24 Nisan 2014 Perşembe

Sükûnetin Debdebesi


“Tâ fetihten beri mü’min, mütevekkil, yoksul” bir hayat tarzını sürdüren, İstanbul’un “Ücrâ ve fakîr”, “Koca Mustâfapaşa”sını anlattığı şiirinde Yahya Kemal;

“Serviliklerde sükûn, yolda sükûn, evde sükûn
Bu taraf sanki bu halkıyle ezelden meskûn.
Bir afif aile sessizliği var evlerde;
Örtüyor fakrı asâletle çekilmiş perde.”

Tarif edilen resimdeki azameti görebildiniz mi? Eğer görebildinizse, asırlık bir çınarın sessizliğindeki haşmeti de hissedebilir, yaşayabilirsiniz. Ya da dingin denizlerin, sizi içine çeken olağanüstü korkutucu hışırtısını. Hani, dağın zirvesinde esinti birden kesilir ve içiniz ürpertiyle dolar da yalnızlığınız kaplar tüm benliğinizi. Derenin ağzına tıkanan bir tomruk suyun yoluna bent olur, baraj olur  ve sessizce.. dolana kadar, yokluğunu yaşar. İçinizden çeker alır ve hatıralar orada kalakalır. Âlem farklılaşır, sen, sen değil, alemsindir. Âlimsindir.

 “tohumu ve çekirdekleri çatlatıp yaran, ölüden diriyi çıkaran… Diriden de ölüyü”

“Karanlığı yarıp aydınlığı ortaya çıkarandır! Geceyi sükûnet…” (En’am/95,96)

Sükûnet geceye muhtaç, karanlığa. Karanlıktaki dev filigranların çağrıştırdığı öteler ve ötelerdeki bilemediğimiz manevi hayat. Ölüm ve yeniden başlangıç, doğum. Algılayamadığımız haşmet. Bilemediğimiz, anlayamadığımız bir oluşumun “şeytanca pislikleri” evham evham, korku korku kuşatırken benliğimizi, “semâdan su inzal edilir”de (Enfâl/11)“arınır” ya insan! İlmini sükûnetlere saklamış, gizlemiş. O debdebe ki, sükûnetindeki ilminin görkemi.

Dünyamızdaki suni gürültülere kapamak kapımızı, çirkinliklerin (yok ya. Bizi oyalayanlar bunlar) gürültülerini, tıkayıp hayatımızdan, gönül ilmine yol verip, yalnızca o sese, o manaya kulak açılmalıdır. O zaman, ilim yol bulup kapımızı çalacak, muhteşem otağına kabul edecektir.

Önemine binaen buraya almalıyım. Muhiddin Arabi Hz. Füsus’ta bahseder: “Gerçekte hareket, her zaman için sevgidir. Hareketi görenin perdeli olması, hareketin sebebi olarak başka şeyler görmesidir ve hareketin sebebi bunlar değildir. Çünkü gerçekte hareket âlemin, sükûn içerisinde bulunduğu yokluktan varlığa hareketidir. Böylece, âlemin varlığından ibaret olan hareket, sevgi hareketidir. Ve Resulullah (sav) ‘Ben gizli bir hazineydim, bilinmeye muhabbet ettim’ sözüyle hiç kuşkusuz buna işaret etmiştir.”

Sükûnet yokluğa işaret ediyor. Yokluğunu idrak eden, varlığa hareket etmeye başlıyor sevgidir. Bu Allah ilminde saklıdır. Yokluğun yaşanılması Allah’ı hatırlamakla ve daima O ile birlikte olmakla mümkün oluyor. Ki, o sükûnet arzulanandır. Boşluktaki, yokluktaki sükûnet kokusu, varlığın ilmindendir. İlimdir.

İmdi, kendini kurtarmadan dünyayı kurtarmaya azmetmiş garibanın halinden kurtulup, ‘tahsil’ yolunda bir okula kapılanmakla başlamalıyız. Yollar farklı farklı gözükse de, vardıkları menzil aynıdır. Kimi dolana dolana gider, kimi bindiği füze ile varır. Fark etmez.

Görev, ancak mezuniyetten sonra verilir. Zaten böyle değil mi? Fakültesini bitirmeden kime mühendislik görevi verilir ki? Önce mezuniyet. Diploma için ise, bedel ödemek lazımdır. Bedeli ödemeye hazır mısın? Ne olmak ve ne yapmak niyetindesin karar verilmeli. Bu da kendini bir iyice analiz etmekle anlaşılır. Pehlivanlığa soyunmak herkesin harcı olamaz. Maraton koşucusu olmak da böyledir. Tababette ilerlemek mi, filozof olmak mı? Nedir amacın? İyice düşünüp karar verilmelidir ve hepsinin bir karşılığı bir bedeli vardır. bu bedeli ödeyebilenlere ne mutlu!. Başaranlar, gece uykularından, türlü yiyeceklerden, dostlarından olmuşlardır. Başarmak için ödenecek ücret dünyadır. Sükûnu, hürriyeti, hakikati ancak ücreti mukabili satın almak mümkündür. Kafa karışıklığı olmasın yolda, bir gün doktor, öbür gün felsefeci olmayı istemek çocuksu isteklerdir, bunlardan kurtulmak lazımdır. Üstadın söylediği gibi: “Tek bir adam olmak lazım. İyi veya kötü bir adam. Ya ruhuna ait şeylerle yahut bedenine ait şeylerle uğraşmalısın. Hulasa ya iç âleminin servetini yahut dış âleminin servetini elde etmeğe çalışmalısın. Yani, ya filozofun karakterini yahut alelade bir adamın karakterini seçmelisin.” Sebat, başarı yolunda mecburiyettir.

Hâsılı, sükûna kavuşamayan huzura da kavuşamaz. Huzura kavuşamayandan da bir başarı beklemek beyhudedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...