Osmanlı’nın, Ermeni
soykırımı yaptığına dair bir tek makul sebep söyleyiniz. Ne bileyim ben, artık
Ermenileri doyuramıyorlardı, topraklar yetersizdi, 800 yıllık birikmiş kin
vardı gibi mesela. Birisini söyleyin ki, inanalım.
Yalan ve siyaset üzerine
kurulmuş, kuru iftiralar o kadar.
Araştırmacılar toprakları
kazıyorlar, toplu mezar arıyorlar. Kars, Erzurum, Van, Bitlis, Adana… Pek çok
yerde kazılan kuyulardan toplu olarak gömülmüş Müslüman mezarları çıkıyor. Bir
tek bile toplu gömülmüş Ermeni mezarı yok. Demek ki, bizimkiler teker teker
avlamışlar, birer birer gömmüşler, aralarında da kilometreler var, bu nasıl
soykırımsa?
Din adına mı, ırk adına mı
öldürüldüler? Eh geri zekâlı olmalı insan (millet), 800 yıl birlikte yaşa,
devletinin en üst makamlarına getir, bakan yap, başbakan yap, sanatta, tarımda,
ticarette hep onlar yükselsinler, niçin? Torunların öldürsün diye!. Soykırım
iddiacılarının mantığı bu! Besle büyüt, geliştir, nüfusları artsın ne için?
Torunların öldürsün diye!.. Olacak iş midir bu? Hangi mantığa, hangi vicdana
sığar? Madem bir yalan söyleyeceksiniz, daha makul usuller bulun.
İleri sürülen iddia aslında
tarihçilerin tartışıp sonuca bağlanması gereken, arşivlerin incelemesi ile
karara varılması gereken bir mesele olarak durmasına karşılık, sanırım artık bu
aşamayı çoktan geçmiş bulunmaktadır. An itibariyle, tamamıyla siyasi bir
yelpazenin, kırılmış parçalarının onarılmasını bekliyor. Siyaset deyince işin
içine, Fransızlar, İngilizler, Almanlar, Avrupa’nın tamamı, Ruslar, İranlılar
giriyor. Her bir devlet bu meseleden az-çok nemalanmanın peşinde. Diaspora (aslında
bu kavramın yanlış kullanıldığını düşünüyorum. Sürgün de hiçbir Ermeni yoktur)
Ermenilerini dışarıda kullanıyorlar, Ermenistan’dakileri farklı amaçlarla ve
Türkiye’dekileri çok farklı amaçlarla kullanıyorlar. Soykırım mavalı mesela
tarih konusuyla uğraşanlara kitaplarını bol parayla satma fırsatı veriyor.
Edebiyatla uğraşanlara Nobel ödülleri kazandırıyor. Ermenistan’da yaşayanları
birbirlerine sıkı sıkıya bağlıyor, Ermeni siyasetçilerinin yalanla bir ülkenin
nasıl yönetileceğinin örneğini veriyorlar. Nüfusu yaşlanmış ve bir türlü
çoğalabilme oranını yakalayamayan Avrupa için Ermeniler genç ve çalışabilir
nüfus demek. Her bir ülke, ‘yalan’ın bir tarafından nemalanmaktadır.
“Genocide, kısaca ‘soykırım’ demektir. Soykırımın özgün bir tarifi
vardır, ki bu milletlerarası hukuk konusudur. Gene de yapılan tespitin ne kadar
işlerliği olduğu tartışılmaktadır. Bu karmaşık hukuki müesseseyi anlamak için,
hukukçu olmak da yetmez. Geniş ve mukayeseli bir tarih bilgisine ve beşeri
coğrafya hamulesine ihtiyaç vardır.” (İlber
Ortaylı, Tarihimiz ve Biz)
Namuslu ilim kafası böyle
çalıştığı halde, midesi ile düşünüp, bağırsağı ile karar verenlerin hali içler
acısıdır. Para, mevki kazanmanın yolu, yalan olsun önemli değil ilmi kenara
bırak vur, vurabildiğin kadar Türk’e.
Hayaller ve kurgularla
anlatılan hikâyeleri gerçekmiş gibi sanarak, tarihi vesika olarak önümüze
sunuyorlar. Benzeri Türk tarihçileri tarafından yapıldığında, ‘resmi tarih’
yaftasıyla karalanıyor. Üstelik anlattıkları hikâyelerde mantık kurgusu,
matematik olurluk yok. Kendi içinde bile yalancılığı ortaya konabiliyor.
Birçok düşünen, yorumlayan,
inceleyen aklın ulaştığı sonuç şudur: I. Dünya harbi, Osmanlı imparatorluğunun
topraklarını paylaşmak için, aralarındaki anlaşmazlıkların giderilmesi,
paylaşımın daha büyük güçler lehine yapılması için çıkartılmıştır. Öyle ya,
imparatorluğu zayıf ülke yanına bırakmaktan maksat başka ne olabilir? Kaldı ki,
bu savaşa asla gönüllü olarak katılmadığı da bir gerçek. Zayıflamış, orduları
sıkıntılı, silahları eskimiş bir milletin yeniden savaşa girmek gibi bir
düşüncesi asla olamaz. Üstelik, savaş esnasında yapılan stratejik hataları da
hesaba katarsak!..
Ermenici yanlısı görüşleriyle
tanıdığımız Halil Berktay bir söyleşisinde şunları söyler:
“Ermeni meselesinin özü,
gerek büyük devletler, gerekse Balkan milliyetçilikleri tarafından köşeye
sıkıştırılan ve neredeyse gidecek yeri kalmayan gecikmiş Türk milliyetçiliğinin
bütün birikmiş korku, öfke ve nefretlerinin, Ermenilerin başına patlamasıdır.
Söyleşinin başlarında ifade ettiğim gibi, imparatorluğun dağılma sürecinde
ortaya çıkan çeşitli milliyetçilikler, sadece ayrılmamak ve kendi bağımsız
devletlerini kurmakla yetinmiyor; ilk kurdukları devletçikleri gene Osmanlılar
ve bazen de birbirleri aleyhine habire genişletip mini imparatorluklara
dönüştürmeyi arzuluyorlardı. Almanya ve Rusya gibi devletlerin ‘pan’
ideolojileri vardı, Pan-Germanizm, Pan-Slavizm gibi; küçük devletlerin ise
megali ideaları, yani daha büyük olma, bir büyük Yunanistan’a, Büyük
Bulgaristan’a ya da Büyük Sırbistan’a dönüşme hevesleri vardı.”
Berktay, bunları anlatır ve
sözü Wilson prensiplerine getirerek, çoğunluğun olduğunun ispatı
gerekeciğinden, ve bu sebeple geriye tek bir çare kalacağını vurgular:
“Temizlik, yani kelimenin tam mânâsıyla etnik temizlik –şiddet
kullanmak esas ve başta olmak üzere akla gelebilecek her yöntemle,
‘yabancı’ları veya ‘öteki’leri, göz diktiğimiz, ‘bizim’ saydığımız yerlerden kaçırmaya,
göçürmeye çalışmak… böylece ya daha baştan, Osmanlı imparatorluğu’ndan
ayrılarak ilk defa devlet olma ânı ve sürecinde, ya yakın geçmişte kurulmuş bir
devleti daha büyük kılma atılımı içinde, ya da –daha ziyade Türkler ve Türk
milliyetçiliği açısından- var olan bir devleti, imparatorluğu koruma çabası
içinde, ‘sırf bize ait’ alanlar yaratmak; zaman içinde bu alanları birleştirip
bütünleştirerek, homojen, dolayısıyla herkesin kendi milliyetçiliği açısından
güvenli terioryalteler kurmak.” (Halil Berktay söyleşi,
Kasım 2004 Nokta Dergisi)
Berktay, adeta şunu
söylüyor: -Ne olurdu, Ermeniler de kendilerine bir devlet kursalardı da
birlikte yaşayıp gitseydik! Romantik, hayalci, (güya) sosyalist kuramsal
düşünce. Evine giren hırsıza buyur, istediğini al, hatta buyur birlikte yaşayıp
gidelim demek gibi bir şey!. Olur mu, oluru var mı? Hangi devlet, hangi millet
kabul edebilir bu düşünceyi? Egemenlik sahasını nasıl bölüşür? Ancak, Berktay
gibilerin hayallerinde olabilir.
(Devam edecek)
Yaşar Kiraz :
YanıtlaSilSevr antlaşması’nın 62.ve 64.maddeleri ve ABD başkanı Wilson'un, "Wilson ilkelerinde" Türkiye sınırları içerisinde Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını salık veriyordu. Yani çözüm süreci adı altındaki dayatmanın aslında "Sevr" anlaşmasının revize edilmiş hali olan "neo Sevr" dir. Tarihçi ve Antropologların işi olması gerekirken, neden siyasi?
Eline sağlık hocam.
Mesele, “Sevr” ve “Wilson ilkeleri” ile alakalı olup, büyük Ermenistan veya birleşik Ermenistan temellerinin atılmasıdır.
Ermenilerin yıllardır “irredantist” siyasi iddiaları vardır, bugünkü Türkiye'nin doğusunu oluşturan bu toprakların çoğunda Ermeni soykırımı yaşandığı iddia edip, bu “irredandist” düşüncelerini hayata geçirmek. Meselenin özü bu…