16 Nisan 2014 Çarşamba

Siyasal İslam Savunucuları Yenilmiştir


Bu topraklar bizim yurdumuzdur!
Deli gönül yücesine çıkar!
Bir üveyik olur uçar gider.
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.
(Cahit Külebi)


Şair zihninde ne kadar da küçülmüş bizim yurdumuz demeye hakkımız var. Edirne ve Kars arası sıkıştığımız topraklarda. Ama sahiplik bağının sıkılığını da teşhis edebiliyoruz.

Denize dalan delikanlı cevvaliyetinde girelim konuya.

Dayatılan ‘Sünni İslam yorumu’ yenilmiştir. Başarısız olmuş, öngörüleri hepten fos çıkmıştır. Zaten, Arap kültürü, örf ve adetlerinden kaynaklanan bu yorum, milletimizin kahir ekseriyeti tarafından asla kabul edilmemiş, dayatanların keyiflerine aykırı hayat tarzı süregelmiştir. Daima azınlıkta olmalarına rağmen, bütün zamanlarda en fazla sesi çıkanlar onlar olmuştur. Onlar deyişim, tanımlamak adına, değilse onlar ve biz gibi bir ayırım değildir amacımız. Esasen, onlar kendilerini hep ayırmışlardır. ‘Biz’ vurgusu daima kuvvetlidir onlar için. Kendilerini hep ‘biz Müslümanlar’ şeklinde anlatmışlardır, yüzlerce örnek ortaya koyabiliriz. Sanki diğerleri farklı bir dine mensuplarmış gibi. Ne yazık ki, diğerlerini (yani bizleri) asla Müslüman görememişleridir. Nasıl ayırırsınız, kimi ayırırsınız, niye ayırırsınız?

Şimdi, şöyle mi söylemeliyim, Müslümanlar yenildi.

Buradaki Müslüman, kendilerini farklı olarak tanımlayan Müslümanlardır. Ne olduklarını son on iki yılda gördük.

Yılların biriktirdiği milli değerlerimize nasıl davrandıkları, kısa tarihin sayfalarında duruyor. Neredeyse, küfür etmedikleri değerimiz kalmadı.

Aşağıladılar, ayaklar altına aldılar, bayrak fetişizmi dediler, faşist yaygaraları attılar, Türk olduğunu söyleyene bölücülük yaptığını bildirdiler, askere giden evladı ardında davul çaldıran ana-babaya cezalar kestiler, asker gönderme şölenlerini yasakladılar, ne bayramlarımız kaldı, ne sevinç günlerimiz, Nevruz’un bizim olmadığını, devletimizi kuran büyük adamların “ayyaş”lığını öğrendik. Ergenekon’un terör örgütü olduğunu, Türk Ordusunun Komutanının bu örgütün yöneticisi olduğunu belledik. Ordu mensuplarının yabancı devletlerin casusu, yazarlarımızın, düşünürlerimizin bu örgütün mensubu olduğunu anlattılar. Anlatıp, hepsini birden cezaevlerine tıktılar. Aradan geçti yedi yıl. Ne bir belge gösterebildiler, ne de bir ifade.

Yalan söylediler. Yalan üzerine hikâyeler yazdılar. Yalan tacirlerinden devşirdikleri yalan senaryolar üzerine koca bir milleti sus-pus ettiler. Edebinden susan bir milleti, korku vererek, dize getireceklerini sandılar.

Hayatlarının tamamında hep yanıldıkları gibi, bunda da yanıldılar. Zaten bu tipler, hayatlarını karanlık mağaralarda geçirdiklerinden, yanılmaya mahkûm, eğri yürümeye düşkün, iz bulamamaya meyillidirler. Bir de kendilerini iktidar koltuklarına itekleyen ‘dış güçler’in bitmek tükenmek bilmez talimatları, tavsiyeleri, dayatmaları olunca akılları iyice karıştı. Yanılgı, yanılgı üstüne gelince de, yetkilerini farklı alanlarda kullandılar. Kanun, nizam tanımayan uygulamalara imza attılar. Bunun doğal sonucu da yolsuzluklar geldi. İyi niyetimizi koruyarak, bilmeden, istemeden diyelim, derin yolsuzluklar başlarını ağrıtır oldu. Her gün internete yayılan ses kayıtları ve yazıya geçirilmiş hali olan deşifreleri (tapeler) akıl almaz, havsalaya sığmaz kanunsuzlukları, kul hakkına el uzatmaları gözler önüne seriyor. Hani bunlar Müslüman’dı demeyeceğim. Her iddialı kişinin başına benzer olaylar gelebilir. Olabilir diyorum. Ancak, olayın tespiti ve halk içine yayılması durumunda yapılması gereken, adalet sistemini devreye sokarak, yargılamaların önünün açılmasıdır. İlgili ses kayıtlarından anlaşılan odur ki, tarihimizin (belki de dünya tarihinin) en büyük yolsuzluk hadisesiyle karşı karşıyayız. Başbakan’ın yolsuzluk karşısındaki davranışları olumsuz oy alacaktır. Kendisine güvenenlerin hayallerini yıkmıştır. Bundan çıkış yolu sadece adalet mekanizması ve yargıdır.

Yandaş yaygara Öteden beri, muhalefetin olmadığı, hükümetin alternatifinin bulunmadığı propagandasını sık yapardı. Bütün olanlardan sonra, bu propaganda etkisini yitirmiş, milletin zihninde başka partilerin de olabileceği resmi yeniden çizilmiştir. Aynı zamanda, ‘dış güçler’ özellikle, Ak Partiyi iktidara taşıyan Yahudi Lobileri (neo conlar) desteklerini çekmişlerdir (bunun çeşitli sebepleri var, en önemlisi BOP politikalarında değişime gittiler). Şimdi dış güçlerin, yeni bir Türkiye senaryosu üzerinde çalıştıklarını tahmin etmek zor değildir, Ak Partinin de, ‘yeni Türkiye’ söylemi üzerinde durulmalı (bundan böyle nasıl isterseniz öyle olacağız mı demek istemekteler? Pişmanlık belirtmesi mi?), Siyasal İslam politikalarının, Irak, Mısır ve Suriye’de batağa saplandıklarını da dikkate alarak:

Önümüzde bir seçim var. Tüm seçimler önemlidir. Bu seçim iki defa önem kazanıyor. Verilecek oylar, iki sonucu düzenleyecek. 1. AKP’nin iktidarı ve Cumhurbaşkanı seçimleri. 2. Dış güçlerin Türkiye’yi düzenlemelerine verilecek fırsat.

Yolsuzluk iddialarının soruşturulması ve kovuşturulması Ak Partinin iktidardan uzaklaştırılmasına bağlıdır. Bu seçimler, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve 2015 genel seçimlerinin de yol başçısı olacaktır. Diğer yandan, artık ülkemizde milli politikaların izlenmesi büyük önem arz etmektedir. Kendi politikacılarımızın, kendi idarecilerimizin kendi başlarına alacakları milli kararları uygulamaktan başka çare gözükmemektedir.

Siyasi İslam savunucularının söyleyecekleri bitmiştir. Muhalefet endişesi ve korkusu tüm hayatlarını doldurmuştur. Ülkeyi idare edemez vaziyettedirler. Ağır borç batağına sürüklenen millet henüz bu ağırlığı hissetmese de, ekonomistler, düşünenler geleceğimizi pek parlak görmemektedirler. Yükselen işsizlik oranları, artırılan faizler, dış açıklar, cari açıklar önümüzde duran büyük problemlerdir.

Bu vatan bizim. Oturup oy verme kararımızı bir daha gözden geçirmeliyiz.

Bu vatan bizim.

Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...