunda, o insanların yaptıkları değiştirilir, yıkılır.
Doğruların yerine yanlışlar (veya yanlışa çekilecek manaları olan –PKK ve
başörtüsü gibi) konur, millet arasında böylece bir kavgadır başlar. İç
problemleri ile uğraşan evlad-ı vatan etrafında olup bitenlerden habersiz
yaşar. Yetkilendirilen etkisizler eliyle de tereyağından kıl çeker ustalığında
oldubittiye getirilir. Adına da çözüm derler. Barış derler. Demokrasi derler.
İtiraz sesi yükseltecek olsan, kendi kardeşin bile “bunların nesine karşı
çıkıyorsun, barış, demokrasi, çözüm istemiyor musun?” Diye sorar. Her an kavga
oldu olacaktır. Sinirler gerilmiştir. İç savaşın bile çıkması mümkündür.
Bu sürecin sonunda
mankurtlaştırma son bulur. Mankurtlar etkili yerlerdeki görevlerinin başına
getirilirler. Artık istediğini yaptırma vaktidir.
Şimdi, efendileri böyle
olduğunu sanıyorlar. Oysa Türk Milletinin damarlarında ‘asil kan’ deveranı
oldukça, uyanmaya her an hazır bir uyku halidir. Kimse anlayamaz, kimse farkına
bile varamaz Türk’ün uyandığının.
En zayıf olarak bilindiği
noktadan yeniden doğar yeryüzüne Türk. Hep böyle olmuştur, bugün de böyle
olacaktır. Sebepleri araştırmaya lüzum yok. Düştüğü yerden kalkabilen kimi
tanırsınız? İmanını tazeleyip, elindeki kırık dökük aletlerle tamir edip ayağa
kaldıran, zayıf, cılız askeri ile cepheye koşuşturan kimler vardır? Tarihi
didikleyiniz, karşınıza Türk çıkacaktır.
Bugün düşürdüler;
‘Sanmayın ki, düştüğü yerde
çürüyüp kalacak ve gönlünüzce at koşturacaksınız.’
Yanılırsınız.
Atila Göray :
YanıtlaSilMankurtlaşma operasyonlarının hangi tarihlerde başladığını ve nasıl başladığını iyi bilmek lazım. Mankurtlaşma bana göre İslam inancının islami köklerinden giderek uzaklaşma anlayışı önemli yer teşkil eder...Yani Emevileşme- Vahabileşme ye öykünme başlar başlamaz Türk insanında birden bire Yunus Emrelerden--Hacı Bektaş anlayışından da bir uzaklaşma başlamıştır...Bu aslında İslamın has köklerinden bir uzaklaşma olduğu kadar da Türklük anlayışındanda bir uzaklaşma olmuştur...
Ve bu gün ülkemizde Emevileşme anlayışı hakim oldukça dikkat ediniz Cumhuriyetin değerlerine olan ilgi ve sahiplenmede bir o kadar azalmakta...
Atila Göray :
YanıtlaSilVe bu gün ülkemizde Emevileşme anlayışı hakim oldukça dikkat ediniz Cumhuriyetin değerlerine olan ilgi ve sahiplenmede bir o kadar azalmakta...