26 Ağustos 2013 Pazartesi

Tarikat mı?

Biliyorum, o gençlerin usulüdür, boşa zaman geçirmezler. Kahvede, parkta otururken, yolda yürürken, dolmuşta, otobüste seyahat ederken konuşurlar, tartışırlar. Herhangi bir konudur, özel seçimlik konular değildir. O anda nasıl olduysa, ne geldiyse, açılan konu ne ise odur konuştukları. Şehrin bir parçası, bir köprüsü, kesilen bir ağaç, yapılan dev bir gökdelen, hızlı giden tren, banliyö treninin gecikmesi, kahvede yapılan çayların kötülüğü, baştan savma hikâyeler, hecesi tutmayan hece şiirleri, aruza uymayan mısralar, kahramanı uygun olmayan romanlar, bir gazete makalesi, makaleyi yazan yazar, çok çeşitli ve daima değişen konular. Çoğu zaman seslerin yükseldiğine, birisinin sinirlenerek çıkıp gittiğine bile tanık olmuşluğum vardır.

O günkü tartışma konuları bir yazarın makalesinin başlığı olan ‘yarı tanrı’ idi. Hatta sadece yarı tanrı değil, ‘velayet-yarı tanrı’ koymuştu yazısının başlığını.

Mitolojik çağları hatırlatan bir başlık. İnsanların daha düşünebilme ve izah edebilme yetilerinin tam olarak olgunlaşmadığı dönemlere atıf. Hemen neredeyse 3000 sene evvele giden tarihlendirme. Nitekim yazısında başka bir yazardan alıntıladığı şu cümle ile vurgulamanın ilkel dönemlere götürüldüğü anlaşılır: “Fevkalâde vasıflarla donanmış bir ‘yarı tanrılar’ panteonu ile karşı karşıya..” .  Tarikat kelimesini kullanır yazar ve fakat sanırım tam da manasını bilmediği bir kelime. Kasabasında, etrafında gördüğü ve ‘tarikat’ ile ilişkilendirdiği bazı kişilerin hayat tarzlarının aslında İslami olamadığını gözleyerek bir sonuca ulaşmak ister. Kendi ilkel mağaralarından çıkamayan zavallı gölgelerin, kâinatı mağaradan ibaret görmeleri hali. Bir de ‘tasavvuf’ kelimesi vardır kullandığı. Hatta ‘tasavvuf’ ve ‘tarikat’ kelimelerini peş peşe kullanır. Ne alakası varsa! Sanırım yazar, tasavvufun tarikatlarla yaşamaya çalıştığını düşünmekte, ne dersiniz?

Parmak bastığın nokta sadece söz konusu yazar tarafından değil, konunun içinde olması gereken İlahiyatçılar, tarihçiler ve edebiyatçılar tarafından da böyle algılanmakta. Mesela Yazar’ın şu cümlesine bakınız: “Tarikatların geçmişteki örgütçülüğünün nasıl işe yaradığını tarihten biliyoruz. ‘Kolonizatör Türk Dervişleri’nin Anadolu’nun Türkleşmesindeki rolü tartışılamaz.” İşte, hata burada. Yesevi Hazretlerinin Anadolu’ya gönderdiği Dervişlerin bir tarikatın mensubu olarak, tarikat görevlileriymiş gibi anlatılması, kaldı ki, bu hatayı belki yüzlerce yazarda, akademik unvanlı onlarca yazarda görebiliriz. Sanıyorlar ki, tasavvuf, tarikattır. Heyhat!..

Mesela, 25 midir, tarikatların kapatılması? 1925 evet. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının derin manasını anlamadan, aslında bu konularda kalem oynatmak hatalara götürüyor. Hayallerindeki ama anlayamadıkları bir âlem hakkında konuşmak, yazmak hatanın başlangıcı.

‘Yarı tanrı’ diyerek hakaret etmek, doğru bir tespit olamaz. Mesela, bir evliya ismi söyleyiniz? Sorusuna verebileceği isimlerin hemen tamamı artık dünyada yaşamayanlardan olacaktır. Görevlerini tamamlamış ve göçmüş isimler olacaktır. Peki, artık gelmiyorlar mı? sanırım onlara göre gelmiyorlar. Bu dünya kendi haline bırakılmış ve nasıl akıyorsa akıp gidecek…

Tabi, anlayış ve algılayış böyle olunca kısır, gelişmesi mümkün olmayan, durağan bir dünyaya hapsedilerek yaşamak gibi bir şey… Zevksiz, tatsız.

Aslında bu sırada, Hz. Muhammed’in dünyayı terk edişinden sonra idareye gelen dört halife ve sonrasındaki 16 İmam hakkında da konuşmak gerek. Ama uzatmayalım derim ve şu soruyu sorarak kapatalım: - Niye 16 İmam? Devamı yok mudur? Bu kadarı kâfi.

“İlim adamlarının tarikatları masaya yatırmaları” isteniyor. Yatırsınlar. Biz de bir şeyler öğrenelim. Ama şunu bilerek yatırsınlar. Yunus Emre, Hz. Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri, Hz. İbn-i Arabî, Geylanî Hazretleri’nin onların ağızlarındaki Tarikatlarla hiçbir alakaları yoktur. Dağın eteğine kadar varmış, dağı görüyor ve dağ hakkında anlatıyor. Daha zirvesine çıkmamış. Ahkâm kesmek böyle bir şeydir.

Henüz heceleri vurarak okumaya alışan bir kişiye ulu zatların eserlerini okumayı ve anlatmasını istemek doğru değildir. Daha dört işlemi öğrenen kişiye Kuantum Fiziği nasıl anlatılır?

Şu satırlara bakar mısınız: “Çevremiz ‘tarikat ehli’ diyemeyeceğim, ancak ‘tarikatçı’ diyebileceğim insanlarla dolu… Tavırlarını gördükçe ‘Din bu mu?’ diye soruyorsunuz ister istemez! Tarikat İslam’dan önce geliyor. Allah var ama -sümme haşa!- Allah’tan önce şeyh var”. Nasıl, tam da eleştiri konusunu kendisi anlatıyor Yazar. Çevresinde gördüğü bir takım zavallıların -tarikatçıların- halleriyle, tasavvufu anlamaya çalışıyorlar. Ne boş bir çaba!

Tartışma konusunun başka mecralara evrilmeden bırakılmasını istediler.

Söylenebilecek lafların tamamı da belki söylenmişti.

Birisi: aslında bu Yazar’a Sevgi, Gönül, Aşk, İnsan ve Allah kelimeleri üzerinde ödev verilmeli ve sonucunu da bize yazılı olarak vermesi istenmelidir. Tanıyanınız varsa iletebilir mi?

Tanıyan yoktu.


Vazgeçtiler.

7 yorum:

  1. Ömer İlyasoğulları:
    Hocam, tarikat ve tasavvuf hakkında derinliğine bilgi sahibi değilim. Ancak, yazınızda tenkit maksatlı aldığınız cümlelerin yazarı ile paralel düşünüyorum. Yüzeysel bulduğunuz tenkitler, bence tam yerindedir.

    YanıtlaSil
  2. Abdurrahman Biçer :
    Tarikat ile Dinin bütünleştirilmeye çalışıldığı ortamda elde edeceğiniz sonuç elbette bundan başka bir şey olamaz...

    Söylediğiniz gibi dört işlemden bihaber kişiye Kuantum Fiziğini anlatır durursunuz...

    Zaten durum bu olduğu için "Tarikat" kelimesini duyan "Din" bilgilerini yüklemeye başlıyor hafızasından beynine...

    YanıtlaSil
  3. Murat Alparslan Tekoğlu .
    Din ile ilgili tüm konu başlıkları hakkında yararlanacağımız yegane kaynak indirilen vahyi ihtiva eden Kurandır. Kuran haricinde peygamberimizin tatbikatı olan sünnet ve sözleri olan hadisi şerifler dahi Kuran'a arz edilip sağlaması yapıldığı sürece muteberdir.

    Bunlar dışında din ile ilgili ortaya atılan her bilgi, her kavram zannidir ve yoruma dayalıdır. Yoruma dayalı olan bir bilgi de mutlak doğru olarak sunulamaz.

    Tasavvuf ve tasavvufun sistematik hale gelmiş uygulayıcı ekolleri olan tarikatların Kuran'dan ne kadar beslendiği veya ne kadar uzakdoğu mistisizminden etkilendiği tartışmalıdır. Nefsin terbiye edilmesi, yaratılışın manasını kavrama v.s gibi öğretilerin tümünü ifade eden "irfan bilgi sistemi" zaten Kuran'ın bir öngörüsü ve emridir. Şayet Kuran çizgisinden ayrılmıyor ve bu doğrultuda bir ekol kast ediliyorsa bunda bir mahsur olamaz. Ancak ben tasavvuf ve tarikat olgusunun bu kadar masum olduğunu düşünmüyorum.

    Tasavvuf ve tarikat düşmanı değilim. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi din harici zanni ve yoruma dayalı hükümler var ise ki ben olduğuna inanıyorum; bunlar ayıklanmalıdır.

    Bana "tarikatın" "şeyhin" kimdir diye sorulduğunda tarikatım İslam, şeyhim Hz. Muhammed diyorum. Kuran ve peygamberimizin sünnet ve hadisleri dışında kim ne derse desin, hangi kitapta yazarsa yazsın şayet Kuran ahkamı dışına çıkılıyor ise kabul etmem mümkün değil.

    Kuran'da veli (evliya çoğulu) kelimesi yani Allah dostu olma tüm mümin/müttakilere verilmiştir. Bir kısım imtiyazlı veya hatırlı ayrı bir zümre yoktur. Böyle düşünülmesi zannidir ve yoruma dayalıdır.

    YanıtlaSil
  4. Hayati Bice.
    Bu konu bir yazı ile bitecek gibi değil...
    Çünkü "tarikat yapılanmaları" tek tek somut örnekler olarak ele alınıp incelenecek kadar önemli bir sosyal gerçeklik arz ediyor.

    YanıtlaSil
  5. Veli Taş
    beyefendi, bilen söylemez söyleyen bilmez prensibince olsa gerek, yazınızda fazla şey söylememeyi tercih etmişsiniz.saydığınız evliyaları(i) sadece çağının ilim adamlarıydı diye kabul edip biz fanilere anlayabileceğimiz cümlelerle anlatmanız çok mu zor.üstelik,çağın tasavvuf ehlinin tekkelerde, tarikatlarda, hücrelerde değil, laboratuvarlarda olduğu görüldüğü halde......

    YanıtlaSil
  6. Türkmen Şah .
    Şeyh önce gelir. Adalet ve paylaşım hep sonra gelir. Faiz haramdır tartışmalarının unutturulduğu gibi. Kul hakkı sözleri de unutulmak üzere...İslam gelişmekte mi?

    YanıtlaSil
  7. Abdurrahman Biçer:
    Evliyanın büyüklerinden birisi...

    İmam-ı Rabbani Ahmet Faruk Serhendi (ks) diyor ki;

    ""Öyle Evliyalar vardır ki; Evliya olduklarının farkına varmadan bu dünyadan göçüş giderler. Bir Evliyanın Evliya olduğunu ancak bir başka Evliya anlayabilir ve açıklayabilir. Her kim "Ben bir Evliyayım" diyorsa bilin ki; o bir yalancıdır...""

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...