CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk ile yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
alakası var mıdır? Yumruğu vurdurandan başkası “Vatana ihanet etti, onun için vurdum”
gibi bir cümleyi söyletemez. Bu cümle de inanırız ki, öğretilmiş, ezberletilmiş
bir sözdür. Parası, pulu olmayan, eve ekmek götüremeyen, işsiz, sabıkalı, polis
tarafından aranan, mahpushane kaçkını bir kişinin altından kalkabileceği
kabilden bir iş değil.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında, ana muhalefet partisi liderine atılan yumruk, devlete
atılmış yumruk gibi değerlendirilir. Çünkü ana muhalefet lideri, protokolün
önemli bir figürüdür. Demokrasilerin vazgeçilmezidir. Biz de pek öyle olmasa da,
ufak ufak alışıyoruz demokrat düşünmeye.
Yumruk atanın bir partiye
kayıtlı olmasının ehemmiyeti yoktur. Alperenlerle ilgisini hemen öne
çıkarttılar. Kullandığı facebook sayfası pek karışık. Devrimcilikten,
İslamcılığa pek çok çağrışımlar hem de kısa süre önce yerleştirilmiş sayfasına.
Uyduruk bir sayfa yani. Tam organize, partiye üyeliğinden itibaren, nerede
kullanılacağı tespit edilmiş ona göre yetiştirilmiş birisine benziyor. Danıştay
saldırganı ve katili ile benzeşen hareket ve söylemlerine dikkat edilmeli
saldırganın.
Saldırıya, devletin manevi
şahsiyetine karşı bir husumetin sebep olduğu düşünülebilir mi acaba? Niye bu
soru? Devleti idare edenler, devlet idaresinde yeni yöntemler deniyorlar.
Diyanet kadrolarından kamu idarelerine memur, yönetici atıyorlar, özel sektörde
bir süre çalışmış kişileri devlette çalışmasının yolunu açıyorlar, belli
odaklardan kâğıt getiremeyenlerin devlette bir işe girmesi neredeyse imkânsız.
Bu demek oluyor ki, iktidar sahipleri devleti yönetmeyi değil, ele geçirmeyi
amaç edinmişler bir görüntü veriyorlar. İnançlarını idolojileştiren garip bir
kadro hareketi ile karşı karşıyayız. Nitekim daha dün çıktığımız seçim
meydanlarında ideolojik taraftarlarına durmaksızın mesaj verildi. Devlete
yerleşmiş bir ‘paralel yapı’nın devleti ele geçirmeye çalıştığını ve CHP’nin de
bu yapı ile birlikte hareket ettiğini aralıksız vurguladılar. İdeolojik yandaş
verilen mesajları beyninde üretir, geliştirir ve eylem planını da (belki de)
kendi başına kurar ve uygulamaya koyar. İlle de böyledir demiyorum. Ama bunlar
olağandır. Durumdan vazife çıkartmak denen hareket tarzı tam da budur.
Seçim bitti, lakin yeni bir
seçim sath-ı mailine girdik. Öyle bir seçim ki, kavgası neredeyse bir yıl
önceye kadar gidiyor. 17 Aralık soruşturmaları bile bu seçimle ilgili olabilir.
Aynı düşünce, inanç sistemine sahip kişilerin alelade konuşmalarından bile
aylardır anlamlar çıkarmaya, düşmanlıklar bulmaya çalışıyoruz. Politika
tespitinde muhalefet için fikir egzersizleri olabilir, ancak bu düşünceleri
geniş halk kesimlerine yayarak gerçekmiş gibi halk bilinçlendirilirse, aşırı
şartlanan çoğunluğun gebeliği, sonu acılı olayları doğurabilecektir.
Kılıçdaroğlu’na geçmiş
olsun dileklerimizi sunarken, devletin tüm imkânları devreye sokularak olayın
aydınlatılması, gelecekte olabilecek daha vahim hadiselerin önüne geçecektir.
12 yıllık ‘İslamcı’ iktidar
olmasına karşılık hala laikliğin dinsizlik olarak algılandığı ve böyle
propaganda edildiği vakidir. Özellikle seçim öncesinden başlayan yolsuzluk
atakları ve karşı propaganda tekniklerinden bir daha anlamamız gerekir ki,
laiklik devlet yönetiminin çok önemli bir şartıdır. Devlet yönetimine dini
söylem ve şartları uzak tutmanın önemi anlaşılmış olmalıdır. Siyasilerimize
öneririz; konuşmalarında, propagandalarında dini çağrıştıran kelime, söz,
kelam, ayet, hadis gibi yüce değerlere yer vermesinler. Kaldı ki,
konuştuklarını kendileri bile anlamıyorlar. Devletin yönetimi tamamen ‘devlet
yönetimine’ dair kelime ve kavramlardan ibaret olmalıdır. Yoksa bazıları
durumdan vazife çıkartarak, milletin meclisinin çatısı altında daha vahim
olayların faili olabileceklerdir.
İslamcı kanadın artık;
28 Şubat’ın yarattığı
depresyondan kurtulması zamanı gelmiştir.
Ali Kömürcü:
YanıtlaSilGerçek şu ki, toplum içerisinde her siyasi parti liderinin kendi çapında bir saygınlığı vardır. Hiç bir siyasi parti mensubu veya sempatizanı, lider kobul ettiği kişiye fiili veya sözle ağır saldırıda bulunmasına hoş görü göstermez. Hatta bazıları bu tür saygısızlıklar karşısında kavgayı bile göze alır. Bu çerçeveden baktığımda; Kılıçdaroğlu ve M.İnce T.Erdoğan'a göre çok fazlasıyla tahammül edilmesi zor laflar etmekteydiler. Ki böyle durumlarda her halde birilerinin kendine vazife çıkarıp, hem kendini rahatlatma, hem de meşhur olma adına böyle saldırıda bulunabileciği ihtimali vardı. ki Allah biliyor, ben ilk önce M. İncenin başına bir iş gelebilir diye düşünmüştüm...