En özgür ortamı sunan kıraathanemizin terası hasırla örtüldüğünden, orası bizim “hasır altı” adını verdiğimiz sigara içme mekânımızdır. İşte bir gün; Sigara içmek için kaçtık oraya. Yaktık ve tüttürüyoruz.
Derken Turgut geldi. Birde o yaktı. Başladı içmeye. “Nasılsın” dedi arkadaş. “çok şükür” dedi. Turgut.
Yan tarafta bir şeylerle meşgul bir ihtiyar söze karıştı hemen;
-“Hayırdır ne diye şükrediyorsun? Bal mı yedin, baklava mı?” dedi.
-“Yoo. Bir şey yemedim.”
-“Eee, neye şükrediyorsun o halde!”
-“ Hiç bir şeye, hiç kimseye muhtaç değilim. Ona şükrediyorum.”
-“Ooooo, kimseye muhtaç değilsin. Ne güzel. Ne güzel. Ne güzel…” dedi ihtiyar.
-“Kimseye muhtaç olmayan Allah’tır. İyi, iyi… allah’lık vasfına haizsiniz demek!
-“Estağfurullah.”
-“Hem bir söz vardır hani. ‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır.’ Diye.”
-“Evet. Öyledir.” ”Büyük bir hata yaptığımı anladım. Allah beni affetsin…”
Eğitimin böylesini de gördük işte. Dayakla, döve döve zorla öğretirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder