Bir yandan askeri batağa
sürmek niyetindesiniz, diğer yandan askerin eksiklerini unutuyorsunuz.
Nedir bunlar?
En başta;
Asker, MİT’in verdiği
istihbarata güvenmiyor.
Sağlıklı haber alamayan
kurmay neye göre karar verecek?
Uludere’de yaşanan
bombalama ve 34 vatandaşın hayatının sona erdirilmesi, Suriye’nin düşürdüğü
uçak gibi vahim sonuçlar değerlendirildiğinde, Kurmay Heyetince, MİT
istihbaratına güvenilmemesi, hatta sorgulaması en tabii hakkıdır.
Bu duruma nasıl gelindi?
Kısa adı GES olan, Genel
Kurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın “dış tehditlere karşı güçlü izleme, istihbarat ve erken uyarı merkezi”nin,
Batı’nın istekleri doğrultusunda kapatılarak MİT’e bağlanmasıdır. Kısaca, Ordu
başkasının gözlerine muhtaç hale getirilmiştir. GES, MİT’e geçtikten sonra
Genel Kurmay harekâtlarında yapılan hatalar hep bu sebepten idi. Unutamadık,
dağda kekik toplayan ihtiyarın “terörist”
bilgisiyle öldürülmesi, teröristlerin de “kaçakçı” bilgisiyle, askeri birliklere kadar
sızmasını.
Soralım, bu ordu nasıl
savaşır?
Soralım, bu ordunun başarı
şansı nedir?
Şimdi dönelim en başa:
Ergenekon, Balyoz, Eldiven,
Sarıkız, Casusluk ve Fuhuş isimli soruşturma operasyonlarına. Hatırladığımız
bir sözü yazalım: “Bu
davanın Savcısı benim.”
Bu davalarla yüzlerce
general ve yetişmiş rütbeli asker zindanlara tıkıldı. Bir tertiple ordunun
gizli kalması gereken beynine girildi. Ordu Komutanı olması beklenen general
cezaevine tıkılarak, önü kesilirken, yerine kimin ve ne sıfatlı olduğu
bilinmeyen (esasen kendilerinin bildiği) kişinin işin başına
getirilmesi gibi olaylarda;
Tek bir şey düşünebiliriz;
Türk Genel Kurmayının işlemez hale getirilmesi.
Başarıldı mı? Evet
başardılar.
Bugüne geldiğimizde ise,
Suriye problemi üzerine toplanan Milli Güvenlik Kurulu sonrası yapılan
açıklamada; “Bölgede yaşayan sivil halkı
hedef alan terör saldırıları ile bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine
yönelik eylemlerden duyulan endişe dile getirilmiştir. Uluslararası kamuoyunun
bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine karşı duyarsız tutumuna dikkat
çekilerek, ülkemize sığınan insanların mağduriyetinin giderilmesi için bugüne
kadar yapılan insani çalışmaların kararlılıkla devam ettirileceği ifade
edilmiştir.”
Görüldüğü gibi, ne kadar
donuk, soğuk ve Türk Genel Kurmayı ve Milli Güvenlik Kurulu’ndan beklenmeyen
anlamsız bir karar. Sıradan, rastgele üç-beş kişinin bir köşede yapacağı
toplantıda alınabilecek basit bir karar.
Oysa Cumhurbaşkanı iki gün
evvel; “Güneyimizde bir devlet
oluşumuna izin vermeyiz” gibi, sert bir söylemde
bulunmuştu. Resmi toplantının akabinde böyle bir hava sezilemiyor.
BOP hedefleri doğrultusunda
olsa gerek, Suriye politikasındaki radikal değişimden sonra, tarumar edilen bir
Suriye var önümüzde. Bu sebeple Türkiye’ye kabul edilen 2 Milyondan fazla Suriye
vatandaşı, eğit-donat adı altında yapılan eğitim çalışmaları, Özgür Suriye
ordusuna verilen destekler, MİT tırları, PYD ve Kürt yapılanması gibi onlarca
problemle uğraşırken, asıl problem unutulmuştur. Esasen unutulmuş değil, öteden
beri üzerinde çalışılan ve adına ‘çözüm
süreci’ dedikleri, bizim ise ‘çözülme süreci’ dediğimiz
politikalar nedeniyle göz ardı edilen, PKK ile mücadelenin soğutulması ve
unutulması sonrası;
Gemi azıya alan terör
örgütü elemanları Kandil Kamplarından tehditlerini artırmış bulunuyorlar. İşte
bunların lider bozuntularından birisinin, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı
sürerken yaptığı tehdit: “açık
söyleyeyim, eğer onlar Rojava’ya müdahale ederlerse biz de onlara müdahale
ederiz. O zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür. Türk Devleti öyle
her dilediğini yapamaz. Bu Türkiye’yi daha ciddi durumlarla karşı karşıya
getirir. 6-7 ekim olaylarını unutmasınlar!”
Madem terör örgütünden açık
açık tehditler gelmekte, biz de açık açık söyleyelim. Bu edepsizlerin böyle
pervasızca atıp tutmaları, kendimizin, bile isteye getirdiği bir durumdur.
Terör örgütü ile masaya oturulmaz, terörle müzakere yapılmaz dedikçe, bizler
için faşist suçlaması, demokrasiden nasipsiz suçlaması yaptılar ve geldiğimiz
yer terörist ağzıyla tanımlanmaktadır.
Türkiye’nin hedefi Suriye
olmamalı. Öncelikle birlik beraberliğin sağlanması yolunda, terör bataklığının kalbi olan Kandil
temizlenmelidir. Musul’da IŞİD teröristlerinin temizlenmesi fırsatı varken
yapılmadı, kaçırılmış fırsatlar için ağlayacak halimiz yoktur. Bulunduğumuz
yeri iyi tespit ederek, gerekli kararlar alınmalı ve gereği yapılmalıdır.
Düşman, rakibini aciz
içinde gördüğü sürece, hoyrat taleplerini deklare etmeye devam edecektir.
Yapılması gereken ilk işi,
içteki birliği sağlamaktır. Bunun yolu da, Kandil temizliğinden geçmektedir.
(NOT: Ahmet Takan’ın 30 Haziran tarihli yazısından bazı bilgiler
alınmıştır.)
İlhan Yalçın .
YanıtlaSilPKK ve hempalarının kendilerine duydukları aşırı güven, deşifre olmalarını da sağladı. Bu demektir ki dağdakiler hariç, kalanı istendiğinde armut toplar gibi toplama imkanı var
O halde, PKK'ya midahale etmek imkan dahilindedir. Eskisinden daha da kolaydır.
TSK, Kürt koridurunun, devletinin oluşmasını engellemeye Çin, Rusya, İran ve Suriye ile işbirliği halinde müdahale etmelidir. Bu müdahale, sadece bu amaca yönelik (haliyle Türkmen nüfusu da koruyucu), Türkiye'deki 2,5 milyon Suriyelinin de ülkelerine dönmelerini sağlayıcı noktada olmalıdır, diye düşünüyorum Hocam.
Türk ordusunun Suriye'ye girmesinin istenmesi, milli bir karar değildir, BOP dayatmasıdır. Planlamaları ve harekatı buna göre yapılmalıdır. Suriye sınırı tahkim edilerek, içeriye odaklanmalı, 13 yıldır dağıtılmış, çözülmüş, parça parça edilmiş milli birliği kurmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
SilTuncay Altunezen :
YanıtlaSilAynı kanaatte değilim Hocam, Ortadoğu'da Türk'ün serçe parmağını dahi görmek istemeyenler, ayak basmasını hiç istemezler.
GES Komutanlığı'nın MİT'e devredilişi konusuna değişik açılardan bakmak isterseniz yaşanmış olduğum akla zarar olayları inceleyebilirsiniz.
YanıtlaSilhttp://www.benoyum.com/2015/05/07/sozde-casusun-manifestosu/
Saygılarımla.
Çok teşekkür ederim. Yazıyı aldım, en kısa zamanda incelenecektir.
SilSaygılarımla