5 Ağustos 2013 Pazartesi

İftar Saldırıları, Atom Bombası


“Çirkin bir şarkının minarelerden söylendiği günlerden geçtik”. Hatırımda kalan en kuvvetli saldırı bombası bu cümle oldu. Koltuğunu sağlamlaştırmanın bir yolunu da, düşmanlıklar yaratmak ve düşmanlığı beslemek olarak okumuşlar, anlamışlar. Olabilir, tercihleri böyledir, saygı duymasam da, belki de yapabileceğim bir şey olmadığından şimdilik susmak zorundayım. Şunu yapabilirim ancak; belki öğüt yerine geçer. Düşmanlık üretmek, düşmanlığı beslemek, ne Türk örf adetlerinde, ne de aldığımız manevi eğitimin bir noktasında vardır. İmam Hatip Mektebini bitirmiş, bu düşmanlığı üreten zevat. Şu sözler de kendisine ait. “Camileri meyhane yaptılar.”

Oy devşirme heyecanıyla sözler (hakaretler) havada uçuşurken, ana muhalefetten bir soru gelir zat-ı âlilerine, bir-kaç yıl evvel gündeme oturan Deniz Feneri yolsuzluklarıyla ilgili. Adaletin; Paranın Başbakan’a değil, Başbakanlığa geldiği yönündeki kararı üzerine; “Başbakanlığa gönderilen paranın varlığı sabit olduğuna göre, bu paranın akıbeti nedir?”. Soru, iki lafının arasında dini kelimelerle, kavramlara vurgu yapan ve Müslümanlığını her daim gündemde tutan ve Müslümanlığını kendisini dinleyenlerin gözüne gözüne sokan zata sorulmuştur. Verileceğini zannetmiyoruz, verilirse cevabına bakacağız. Soru, durmaksızın kendisinin Müslüman olduğunu hatırlatan kişiye sorulmuştur! Enteresan! Müslüman ‘elinden, dilinden, belinden emin olunan’ kişidir. Böyle bir soru Müslüman’a niçin sorulur?

Yazı tam buraya gelmişken sosyal medya sayfasında C. G. Jung’a ait olduğunu belirttiği bir söz yazdı dostumuz, buraya almazsak olmaz: “Açı doyurduğumda, hakareti affettiğimde, düşmanımı sevdiğimde… Bunlar güzel erdemler. Fakat ya dilencilerin en fakirinin, suçluların en gaddarının da kendi içimde olduğunu fark edersem. Ya şefkatime en muhtaç kişinin sevilmeye en muhtaç düşmanımın kendim olduğunu fark edersem. O zaman ne olacak?”

***

“İftar konuşmalarıyla daha da artan tehlikeli gerilimler, günde üç kez açılıp kapanan parklar, bulunamayan katiller, Fas’a uçan palalılar, komşuyu komşuya gammazlatma şenlikleri, her durumda kendini sonsuz haklı görmeler, adil olmak yerine taraf olmayı seçenler, cadı avları, iftirayı iftira olduğunu bildiği halde havalandıranlar, sıkılmış yumruklar, tavan yapmış öfkeler… Tam da İsmet özel’in dediği gibi bir ortam: İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”

Cümlelerini yazdıktan sonra tatile gider Ahmet Hakan. Kaçar adeta. “Bu sağır durum bunalttı beni” der, Hakk’lı olarak. Bir zamanlar içinden çıktığı camiada, Hakk’ın unutulduğu, menfaatlerin üst perde yaptığı zamanlarda kaçmak en iyisiydi.

“Müslüman değerleri öyle kullanıyorlar ki, Müslüman değerleri zehirden beter hale getiriyorlar. Adaleti, hukuku Müslümanlık adına yok sayıyorlar. Atom bombasından daha tehlikeli durumdayız. Tayyip Erdoğan’ın hükümetini mi yoksa on tane atom bombasını mı tercih edersiniz deseler, neredeyse on atom bombasını tercih eder hale geliyoruz” şeklinde haykırıyor Nihat Genç.

Atom bombası ile parça parça oldu millet, AKP’nin menfaat, saltanat bombası.

Uyanış başladı, artık ezberlenmiş manevi cümlelerle aldatılamayacak, çünkü “suçluların en gaddarının” oy verdiklerinin içinde olduğunu anladı. En tepede oturanın bağırışları artık kulakları tırmalamaya başladı. Sinir katsayıları yüksekliği dayanılmaz acılara gark ediyor insanları.

Sebep tek kişi.

Recep Tayyip Erdoğan.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...