8 Temmuz 2014 Salı

İnsan, Farkındaysa İnsandır!.


Sıradan yaşamak, sıradanlaşmak mıdır? ‘Aydın’ tabir edilenle sıradan olmanın, insan bakımından ne farkı vardır?

Başkasına yük olmamak, asalak olmamak, kendi ihtiyacını karşılayabilmek (hastalık durumları başka), muhtaç olmamak sıradanlığın temel şartı. Aydın, toplumun genel ortalamasından sıyrılıp kaçan kişi. İşi, aşı belli programlar çerçevesinde sisteme bağlanmış, kendi bildiğince çalışma usulleri geliştirmiş farklı bir yapıyı anlatır. Bizde pek böyle olduğu söylenemez. Sosyal ortalamanın üzerinde olduklarını anlatmak için, giysileri, yiyecekleri, içkileri, edaları, hitabetleri toplumdan farklılıklar arz eder. Bu bilinçli bir seçimdir. Aydın derler, lakin aydınlık mıdır bilinmez?

Asıl olan sıradanlıktır. Toplum ortalaması gibi yaşamak, kimseden farklılığını ortaya koymadan, onlarla birlikte olabilmek. Bir yerde okumuştum, bu tiplere yiğit diyorlardı. Kolay olanı; farklı olmaya çalışmak, ayrılmak, irtibatı kesmek, kaçışta nefret vardır. Zor olanı; tahammül göstermek, anlatmaya çalışmak, onları ayırmamak, kısaca sevmek. Öyle ya, büyük adamların halidir bu.

‘Aydın’ denilince, ‘insanlığının farkına’ varan anlaşılmalı derim. Fark eden, dünyada verilen görevleri bilinçli olarak yerine getirir.

Bir takım sıfatlar alan kişilere aydın diyorlar şimdilerde. Gazetelerde köşe yazısı yazana, kitap okuyana – yazana, başına bandana bağlayana, boynuna fular takana, çerçeveleri renkli gözlükleri olana… aydın diyorlar. İnsana dair bir yorumu, görüşü yok. Yazları sahillerde, kışları kayakta, o ada senin, bu bar benim telaşında, İstanbul aşkını anlattığı zamanlar değmeyin keyfine, öyle ballandırır ki, sormayın. Tuvalin karşısındaki ressam edasında yudumlar çayını. Piposunun dumanını savururken, bir yandan da ezberlediği birkaç mısraı yuvarlayıverir dilinin ucundan. Vay, ne büyük adam! Sıklıkla da şöyle der: -Biz aydınlar…

Yangını söndürmeye hep nedense sıradan adamlar koşarlar, ‘aydın’ geçinenler de hep seyircidir, eleştiricidir, akıl vericidir. Bir türlü elini taşın altına sokmaz, taşın altındaki elleri eleştirir, eleştirir, eleştirir. Demek, kendilerine yapıştırdıkları ‘aydın’ sıfatı, asla hak etmedikleri, suni bir boya. Düşünceleri de kopya. Uzun çalışmaların semeresi, geceler boyu kafayı patlatırcasına düşünmenin eseri değil. Boyalı basının, renkli camın süsleri bu aydın geçinenlerdir. Medyatik tavırlarıyla televizyonların aranan tipleridirler. Dikkatlice dinlendiklerinde anlattıklarında da hiçbir şeyin olmadığı kolayca anlaşılır. Birbirinin tekrarı, süslü bir-kaç cümle, bir-kaç filozoftan aparılmış üç-beş vecize hepsi bu kadar.

Esma-ül Hüsna’dan ‘El Vedud’ ismi şerifi, “cazibeyi, çekim gücünü yaratan. Salt karşılıksız, çıkar beklemeyen sevgiyi var eden. Her sevenin, sevdiğinde gerçekliktir!.” Şeklinde açıklanmıştır.

İşlerinde ve muhabbetinde sevgi bulunmayan, sevmeyen, sevemeyen insan olur mu hiç? Sevmeli ki, riske girebilsin, yorgunluk hissetmesin, umutsuzluk yaşamasın. Hem, sevilmenin de ilk şartı sevmek değil midir? Ancak, seven sevilir çünkü.

Esasında, sevmek de sıradan insan tavrıdır. Nefret ise, insanlıktan nasibini alamayanların. Sevdikçe ayrılır kalabalıktan. Sevemeyen yığın içinde erir, geçirir gider ömrünü. Sevdikçe hoş görür, sevdikçe büyür. Nefret edilenler, nefret edenlerdir.

***

Kafasında kurduğu insanlara benzer bir dünya düzenlemektir sahte aydın kafanın amacı. Örgüt, sermaye desteği ise dünyanın öbür ucundan fazlasıyla. Bir araya gelişleri de tesadüfü değildir. Şeytan daima faaliyette çünkü. İletişimleri, sözleşip anlaşmaları, topluma verdikleri mesajları hep ölçülmüş biçilmiş. Bir bakıma toplum mühendisleri bunlar. İtiraf etmeliyim ki, çok da başarısızlar. Bu kadar imkân ve desteğe rağmen tamamı sınıfta kaldılar. Beceremediler. Dayanma gücünü, toplumsal sabrı ber-heva edemediler. Çünkü toplumdan farklılıkları var, bunu sosyal katmanlar ezberledi artık. Sözlerinin hiçbir tesiri yok. Daha düne kadar neredeyse düşmanlık tasladığı dini gruplarla bile rahatlıkla ortaklık çalışmaları yapabiliyor. O gruplar da safiyetlerinden midir nedir, kanıyorlar onlara. En olmaması gereken davranışları hoyratça gösterebildiler ortaklaşa. Amaçlarının tahakkuku için her ortaklığı rahatça yapabiliyorlar.

***

Sıradan yaşamanın şartı, ölümü hatırlamaktır.

Dünyanın sonlu bir ziyaretgâh olduğunu bilen, inanan kişi için büyüklenmek, kibirlenmek duyguları olmaz. Törpülenir, incelir, kibarlaşır ve Yunus diliyle: “Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü” manası içselleştirilir.

En doğrusunu Allah Bilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...