Biliyorum, o gençlerin
usulüdür, boşa zaman geçirmezler. Kahvede, parkta otururken, yolda yürürken,
dolmuşta, otobüste seyahat ederken konuşurlar, tartışırlar. Herhangi bir
konudur, özel seçimlik konular değildir. O anda nasıl olduysa, ne geldiyse,
açılan konu ne ise odur konuştukları. Şehrin bir parçası, bir köprüsü, kesilen
bir ağaç, yapılan dev bir gökdelen, hızlı giden tren, banliyö treninin
gecikmesi, kahvede yapılan çayların kötülüğü, baştan savma hikâyeler, hecesi
tutmayan hece şiirleri, aruza uymayan mısralar, kahramanı uygun olmayan
romanlar, bir gazete makalesi, makaleyi yazan yazar, çok çeşitli ve daima
değişen konular. Çoğu zaman seslerin yükseldiğine, birisinin sinirlenerek çıkıp
gittiğine bile tanık olmuşluğum vardır.
O günkü tartışma konuları
bir yazarın makalesinin başlığı olan ‘yarı tanrı’ idi. Hatta sadece yarı tanrı
değil, ‘velayet-yarı tanrı’ koymuştu yazısının başlığını.
Mitolojik çağları
hatırlatan bir başlık. İnsanların daha düşünebilme ve izah edebilme yetilerinin
tam olarak olgunlaşmadığı dönemlere atıf. Hemen neredeyse 3000 sene evvele
giden tarihlendirme. Nitekim yazısında başka bir yazardan alıntıladığı şu cümle
ile vurgulamanın ilkel dönemlere götürüldüğü anlaşılır: “Fevkalâde vasıflarla donanmış bir ‘yarı
tanrılar’ panteonu ile karşı karşıya..” . Tarikat kelimesini kullanır yazar ve fakat
sanırım tam da manasını bilmediği bir kelime. Kasabasında, etrafında gördüğü ve
‘tarikat’ ile ilişkilendirdiği bazı kişilerin hayat tarzlarının aslında İslami
olamadığını gözleyerek bir sonuca ulaşmak ister. Kendi ilkel mağaralarından
çıkamayan zavallı gölgelerin, kâinatı mağaradan ibaret görmeleri hali. Bir de
‘tasavvuf’ kelimesi vardır kullandığı. Hatta ‘tasavvuf’ ve ‘tarikat’
kelimelerini peş peşe kullanır. Ne alakası varsa! Sanırım yazar, tasavvufun
tarikatlarla yaşamaya çalıştığını düşünmekte, ne dersiniz?
Parmak bastığın nokta
sadece söz konusu yazar tarafından değil, konunun içinde olması gereken
İlahiyatçılar, tarihçiler ve edebiyatçılar tarafından da böyle algılanmakta. Mesela
Yazar’ın şu cümlesine bakınız: “Tarikatların
geçmişteki örgütçülüğünün nasıl işe yaradığını tarihten biliyoruz. ‘Kolonizatör
Türk Dervişleri’nin Anadolu’nun Türkleşmesindeki rolü tartışılamaz.” İşte,
hata burada. Yesevi Hazretlerinin Anadolu’ya gönderdiği Dervişlerin bir
tarikatın mensubu olarak, tarikat görevlileriymiş gibi anlatılması, kaldı ki,
bu hatayı belki yüzlerce yazarda, akademik unvanlı onlarca yazarda görebiliriz.
Sanıyorlar ki, tasavvuf, tarikattır. Heyhat!..
Mesela, 25 midir,
tarikatların kapatılması? 1925 evet. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının derin
manasını anlamadan, aslında bu konularda kalem oynatmak hatalara götürüyor.
Hayallerindeki ama anlayamadıkları bir âlem hakkında konuşmak, yazmak hatanın
başlangıcı.
‘Yarı tanrı’ diyerek hakaret
etmek, doğru bir tespit olamaz. Mesela, bir evliya ismi söyleyiniz? Sorusuna
verebileceği isimlerin hemen tamamı artık dünyada yaşamayanlardan olacaktır.
Görevlerini tamamlamış ve göçmüş isimler olacaktır. Peki, artık gelmiyorlar mı?
sanırım onlara göre gelmiyorlar. Bu dünya kendi haline bırakılmış ve nasıl
akıyorsa akıp gidecek…
Tabi, anlayış ve algılayış
böyle olunca kısır, gelişmesi mümkün olmayan, durağan bir dünyaya hapsedilerek
yaşamak gibi bir şey… Zevksiz, tatsız.
Aslında bu sırada, Hz.
Muhammed’in dünyayı terk edişinden sonra idareye gelen dört halife ve
sonrasındaki 16 İmam hakkında da konuşmak gerek. Ama uzatmayalım derim ve şu
soruyu sorarak kapatalım: - Niye 16 İmam? Devamı yok mudur? Bu kadarı kâfi.
“İlim adamlarının tarikatları masaya yatırmaları”
isteniyor. Yatırsınlar. Biz de bir şeyler öğrenelim. Ama şunu bilerek
yatırsınlar. Yunus Emre, Hz. Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri, Hz. İbn-i
Arabî, Geylanî Hazretleri’nin onların ağızlarındaki Tarikatlarla hiçbir
alakaları yoktur. Dağın eteğine kadar varmış, dağı görüyor ve dağ hakkında
anlatıyor. Daha zirvesine çıkmamış. Ahkâm kesmek böyle bir şeydir.
Henüz heceleri vurarak
okumaya alışan bir kişiye ulu zatların eserlerini okumayı ve anlatmasını
istemek doğru değildir. Daha dört işlemi öğrenen kişiye Kuantum Fiziği nasıl
anlatılır?
Şu satırlara bakar mısınız:
“Çevremiz ‘tarikat ehli’
diyemeyeceğim, ancak ‘tarikatçı’ diyebileceğim insanlarla dolu… Tavırlarını
gördükçe ‘Din bu mu?’ diye soruyorsunuz ister istemez! Tarikat İslam’dan önce geliyor.
Allah var ama -sümme haşa!- Allah’tan önce şeyh var”.
Nasıl, tam da eleştiri konusunu kendisi anlatıyor Yazar. Çevresinde gördüğü bir
takım zavallıların -tarikatçıların- halleriyle, tasavvufu anlamaya
çalışıyorlar. Ne boş bir çaba!
Tartışma konusunun başka
mecralara evrilmeden bırakılmasını istediler.
Söylenebilecek lafların
tamamı da belki söylenmişti.
Birisi: aslında bu Yazar’a Sevgi,
Gönül, Aşk, İnsan ve Allah kelimeleri üzerinde ödev verilmeli ve sonucunu da
bize yazılı olarak vermesi istenmelidir. Tanıyanınız varsa iletebilir mi?
Tanıyan yoktu.
Vazgeçtiler.
Ömer İlyasoğulları:
YanıtlaSilHocam, tarikat ve tasavvuf hakkında derinliğine bilgi sahibi değilim. Ancak, yazınızda tenkit maksatlı aldığınız cümlelerin yazarı ile paralel düşünüyorum. Yüzeysel bulduğunuz tenkitler, bence tam yerindedir.
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilTarikat ile Dinin bütünleştirilmeye çalışıldığı ortamda elde edeceğiniz sonuç elbette bundan başka bir şey olamaz...
Söylediğiniz gibi dört işlemden bihaber kişiye Kuantum Fiziğini anlatır durursunuz...
Zaten durum bu olduğu için "Tarikat" kelimesini duyan "Din" bilgilerini yüklemeye başlıyor hafızasından beynine...
Murat Alparslan Tekoğlu .
YanıtlaSilDin ile ilgili tüm konu başlıkları hakkında yararlanacağımız yegane kaynak indirilen vahyi ihtiva eden Kurandır. Kuran haricinde peygamberimizin tatbikatı olan sünnet ve sözleri olan hadisi şerifler dahi Kuran'a arz edilip sağlaması yapıldığı sürece muteberdir.
Bunlar dışında din ile ilgili ortaya atılan her bilgi, her kavram zannidir ve yoruma dayalıdır. Yoruma dayalı olan bir bilgi de mutlak doğru olarak sunulamaz.
Tasavvuf ve tasavvufun sistematik hale gelmiş uygulayıcı ekolleri olan tarikatların Kuran'dan ne kadar beslendiği veya ne kadar uzakdoğu mistisizminden etkilendiği tartışmalıdır. Nefsin terbiye edilmesi, yaratılışın manasını kavrama v.s gibi öğretilerin tümünü ifade eden "irfan bilgi sistemi" zaten Kuran'ın bir öngörüsü ve emridir. Şayet Kuran çizgisinden ayrılmıyor ve bu doğrultuda bir ekol kast ediliyorsa bunda bir mahsur olamaz. Ancak ben tasavvuf ve tarikat olgusunun bu kadar masum olduğunu düşünmüyorum.
Tasavvuf ve tarikat düşmanı değilim. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi din harici zanni ve yoruma dayalı hükümler var ise ki ben olduğuna inanıyorum; bunlar ayıklanmalıdır.
Bana "tarikatın" "şeyhin" kimdir diye sorulduğunda tarikatım İslam, şeyhim Hz. Muhammed diyorum. Kuran ve peygamberimizin sünnet ve hadisleri dışında kim ne derse desin, hangi kitapta yazarsa yazsın şayet Kuran ahkamı dışına çıkılıyor ise kabul etmem mümkün değil.
Kuran'da veli (evliya çoğulu) kelimesi yani Allah dostu olma tüm mümin/müttakilere verilmiştir. Bir kısım imtiyazlı veya hatırlı ayrı bir zümre yoktur. Böyle düşünülmesi zannidir ve yoruma dayalıdır.
Hayati Bice.
YanıtlaSilBu konu bir yazı ile bitecek gibi değil...
Çünkü "tarikat yapılanmaları" tek tek somut örnekler olarak ele alınıp incelenecek kadar önemli bir sosyal gerçeklik arz ediyor.
Veli Taş
YanıtlaSilbeyefendi, bilen söylemez söyleyen bilmez prensibince olsa gerek, yazınızda fazla şey söylememeyi tercih etmişsiniz.saydığınız evliyaları(i) sadece çağının ilim adamlarıydı diye kabul edip biz fanilere anlayabileceğimiz cümlelerle anlatmanız çok mu zor.üstelik,çağın tasavvuf ehlinin tekkelerde, tarikatlarda, hücrelerde değil, laboratuvarlarda olduğu görüldüğü halde......
Türkmen Şah .
YanıtlaSilŞeyh önce gelir. Adalet ve paylaşım hep sonra gelir. Faiz haramdır tartışmalarının unutturulduğu gibi. Kul hakkı sözleri de unutulmak üzere...İslam gelişmekte mi?
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilEvliyanın büyüklerinden birisi...
İmam-ı Rabbani Ahmet Faruk Serhendi (ks) diyor ki;
""Öyle Evliyalar vardır ki; Evliya olduklarının farkına varmadan bu dünyadan göçüş giderler. Bir Evliyanın Evliya olduğunu ancak bir başka Evliya anlayabilir ve açıklayabilir. Her kim "Ben bir Evliyayım" diyorsa bilin ki; o bir yalancıdır...""