Sosyal medya sayfasında
anlamsız zamanlarda Atatürk eleştirisi (daha doğrusu saldırısı) yapan
bir dostumuzun, “Nablus hezimetinden sonra padişaha telgraf
çeken Mustafa Kemal’in”, cephede kendisi olmasına rağmen,
aldığı yenilgiyi taa İstanbul’da bulunan Enver Paşa’ya mal etmesi hususunda
yeniden bir eleştiri geliştirmiştir. Konuyu biraz inceleyince hiçte öyle
olmadığını anlamak yetti. Kimse eleştirilemez değildir, yaptığı iyi ve faydalı
işleri övdüğümüz gibi, lüzumsuz ve hatalı işlerini de elbette eleştirebiliriz. Bunun
bir sakıncası yoktur, bilhassa beyinlerin çalışması için yeni bir yol açılması
anlamını taşır bizim için.
I. Dünya savaşının
öncesinde en çetin zamanlarıdır, eleştiri konusu olan. Osmanlı, Balkan
savaşları yenilgisi almış, bir sürü toprak kaybına uğramıştır. Kafkaslarda Ruslar
emperyal emellerini sürdürmekte, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar Ortadoğu’nun
petrol yatakları üzerinde hak talep etmektedirler. Buralar bütünüyle Osmanlı
topraklarıdır.
Ordu iyice zayıflamıştır. Silah
ve iaşe temini imkânsız haldedir. Özellikle İngilizler Ortadoğu’da Araplar
üzerinde psikolojik çalışmalar yapmakta ve neredeyse tamamı üzerinde, kendi devletlerinin
kurulması, para ve silah bakımından destekleyecekleri hususunda Arap
aşiretlerine istihbarı çalışmalarını sürdürmektedirler.
İstanbul Hükümeti
Almanlardan yardım ister. Gelen heyet, “Balkan savaşlarındaki
yenilgi, savaşlar sırasında Türkiye’de görevli olan Alman subaylarının da
başarısız oldukları düşüncesini kuvvetlendirdiği için Almanlar yeni bir askeri
yardım istendiğinde bütün Osmanlı Genelkurmayını düzenleyecek, subayları
eğitecek, kimseden emir almayacak bir konumun generallerine sağlanmasını
istemişlerdir.” (X) Sadrazam, Alman subaylarının Türk
askerlerini tanıdığı gerekçesi ile Almanya7dan bir general istemiş ve bu göreve
Tümgeneral Liman von Sanders beş yıllığına, “Türk Ordusunda Reform Komisyonu’nun başkanlığını yapmak üzere karargâhı
İstanbul’da, birlikleri İstanbul ve civarında bulunan 1. Kolordu komutanlığına
ve Yüksek Askeri Şura Üyeliği’ne atanmıştır.” (x) Dikkat, ordunun
tüm işlerinde ve atamalarında yetkili! Bu noktada söylemeliyiz ki, Almanlar
kaşına-gözüne vuruldukları Osmanlıya yardım için değil, görünenin aksine,
Ruslara ve İngilizlere karşı Osmanlı Ordusunu kullanmak istediklerinden, Osmanlı
ile ittifak haline girmişlerdir. Bazı hatıratlarda, Alman subayları, ‘Türk
askerlerinin, cesurluğu, sağlığı, temizliği ve ne görev verilirse yaptığı,
lakin okuma yazma bilmeyen askerlerin ve yabancı dil bilmeyen subayların bu
askeri sevk kabiliyetinin de bulunmadığını yazmışlardır.”
“Türkiye’deki Alman askeri
heyetinin faaliyetleri, Mondoros Mütarekesi’nin imzalandığı tarih itibariyle
mukaveleleri feshedilerek bitirilmiştir. Türk Ordusunda kurmay başkanlık
görevinden, ordular grubu ve ordu komutanlığına kadar çeşitli derecelerde aktif
ve Alman siyasi askeri ve ekonomik çıkarlarını en üst düzeyde gerçekleştirmek
üzere faaliyet gösteren heyetin alınan sonuçtan da o oranda sorumlu olduğu son
kurmay başkanı General von Seeckt’in ifadesiyle sabit olmalıdır; ‘ Genel Kurmay
Başkanı olarak çöküşte suç ortağının bir Mehmet ya da Mustafa olmasını, ama
General von Seeckt olmamasını ne kadar isterdim. Fakat bunlar bizim askeri
bencilliğimizin bedelidir.’”
Bu arada Ruslar, Kars’ı
almışlardır. Kafkas savaşları ve nihayet Sarıkamış bozgunları peş peşe
gelmiştir. Enver Paşa’yı “Kafkasya’yı alarak Orta Asya Türk dünyası
ile doğrudan temasa geçmek ve hatta Hindistan’a kadar ilerlemek gibi stratejik
ancak devletin imkanlarına nispetle hayalci düşüncelerle boğazlar ve Trakya’da
tutulması gereken kuvvetlerin bir kısmı bu cepheye kaydırılmıştır.” (X) Bu planın gerçekleşmesinde ise Alman
subayları ve Liman Paşa etkili olmuştur.
Mısır İngilizlerin eline
geçmiştir. Mısır’ı geri almak planı almanların yaptığı bir plandır. Almanların
amacı “İngiltere’yi Orta Doğu’da Osmanlı ile uğraştırarak etkisini
azaltmaktır!”. (X)
150 Bin kişilik ordusuna
karşılık, Şubat 1915’de Cemal paşa komutasında 35 Bin kişilik bir ordu sevk
edilmiş, yanlarında bütün savaş malzemeleriyle Bir haftada çölü geçmişlerse de,
Kanal’a vardıkları gün saldırılmış ve yazık ki, Kanal’ı ancak 600 asker
geçebilmiştir. Sonra da şehit edilmişlerdir. Açlık ve sefalet içinde güçsüz
kalan askerin savaş kabiliyeti yitirilmiştir. Temmuz 1916’da yeniden kanal
üzerine gidilmişse de, katılan askerlerin ¼’ü yitirilmiştir.
“Bu başarısızlıklardan sonra
da Osmanlı Genelkurmayı İngilizlere mukavemet edemeyeceğini anladığı Sina
yarımadasını boşaltmakta ağır davranmış, İngilizler Aralık 1916’da El Ariş’e
girmiş, iki gün sonra 35 Km uzaklıktaki Maktaba’ya düzenledikleri bir baskınla
da bölgede bırakılan Osmanlı askerlerinden 1600 kadarını esir etmişlerdi. Aynı şekilde
Refah’da da bir Osmanlı birliği İngilizler karşısında 2000 kayıp ermişti.”
(X)
Bağdat İngilizlerin eline
düşünce, bilhassa Enver Paşa rahatsızlık yaşamış ve tarihi, stratejik ve manevi
önemi dolayısıyla Bağdat7ın geri alınması için harekete geçmiştir. “Enver
Paşa’nın Alman genel karargahından bir ordular grubu kurmaylığının ve yardımcı
birliğin gönderilmesi isteğine bölge üzerindeki projeleri dolayısıyla
Almanların da olumlu yaklaşması Yıldırım Ordular Grubu’nun kurulması ve General
von Falkenhayn’ın gelmesiyle sonuçlanmıştır. Tamamen Almanlardan oluşan karargâhı
ile Yıldırım Ordular Grubu bütünüyle Alman menfaatlerenin; Filistin e Suriye’de
bir Alman nüfuz ve himaye sisteminin oluşturulması, için kurulmuştu. Gerçekten de
karargâhtaki alman subayları Irak, Suriye ve Filistin bölgesindeki Arap
kabileleri arasında bilhassa para kuvvetiyle Alman nüfuzunu yaymakta son derece
başarılı olmaktaydılar.” (X)
“Almanların söz konusu
faaliyetlerini Genel kurmaya bildirerek kontrol altına alınması için uyaran
Yedinci ordu kumandanı Mirliva Mustafa kemal paşa, 20 ve 24 Eylül 1917’de
gönderdiği raporlarda; Yöre halkının hükumetten ne derece uzaklaştığını, türk
ordusunun gerek sayı gerekse askeri durumunun savaşın başına nispetle oldukça
zayıfladığını, İngilizlerin Sina ve hicaz’da son derece kuvvetli bir şekilde
son darbeyi vurmak için beklediği bir sırada Bağdat’ın geri alınmasının
maddeten dahi mümkün olmadığını anlatarak Osmanlı Genelkurmayı’nı uyarmıştır. Bununla
birlikte herşeyin bitmiş sayılmayacağını, bundan sonra mutlaka savunma
savaşları yaparak, iç idareyi gerek asayiş, gerekse ticari ve iktisadi durumu
düzeltmeye gayret edip suiistimali asgariye indirerek sağlam bir zemin
hazırlamak gerektiğini izah etmiştir. Ordular grubu komutanlığı ve
kurmaylığının tamamen Almanların eline bırakılmasını kabul etmeyen Mustafa
Kemal, isyanını ‘Hayat ve memat mesailinde olsun ita-yı karar hakkından mahrum
bulunduğumuzu zannetmiyorum’ sözleriyle dile getirmekteydi. Paşa, dahili ve
siyasi komutanın mutlaka bir Osmanlı paşasında olup Falkenhayn ve Alman
subayların onun emrinde çalışması gerektiğinde ısrarlıydı. Nihayetinde orduların
savaş durumu alması hususunda da alman generalin tercihlerine sebeplerini
ortaya koyarak karşı çıkan Mustafa Kemal paşa, eğer uyarıları dikkate alınmaz
ise sorumlu olmamak için istifa edeceğini bildirmiştir. Beklediği neticeyi
alamadığı için istifa eden Mustafa Kemal Paşa’nın yerine Mirliva Fevzi Paşa
tayin edilmiştir.” (X)
İngilizlerin saldırıları
devam etmiş, Birüssebi, Gazze ve Kudüs’ü almışlar ve ordunun Tellüşşeria’da
cephesinin yarılması üzerine Osmanlılar geri çekilmeye başlamışlardır. “Bu
başarısızlıklar üzerine Şubat 1918’de Falkenhayn geri alınmış ve yerine Liman
von Sanders getirilmiştir.” (X)
Askerler silah ve
cephaneleriyle ordudan firar etmişler, Arap aşiretlerinin bölgede yetişen
ürünleri İngilizlere satması açlık tehlikesini artırmıştır.
“İngilizler bölgeye, her
bakımdan daha az yıpranmış, her türlü ihtiyaçları karşılanan, birlikleri
yığmaya devam ederek türk kuvvetlerinin üç katı bir üstünlüğe erişmişlerdi. Nihalet
16-17 Eylül’de Yıldırım orduları komutasını şaşırtarak kuvvetlerini farklı
istikametlerde dağıtmasını sağlayacak, Şeria’nın doğusundaki Arapların
desteğinde, demiryolu merkezlerine İngiliz saldırıları ile son adım atıldı. Hemen
arkasından 17 Eylül gecesi, Nablus’taki 7. Ordu karargahına bir saldırı
başlatan İngilizler, 19 Eylül’de 8. Ordu karargahına hava kuvvetlerinin
desteğinde yapılan ve iki gün içinde öremli bir kısmını devre dışı bırakan
hücumlarla Osmanlı ordularının geri
çekilme imkanlarını da ortadan kaldırmaya yönelmişti.
Bu saldırılar sırasında
ordunun haberleşme hatları tamamıyla tahrip edildiği için Nasırıye’deki
Yıldırım orduları karargâhı ile bağlı ordular komutanlıkları arasındaki
iletişim tamamen kesilmiş, Nasırıyi’ye kadar giren İngiliz süvarilerinin
elinden Grup komutanı Liman von Sanders bile güçlükle kurtulmuş, ancak binlerce
asker şehit, bir o kadarı da esir olmuştu. 7. Ordu kumandanı Mustafa Kemal paşa
ordusunu mümkün mertebe geri çekerek İngiliz saldırılarından korumaya
çalışırken, İngilizler o zamana kadar saldırmadıkları 4. Orduyu takibe
başlamışlardır. Araplar demiryolları, başta olmak üzere bütün iletişim
vasıtalarını tahribe yönelik saldırılara devam ederken, cephe komutanı Liman
paşa sonuna kadar direnme düşüncesi ile ordunun bir bütün halinde geri
çekilerek kendini toplaması ve yeniden düzenlenmesini mümkün kılacak kararı
vermemekte direniyordu. Kendi kuvvetlerini kurtaran Mustafa kemal paşa ise
mevcut kuvvetlerin bir bütün halinde çekilip tek cephe teşkil edilmesinin
yanısıra arapların başındaki Şerif Faysal ile siyasi ve askeri konularda
anlaşarak düşman cephesini bölme teklifini Harbiye nazırı Enver Paşa’ya
bildirmişti
Liman Paşa Şam’ın müdafaa
edilmesini istemiş ve Mustafa Kemal7in birliklerini burada bırakarak, dağılmış
askerleri toplayarak bir birlik oluşturması ile görevlendirmişti. Ancak istiklal
beklentisi olan Arapların elindeki Şam İngilizlerin eline geçmişti. Rayak’ta
Liman paşa ile görüşen Mustafa Kemal, onu, elde kalan birliklerin düşmanla
temastan kaçınarak daha kuzeye çekilmesi gerektiğine savaşa devam etmenin son
kuvvet kalıntılarının da kaybedilmesi olduğuna ikna eder. Burada Liman Paşa’nın
cevabı çok manidardır; (karar budur, fakat ben nihayet bir ecnebiyim. Bu kararı
veremem, ancak memleketin sahipleri verebilir.) bundan sonra komuta inisiyatifini
ele alan Mustafa Kemal Paşa, Halep’te topladığı kuvvetleriyle İngilizlerle
çarpışır, onları daha kuzeyde Katma’da 26 Ekim’de püskürterek Antakya’yı
emniyet altına almıştır. 30 Ekim’deki Mütarekenin şartları gereği Liman Paşa’nın
ayrılması ile de 31 Ekim’de Yıldırım ordular grup
kumandanlığına atanmıştır.” (X)
Alıntılarımız hayli uzadı,
lakin eleştiri yapanların insaflarını harekete geçirmek ve doğruyu
bulabilmelerine yardım edebilmek amacımızdı. Mustafa Kemal paşa, Şikâyet değil,
ordu komutanı olarak yazdığı raporlarda ne kadar isabetli teklifler
gönderdiğini görebiliyoruz.
İnadına görmek
istemeyenlere de sözümüz olamaz.
Tarihi gerçekler, mutlak
bir gün su yüzüne çıkar.
(X) Alıntılar; Prof. Dr. Cezmi Eraslan, I. Dünya savaşı ve Türkiye, (S.339-360)
Türkler: Cilt 13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder