9 Ekim 2020 Cuma

Osman’ın Hayatından Bir Gün Geçti… (III.)

 

Güneş yükseliyorken çıktı otelden. İlk iş olarak, berbere gitti. Saçını, sakalını kestirdi. Doğruca eve giderek, giysilerini değiştirdi. Gömlek, pantolon daha yeni ütülenmiş hissiyatını veriyordu. Sıcacıktı.

Apartman görevlisine anahtarı bırakarak, temizletilmesini rica etti. Attı kendini dışarıya.

Düşüncelerden kurtulacak ve yeni hayatına başlayacaktı. Elbette, eskisi olamayacak, elbette sevgisi noksan, saygısı eksik olacaktı. Ne karısı, ne oğlu artık ona hitap edemeyeceklerdi ve elbette onların yerini dolduracak başkaları da yoktu bu dünyada.

Sokakta karşılaştığı, dükkânlarına uğradığı arkadaşları hep aynı soruyu soruyorlar, kafa sallayarak, eee boş ver diye geçiştiriyordu Osman.

Tek çaresi vardı. Çıkmalıydı bu hayattan.

Sıcak çayını içerken, masa üzerinde duran bir gazeteyi aldı eline. Sayalarını çevirdi. Uzun süredir memleket haberlerinden, olaylarından, siyasetteki gelişmelerden, çevredeki ne olup bittiğinden haberi yoktu. Gazete sayfaları pek bir şey ifade etmedi ona.

‘Aşırı olan, aşırıya kaçan her şey tehlikelidir.’ Cümlesini duyalı On yıla yakın olmuştu. Ve hatta ‘bir insanın başka bir insanı gerçek kişiliği ve içyüzüyle tanıması neredeyse imkânsız’ cümlesini okuyalı da epey olmuştu. Yanlış yaptığı ve hayatına hataların bulaştığı bir şeyler vardı, vardı ama ne? Kafası çatlayacak gibiydi. Düşüncelerden kurtulamıyordu. Geçmişi unutmaya yüz tutmuş olmasına rağmen, sebepler üzerinde kafa yormaya devam ediyordu. İçinde bulunduğu halden çıkmak neredeyse imkânsız gibi geliyordu. Ama biliyordu ki, ‘dermansız dert yoktur’. Belki de, derman derdin içinde gizlidir.

Baştan başlamalı…

1.    Oğlunu çok seviyordu. Daima oğlum diye hitap ederdi.

2.    Tuğrul’un vefatından sonra, aynı sevgi ve saygıyı karısına da duymuştu.

3.    Hiç kimsenin iyisinde ve kötüsünde değildi.

O halde, problem ilk iki madde de gizliydi.

Aşırı gitme ve aşırı sevme.

‘Sevmek azaba gebe miydi?’

‘Yoksa sevgi belanın kendisi miydi?’

Zor sorulardı bunlar. Çözümünü de geleceğe bırakmalıydı. Ilık rüzgârın koynuna bıraktı kendini. Ağır adımlarla cadde de yürümeye koyuldu. Evvelce sık sık çay içtiği Nuri ustanın çayhanesinin önünden geçerken, ağaçların altında oturan arkadaşlarını gördü. Nerdeyse hepsi birden ‘Osman’ diye bağırarak, el salladılar ve gelmesini işaret ettiler. O tarafa doğru yürüdü. Bir iskemle verdiler. Kimse bir şey soramıyordu. Çayı geldi. Bir yudum içti. Arkadaşlarının konuşmaları kesilmişti. Belli ki kendisinden kaynaklanıyordu. Bir an evvel çayını bitirip izin almalıydı. Öyle yaptı. ‘Sonra görüşürüz’ diyerek kalktı. Yürümeye devam etti.

Ev temizlenmiş, havalandırılmış, yaşamaya hazır hale getirilmişti. Teşekkür ederek ücretini ödedi görevliye.

Şöylece bir evin içinde dolaştı. Her yanı hatıralarla doluydu. Silmeye çalıştı. Sevgi üzerine yazılmış bir kitabı alarak sayfalarını çevirdi. Bir yere gelince durakladı. Kur’an’ı Kerîm’den bir ayet alınmıştı:

İnsanlardan kimi de Allâh dûnunda tapındıkları varlıklar edinip, onları Allâh sevgisiyle (Allâh’mışçasına) severler!” Bakara/165

İşte hata, işte yanılgı, işte ‘gazaba’ giden yol…

Düşünceleri karıştı. Karışsa da, çözüme yaklaştığını fark etti. İki yıldan fazladır çektiği azap, yandığı cehennem ateşleri değilse neydi?

Kur’an’ı açtı, ayetin yazılı olduğu sayfaya kadar geldi.

“BAKARA/ 165-) İnsanlardan kimi de Allâh dûnunda tapındıkları varlıklar edinip, onları Allâh sevgisiyle (Allâh’mışçasına) severler! İman edenler ise sevdiklerinin yalnızca Allâh olduğunun şuurundadırlar (gayrına varlık vermezler). O (hakikati inkâr ederek nefslerine) zulmedenler, bu yüzden azaba düşeceklerini gördüklerinde, âlemlerden açığa çıkan kuvvetin yalnızca Allâh’a ait olduğunu fark ederler, ama iş işten geçmiştir; keşke bunu önceden görebilselerdi... Allâh “Şediyd’ül Azâb”dır (yapılan yanlışta ısrar edenlere sonucunu şiddetle yaşatandır)!”

‘İşte bu.’

Dedi Osman.

‘Sanki benim hayatım, bu ayetin tefsiri.’

‘Yaşatan’a ve Fikir Ettiren’e şükürler olsun.’

Hata insan için ise de, insan hatayı fark edip dönmekle görevli.

Ve hatayı fark ettireni bilmekle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...