3 Ağustos tarihli Milliyet
Gazetesi’nin arka sayfasına sıkıştırılmış bir haberdir:
“ABD’de satın almak istediği bir düdüklü tencere için internet araması
yapan ***’nın evine FBI yetkilileri sorgu için geldi.***’nın eşinin de bir sırt
çantası araması yapması, oğlunun ise Boston Maratonu bombacısına dair haberler
okuması ailenin bir anda şüpheli olarak görülmesine neden oldu. Ailenin evine
gelen FBI müfettişlerinin, 45 dakika süren sorgu esnasında ‘bombanız var mı?’
ve ‘bunlarla bir bomba yapabilir misiniz?’ gibi sorular sordukları ve evi
aradıkları belirtildi.”
Haber bu.
Ah devir!..
Hastalıklı tabiatlı
kişilerin devlet idarelerine yerleştirilip, yükseltildiği zamanlara denk gelir
bu tür olaylar. Bize çokta yabancı değildir. Sultan II. Abdülhamit Han’ın
vehimler içinde yaşadığı ve ülkeyi koyu bir istibdat ile ajanlarını şehirlerin
içine, halkın yaşadığı bölgelere salarak yönettiği bilinmektedir. Osmanlı’dan
sonra Sovyetlere kayar bu hastalık. Uzun yıllar KGB’nin, herkesi birbirinin
ajanı yapmış olduğu hikâyelerini okuyup durduk. Korku içinde yaşamak gerçekten
zordur. Ama elektronik izlemeyle, varılacak sonuçta budur. ABD’li ajanlar,
düdüklü tencere, sırt çantası ve bombacı haberlerinin okunması ile nasıl bir
ilişki kurmuş olabilir? İlişkinin başlangıcının ‘korku’ olması muhtemeldir.
Demek, şimdilerde korku ABD’ye yerleşmiş vaziyette.
Garabete bakınız ki,
ilmini, medeniyetini, kitaplarını, üniversitelerini alıp örnek yapmamız gereken
gelişmiş (her yönüyle) ülkelerin kötü, hastalıklı taraflarını alıp
baş tacı etmekte üzerimize yok. Devletin en tepe noktasını işgal eden muhterem
zat “komşunuzu Savcılığa şikâyet
edin” diyor bağırarak ve sıkça tekrar ediyor. Söylediğinde
gerçekten ciddi, dil sürçmesi değil, düşünülmüş ve uygulanmasını istediği bir
karar.
Sonra, Emniyetten bir bomba
haber aldık: “Polisin uygun gördüğü sokak
ve mahallelere yazılı ve sesli ‘ihbar kutuları’ yerleştirilecek. Kimliğinin
deşifre olmasını istemeyen vatandaşlar, mahallelere kurulacak sistemle, ister
sözlü olarak isimsiz bir şekilde ihbarlarda bulunabilecek.” (29
Temmuz tarihli gazeteler). Daha sonra, futbol oynan statlarda alınacak
tedbirler açıklandı, kanları durduran, öne sürülen sebep makul gibi görünse de,
eğlencesi, maç seyretme zevki sıfırlanmış insanların ne hallere geldiğini
anlamak yürek ister: Statlara kameralar yerleştiriliyor, sesli çekim yapılacak,
kombine biletleri satın alanlardan imzalı taahhütname alınıyor, seyircilerin
içinde polisler yerleştiriliyor.. falan filan. Korku dağları sarmış…
Derken, Ergenekon ismi
verilen mahkemenin kararlarının açıklanacağı güne denk gelen demokrasilerde
görülmesi hayal bile edilemez dikta kararları. Mahkeme kararlarını açıklarken
dinleyici almadılar. Mahkemenin etrafını esir kamplarına çeviren düzenlemeler
yaptılar. Polis yeterli gelmedi, jandarmadan takviye getirdiler. Gaz bombaları,
tomaların su sıkma faaliyetleri, biber gazı saldırıları… Sebep? Mahkemenin
rahat çalışması!..
Bu yasaklamaların, ajan
yaratmaların, gaz bombardımanına tutmanın altında ‘korku’ yatıyor. Peki, neden
korkuyorlar?
Söylediklerine,
yaptıklarına kendileri bile inanmıyorlar da ondan.
Bir gün yaptıklarının
hesabının sorulacağını biliyorlar da ondan.
PKK ile ortaklaşa, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini idareye talip oldukları ifşa edildi de ondan.
Yazımızı yazarken, müebbet
hapis cezasına çarptırıldığı açıklanan eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ,
bir gün önce şunları söylemiş: “Sıkıyönetim
dönemlerinde bile görülmemiş, ailelerin dahi gelmesi yasaklanmış bir ortamda
mahkeme kararını açıklayacak. Peki niye? Çünkü aklıselim kimsenin itibar
etmeyeceği bir mütalaa üzerinden karar verecekler. Çünkü kamu vicdanını
rahatsız edeceklerini, masum insanların cezalandırılmasını kamunun kabul
etmeyeceğini biliyorlar. Çünkü Türk Devleti ve Ordusunun şanlı tarihine bugüne
kadar görülmemiş bir kara leke süreceklerini biliyorlar.” (4
ağustos tarihli gazeteler)
Bundan korkuyorlar.
Demokrasi lafını ağızlarından düşürmezler, özgürlükleri genişletmekten
bahsederler lakin ne özgürlük, ne özgürlük! Evlere şenlik… Galiba onların
özgürlük dedikleri bizim bilmediğimiz, farklı bir şey. Sandıktan aldıkları
güçle başları daima yukarıda, asla yanlış yapmazlar inancına sahipler, en iyisi
kendileridir, bu arada korkularını da gizlemeye çalışsalar da, aldıkları bazı
tedbirlerde korku (vehim) kendini açıkça belli ediyor. Mehmet Birgül, Nurettin Topçu’da
Felsefe-Din Problemi adını verdiği çalışmasında bakın neler söylüyor: “Kendi irade ve özgürlüğünü gerçek anlamda
idrak eden insan, kendisini insanlıktan sorumlu hissetmeye başlamaktadır.
İnsanın, kendisini aşması anlamına gelen bu yoğun kavrayış,-kuşkusuz dünyevi
yaşamın maddiliği nedeniyle- tahammül edilemez bir konuma ulaştığında,
sonsuzluğun vecdine ulaşmış olmaktayız. Metafizik alanı imleyen böyle bir
mistik vecd olmaksızın özgürlük, bir vehim, bir kibir, bir benlik ifadesinden
başka bir şey değildir.”
Hükümetin
yaptıklarını-ettiklerini protesto etmek ve muhalefet güçlerini göstermek için
sokaklara çıkan gençlerin (vatandaşların) “müebbetle yargılanmasını” istedi iktidar partisinin
bir yöneticisi. Hukukçu olduğunu bildiğimiz bu zatın nasıl böylesi bir demeci
verdiğini düşünürken, bir de baktık, polis işaret almış gibi, gezi parkı
eylemlerine katılanları evlerinden topladı. Akıl alacak gibi değil. Yargıtay
Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu; “Türkiye
de zulüm dönemi yaşanıyor. Her olay hukukun bittiğini çok net ortaya koyuyor..
Yargının bağımsızlığı da hukuk da kalmadı” (5
Ağustos, Yeniçağ) derken Hakk’sız mı?
“Her yönüyle iflas bayrağını çeken ABD’nin”
(Kerem Doksat) yaptıklarını taklit etmek, maymunun ağaçtan düşmesine
yarayacaktır.
Bizden hatırlatması.
İrfan Purtaş •
YanıtlaSilİnsanların illa seçimle sandıktan çıkması gerekir adalet için , adalet mülkün temelidir derken Hz Ömer adaletin herşeyden daha üstün ve herşeyden daha kutsal olduğunu savunmuştur yoksa zalimlier için rejim fark etmez ...Güzel olmuş Üstad...
Ömer İlyasoğulları
YanıtlaSilKorku, en insan dışı yönetim araçlarından biridir. Her diktaör gibi, bizim(!) diktatörümüz de bunu kullanıyor. İnsanlıktan, İslamlıktan uzakmış, ne gam...
Erkin Urku Elginertem
YanıtlaSilKORKAKLAR VATAN HAİNLERİ HER YERDE RAHAT GEZEMEZLER KORUMAYLA GEZERLER HALKLARINI YANLIŞ YÖNETİMLERLE DALETSİZLİKLERLE YÖNETTİKLERİ İÇİN DAİMA DÜŞMANDIRLAR HALKLARINA HALKDA ONLARA DÜŞMANDIR:FIRSATINI BULDUĞU ANDA HALK İSYAN EDER BU KORKAK FAŞİSTLERİ KENDİNİ EZENLERİN BAŞINI EZER MUTLU GEZER.