6 Temmuz 2018 Cuma

‘Fitne’



Siyasetçiler, televizyon tartışmacıları, gazete köşesine kurulanlar, araştırmacılar, sosyal medya yorumcuları… Son günlerde konuşmalarının, yazılarının bir yerine “fitne” kavramını sıkıştırıyorlar. Bilerek mi yaparlar, anlamadan mı pek bir mana verilemiyor. Ziyadesiyle işlerine gelmeyen bir karar, bir yorum, bir eleştiri karşısında müracaat edilecek tek kavram var: “FİTNE”.

“Fitne kelimesi sözlükte ‘altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek’ manasına gelen fetn (fütûn) kökünden türemiştir.” (İslam Ansiklopedisi, Mustafa Çağrıcı). Fitne kazanı deyimi, buradan türemiş olsa gerek.

Fitnecinin başarılı olması, ortaya saldığı fitin yayılması için lazım olan ortamın uygun olması gerekir. Kayanın üzerine ayrık tohumlarını bıraksan, imkânı yok ki, yayılsın. Lakin toprak, nem ve güneşin bulunduğu ortama bırakmaya gör, kısa sürede etraf ayrık otundan geçilmez olur.

‘Fit, kelimesi sözlüklerde şöyle tanımlanır: “Birini başkasına karşı kışkırtmak için söylenen söz veya yapılan hareket.”

Başkasına karşı kışkırtabilmek, kışkırtılmaya hazır kitlelerle olabilir. O halde kitleyi hazır hale getirmek için çalışmalar yapılmalıdır. Şöylece özetleyebiliriz yapılacakları:

1. Cahil bırak,
2. Açlıkla sına,
3. Manasını bilmesen de Dini kavramları telaffuz et…
4. Gerisini bırak. Ötesine karışma.

Böylece düşünebilme yetisini eline alırsın. Sen ne istersen kalabalıklar ancak onu konuşurlar. Üzerine bir ilaveleri olamaz, korkma. Verilen ödevi iyi çalış ve istenenleri yap.

Fitne de böyledir. Kimse ne anlama geldiğini bilmez. Lakin kutsal metinlerde geçtiği için, kimse karşı duramaz. Demek ki var zannederler. Oysa fitnenin hasını sen yapıyorsundur. Anlamazlar merak etme. Hala kendilerinin bu fitne kazanında kaynadıklarını, kaynattıklarını düşünürler. Başlarındaki cehalet, açlık ve ilgisizlik durumlarını bu fitneden kaynaklandığını bilirler. Böyle bilsinler aldırma. Fitne büyüdükçe sen güçlenirsin.

Yakın geçmişte de, provokasyon kavramı önlerdeydi.  Herhangi bir olumsuz hadise sonrasında, bu ‘provokasyon’dur derlerdi. Bir defasında, ‘madem provokasyon diyorsunuz. O halde provokatörü bulun’ demiştik.

Şimdi de deriz ki, madem ‘fitne’den bahsediyorsunuz. Bulun fitneciyi ve açıklayın, faş edin millete. Bizim bulacak halimiz yok ya. Devletin idaresi elinizde. Polisi, jandarması, istihbaratı, ordusu… Sayısız güce hâkimsiniz. Verin talimatı bulsunlar. Yargılayın. Açıklayın.

Fitne yok mu? Elbette bal gibi var. En büyük göstergesi ise; insanların birbirlerini ‘tekfir’ etmeleri, ‘’hain’liğini söylemeleri, ‘görevden kaçma’ – ‘zoru görünce kaçma’ gibi gerekçelerle küsmeleri, aslı-astarı olmayan uydurulmuş olayları gerçekmiş gibi anlatmaları, üstüne vazife olmadığı halde, kendisine karşı duran topluluklara yapmaları gerekenleri hatırlatmaları… Fitnenin belli başlı göstergeleridir.  Ki, bu kazana düşenin iflahı zordur. Hele hele milleti topluca düşürebilirsen senden başkası kalmaz artık. Dilediğini zelil, dilediğini vezir yaparsın.

Bu aşamada söylemeliyiz ki, en büyük fitne ‘saltanatın fitnesi’dir. Saltanat fitnesi ise, nefis ve akıl zıtlaşmasının sonucudur. Akıl daima mağlup durumdadır. En başta ise, nefsani uygulamalar.

Bir de şöyle düşünelim: fitne kazanına neden düşeriz?

Günahlar, bir yol çizer. Yol günaha gider. Yolcu gittikçe batağa saplanır. Saplandıkça debelenir. Debelendikçe diplere yol alır…

Hiçbir problem kendiliğinden halledilemez. Ta ki, kişi-toplum ‘kendini düzeltinceye’ kadar. Ancak, tövbeden sonradır ki, kazan altındaki odunlar çekilmeye başlanır.

Demek ki, fitne kazanına kendi rızamızla düşmekteyiz. Biz böyleyiz de onun için işler böyle gidiyor diyebilmeliyiz. Kabul, tövbeyi, tövbe, kurtuluşu getirir.

Hazreti Peygamber’den sonra bir takım fitnelerin ortaya çıkacağı ve bu olaylara şahit olanların, bu fitnelere karışmamalarının kendileri için daha hayırlı olacağı” ifade edilmektedir. (Buhari ve Müslim sahihleri) (Abdülhamit Sinanoğlu- AÜİFD Cilt XLIII (2002) Sayı 2)

Aynı konuyu Ahmet Avni Konuk mesnevi şerhinde şöyle verir:  “Ahir zamanda, bir takım deccâller ve yalancılar peydâ olur; size sizin ve babalarınızın işitmediği sözlerden bahsederler. İmdi onlardan sakının ki, sizi şaşırtmasınlar ve fitneye düşürmesinler.” Merhum Konuk başka bir beytin şerhinde; “Deccal: Decel maddesinden müştaktır ki, sıvamak, örtmek, yaldızlamak manalarına gelir. Devenin uyuzuna katran sürüp yarasını kapatmak manasını da ifade eder. Mecazen yalan ve yaldızlı sözlerle hakikati örtmek manasına kullanılır. O halde deccal: yalancı, mürai ve tezvir edici demek olur.” Şeklinde açıklama getirmektedir.

Kimin ne yapmak istediğini, anlatabilmişsek, ne mutlu bize.         

Doğruyu bilen ancak Allah’tır.

(Edirneli Nazmi, Divanı’ndan bir şiir iyi gider şimdi)                   
Fitne bir kez iki şahsı bir birine kim çakar
Birini başdan çıkarur kendü yâ başdan çıkar

Fitnenün başı kesile her ne yirde varsa
Olma bir fitne kes-ile hem-dem it andan hazer

Hak dimiş fitne eşeddür kılıcdan pes fitne kes
Vâcibü’l-katl oldugında şüphe mi var ol yeter

Fitne kes birle musahip olmağı kes kim anun
Bir gün irer fitnesinden sana sakın sûr-u şer

Çün dimişlerdir ki el-cins ma’a’l-cins imdi pes
Lazım oldur âdemiler birbiriyle olalar

Âdem oldur kim eyüyi yatluyı bir bilmeye
Bile kimden nef’ irer kimden gelür yine zarar

Salma kendün vartaya dâyim basiret üzre ol
Nazmiyâ eyle hazer andan ki ola anda hatar.

NOT: İslam Ansiklopedisi Fitne başlığı altında Mustafa Çağrıcı, “Kur’an’ı kerim’de Otuz Dört âyette fitne kelimesi, yirmi Altı âyette de türevleri geçmektedir.” Dedikten sonra kaynaklarıyla ve manalarıyla bu ayetleri vermektedir. Meraklıları bakabilirler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...