Anmak, hatırlamak, zikir,
aynı manaların taşındığı kelimeleridir. Kur’an’ı Kerim “ancak
hatırlamak (hatırlatmak)-anmak- için” gönderilmiştir.
Sık sık vurgulandığı üzere
dünyadaki tek görev -hatırlama-dır. Biyolojik beden, insanın dünya serüveninde
yaşam süresini geçireceği bineğidir. Bir gün -ölüm- denen olay vukuu bulduğunda
biyolojik bedende toprağa gömülecektir. Kimine göre bir sondur bu, kimine
-insana- göre yeni, yepyeni bir başlangıç. Dünya ömrü bilinen kadarıyla milyar
yılı doldurmuştur. Bu bizim müspet ilimler vasıtasıyla bildiğimiz. İnsan ömrü
ise 60 - 100 yıl arası, ortalama 80 yıl diyelim. Dünya ömrünün içinde bir
insanın yaşadığı yıl bir hiçtir. Peki, neden bu kadar kısacık bir ömrü yaşamak
için dünyaya geliyor ve kimine göre ölerek yok olup gidiyoruz? Beden toprağa
karışıyor ve geriye hiçbir şey kalmıyor!
İman girer devreye bu
noktada. Kur’an’ı Kerim İnşikak Sure 19. Ayetinde sırrı açığa vurur. “Mutlaka
siz, boyutlar değiştirerek o boyutların uygun bedenlerine dönüşeceksiniz!”(Diyanet
İşleri internet sitesi Kur’an mealinde ayet şöyle açıklanır: ‘Şüphesiz siz
halden hale geçeceksiniz’) bir okuldur dünya, öğrenilecek,
hatırlanacak, anılacak verilen sözün üstüne gidilecek ve sözünde durulacak.
Bunu ilk mektebin birinci sınıfı gibi düşünecek olursak, öğretmenin bir yıl
içerisinde öğrettiklerinden sorumlu olan talebe yapılan sınavı başarırsa ikinci
sınıfa geçecektir. Hepsi bu. Cennet hayatı yaşanılası bir güzellik. Hakikati
inkâr etmek ve edenlerle birlik olmak ise cehennem hayatıdır. Lazım olan,
istenen, hakikati bilerek ve isteyerek hatırlayarak, bedenin toprak olması
aşamasından sonraki hayata hazırlanmaktır.
Esmalar, Kur’an’ı Keriminde
ve Peygamberi Hz. Muhammed tarafından bildirilmiştir. Bizden istenen dünya
hayatında bu isimleri hatırlamak, anmak, bilmektir. Peki neden?
İsimler yaratılana
verilmiştir. Her yaratılanın bir ismi vardır. Her isim kendindendir. Her
yaratılan da kendindendir. Allah ismiyle, yaratılanlarından ayrılmış ve
tamamını kuşatıcı bir haldir. İsimleri öğrenerek ve anarak yol bulunur. İstenen
de, arzu edilen de budur. Taa ki, Allah ismi ile işaret edilenin varlığına
herhangi bir eş koşulmasın, O her şeyden münezzeh, münezzehiyetiyle kendini
kabul ettirir, verilen isimlerden hiç birisi onu anlatmaya yetmez. Eş koşulmayı
istemez. Benzeri de yoktur. “isimleri öğrettik” kelamı
buraya da işarettir. Kur’an’ı Kerim zikirdir, anıştır, hatırlayıştır. Tamamıyla kendisini anlatır. Hatırlamak ise
İnsan’a hakikatini anlatmaktır. Hakikati yaşatmaktır. Hakikatini öğretmektir…
“Ey iman edenler… Üzerinizdeki Allah nimetini hatırlayın…”
(Mâide/11)
“Bir zaman Musa, halkına şöyle demişti: ‘Ey halkım, üzerinizdeki Allâh
nimetini hatırlayın; içinizde Nebiler meydana getirdi ve sizi melîkler kıldı;
âlemlerden hiç kimseye vermediğini (insana has olan yeryüzünde
halife olması bilgisini) size verdi.”
(Mâide/20)
“… de ki; ‘Ona (tebliğ etmeye) karşılık sizden bir ecir istemiyorum… O sadece insanlara (âlemlere) hatırlatmadır!” (En’am/90)
Hatırlanan, anılan
kendisidir. Zikredilen kendisidir.
Şimdi şu soruyu sormanın
vaktidir: Hatırlayan (anan, zikreden) kimdir?
Allah, en doğrusunu bilir.
Not: Ayet mealleri, Ahmed
Hulûsi, Kur’anı Kerim Çözümü’nden alınmıştır.
Harun Meral:
YanıtlaSilBir adam, bir diğerine sormuş;
Acaba Allahın nezdinde ben neredeyim? Demiş.
Arkadaşı cevap vermiş.
-Gözünü kendi kalbine çevir, kendi içine bir bak. Allah senin kalbinde neredeyse, sen de Allahın nezdinde oradasın.
Hadi bakalım, bu test'i kendimize de uygulayalım