Amaç, Türk’ü yok etme, Türk
adı ile var olan devletleri ele geçirme operasyonuydu.
Aslında bu yolu bir türlü
bulamamışlardı. Çalışmaları sonunda, yorulmaları sonunda buldular. Türkler,
öldürülebilirlerdi, bütün yakınları hayattan göç ettirilebilirdi. Bunlar bir
anlam taşımıyordu yok etmek için. O zaman, milleti yok etmek değil anlamında bir
harekete başlamak en iyisiydi. yok etmek
değil de, bütün kuvvetleri ile kendilerine hizmete yöneltmek en iyisiydi. Bunu
başarmanın yolu neydi?
Buldular:
Taa, Binli yıllardan
itibaren incelediler. Mesela, medreselerden tarih, ekonomi, fizik, matematik
gibi derslerin kaldırılması zamanlarını incelediler. Güzel: kararına vardılar.
Semaları inceleyen rasathanelerin yıkılması, bunların gereksiz olduğu
kararlarını incelediler. Güzel: kararına vardılar.
Sonra, sırasız bir zamanda
bir adam çıktı, ‘hayatta
en hakiki mürşit ilimdir’ dedi. İşler değişti. Kısa
bir süre içinde, kendilerine olan borçları ödenmeye başlandı. Sanayide hızla
ileri gitme gibi hiçte onlara ait olmayan bir devreye girdiler. Kısa bir süre
sonra, onlara yön vermeye çalışanlara uçak satmaya kalktılar… Olacak gibi
değil!
Ne yapılmalı?
Çok basit;
Yok, etmeye çalıştığımız bu
milletin, sözünü tuttuğu ve anlamsız bir zamanda karşımıza çıkan bir insanın,
varlığına, söylediklerine, yaptıklarına aykırı şeyler söyleyip, bu insanlara
tatbik ettirmek. Öyleyse, bir türlü ölmeyen Atatürk’ü bu insanların zihninden
öldürmek!..
Peki, nasıl olacak?
Bunun yolunu da buldular.
Dışarıdan yapılacak
saldırılarla mümkün olmadığını anladılar. Öyleyse, “kalelerin zapt edilmesinin tek şartı olan içeriden adam bulmak” fiilini
hayata geçirdiler.
Türk’ü esir almanın bir
yolu da, ‘Türk’ olduğunu
sananların kendilerine çalışmasını sağlamak.
Ülkelerine taşıyıp,
üniversitelerinde eğitmek, kendi ülkesinde bir mektep bitirenleri yüksek lisans
adı altında okullarında yeniden eğitime tabi tutmak, bu da olmaz ise sivil
toplum kuruluşları adı altında faaliyet gösteren ve aslında dünyaya sahip olmak
isteyen devletin gizli teşkilatlarının sıradan ‘okul’
adı altında örgütlenmiş ‘devşirme’
sağlayan ve yetiştiren yeraltı örgütlerinden başkası değildir. Bu tuzağa her
ülkenin milyonlarca genç beyinleri düşmüş ve maalesef kendi ülkelerinin
aleyhinde olmak üzere ve fakat, güya ülkesine hizmet etmek amacıyla canhıraş
çalışmalar içine girmişlerdir. Binlerce örneğini ülkemizden vermek mümkündür.
İlgili kişiler, özellikle gazetelerin köşe başlarını, televizyonların tartışma
programlarını kapmışlardır ve hem paralarını kazanmakta, hem de efendilerine
hizmetlerinde eksiklik yapmamaktadırlar. Bir noktanın tespitini de yapmak
lazımdır: bu inşalar nasıl yapıyorlarsa, özellikle ülkenin ‘aydın’ geçinen
kesimleri üzerinde çok etkili olmakta ve söyledikleri onlar tarafından ayiniyle
kabul edilmektedir. Buna inanılmaz!.
Şu soruyu çokça
sormuşumdur: neden yalnızca Türk ve Türk devletleri?
Burada devreye, Hak ve
Batıl giriyor.
Türk’ün bulunduğu yer,
Hakk’ın tarifi, Türk’e karşı duranlar ise Hakk’a karşı olanlar.
Durum bu olunca;
Dünya, ya da Haçlı
Seferleri küfür saldırısını yeniden yeniden planlayan Batı, elbette rakip
olarak Türkleri karşısına alacaktı. Karşı durmanın en kısa yolu ise, “aklı işletmeyi” düstur
edinen ve bu mihver etrafında eğitim sistemini geliştiren Atatürk’ü yok
etmektir. Sırası geldikçe O’na saldırtmak, küfür ettirmek ve mümkün olduğu
kadarıyla tüm ahaliye bunu hissettirmek. Ve başarmak üzereler. Kullandıkları
taraf ise, kendilerini dindarlık tanımıyla anan muhafazakâr kafalardır. Bu
görevin gönüllüleri bunlardır. Çünkü hilafet kaldırılmış, zaten yıkılmış ve
dağılmış imparatorluğu Cumhuriyet rejimini kurarak kaldırmıştır, tekkeleri
kapatmıştır, harf (dil değil) inkılabı, şapka devrimi yapılmıştır. İşte, O’na
saldırmak için hazır sebepler.
Asla düşünmezler,
düşünemezler. Türk Devleti yıkılmamıştır. Nasıl ki, Selçukluların muhteşem
devleti görevini tamamlayıp tarih sahnesinden çekilirken Osmanlı kurulmuş ve
Türk Beylikleri onların etrafında birleşmiştir. Tıpkı bunun gibi, tarih
sahnesinden çekilirken Osmanlı, yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti ikame
olunmuştur. Devletin devamlılığı sağlanmıştır.
Önemli değildir devlet
onlar için. Laiklik düşmanlığını, Atatürk düşmanlığını öyle noktalara
taşıyorlar ki, milletin birliği ve devletin dirliği yara alıyor. Hiç farkında
değiller. Kafalarının içindeki örümceklenmiş düşünceleri hazır, iktidarda
muhafazakâr kafalar varken uygulamaya geçirmek istiyorlar. Şu kesindir: onların
kafalarındaki (her ne ise)
sistem uygulamaya geçirilirse, bu devleti bir-kaç yıl içinde kaybetmek ve
vatansızlar gibi göç sırtımızda yollara düşmek var. Bunu bile akıl edemiyorlar.
Bunlarla konuşulmaz,
tartışılmaz. Çünkü hemen tekfir etme yoluna sapıyorlar ve susturuyorlar.
Gariptir, çoğunlukla Atatürk’ü de tekfir ediyorlar. Ama düşünemezler demiştik
ya, Türk Milletinin tarihinde ki 6 asırlık Osmanlı tarihi dâhil, Kur’an’ı Kerim
ilk defa O’nun sayesinde Türkçe diline tercüme edildi, Türkçe tefsirler
yazıldı. Bu insanı kâfirlikle suçlamak hangi akla hizmettir? Söyleyelim:
efendileri emperyalistlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder