17 Ekim 2012 Çarşamba

Zor Yazı



Hiç çekinme, korkulacak bir şey yok,

Aç gözlerini;

Açabilirsen kararlılıkla, göreceğin, görebileceğin aslında kendinsin. Karanlığın içinde debelenen sensin, o karanlık ise kalın duvarlarla örülmüş, derin mağaranın isleri, isler tarih boyunca algıların, algılar ise, zifiri karanlık mağaranın duvarları…

Mağara denen çevredir aslında. Her ne olup bitiyorsa etrafında, sana ne gibi, nasıl bir bilgi zerk ediyorsa onlardır. İstersen statüler de diyebiliriz buna. İçine tıkıldığımız ve altından köşk sandığımız statülerimiz, bizi mağaramızın içine sıkı sıkıya bağlayan statülerimiz. Aslında mağara dünyanın kendisidir. Mağara karanlığını yıkıp geçecek ‘ışık’ var, bize, ampule doğru elektriği götürecek mekanizmayı açmak kalıyor. Bir dokunuşla hayatımıza ‘ışık’ dolacak. Mağaramız aydınlanacak. Belki, bir yolu da mağaranın kalın duvarlarını yıkmak, elde alet yok, yerde bulduğumuz kırık dökük çer çöple yapacağız bunu. O duvarı yıkıp geçene er derler.

Haydi, iş başına.

Okumakta olduğunuz bu yazıda kalem, tam da burada durakladı. Dostlara müracaat edelim dedik ve Facebook sayfalarına taşıdık, altında da şu not vardı: “Yazı böyle başlıyor, devamı arkadaşlarımızın katkısıyla… Haydi, bir omuz verelim.” Yaklaşık yirmi dört saat sonra bu sayfayı yeniden açmak lüzumu oldu. Müracaat ettiğim tüm sayfalardan eli boş dönmüştüm.

İmdada Ömer Hayyam yetişti:

“Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi. / Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli. / Can gözünü açınca görüyor ki insan / En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.”

Hakikat her devirde söylenir, farklı kelime, yorum ve anlatımlarla da olsa hep aynı mesaja ulaşır. Önemli olan, söylenilenin anlamının ne olduğunun fark edilmesidir.

İki türlü anlatılabilir ‘dost’.

Gerçek dost(lar), sahte dost(lar) edindiklerimizdir. ‘Allah Dostlarını’ dost edinmekle karanlıklarımızı deleriz, parçalarız kalın duvarları. Bunların dışındakiler ise dünyevi, dünya için, sahte, karanlık, ışıksız, nursuz, kuru, ölü… İşte yazının birinci bölümünde anlatılan karanlıkların sebepleri. Mağara çevresine örülen kalın duvarlar. Ve bu duvarlar hep kendi elimizle ördüklerimizdir, hayranlıkla başkalarından alıp hayatımıza işlediklerimizdir. Gözümüzü Hakk’a kapatmamız, hakikate karşı pehlivanlık arayışımız. Elbette yenilgi mutlaktır.

Kaçıp baş başa kalmak bir zorunluluktur, anlayabilmek, yaşayabilmek için hem kendini ve hem de kendiyi. Bunun için lazım olan, yeni bir mağara, yeni bir sığınak, yeni bir müracaat kapısıdır. Yine kendi ellerimizle örebileceğimiz şeffaflık, zarafet, kibarlık, yumuşaklık kalesi, mağarası olacaktır. Sessizlik, mananın, ilhamın arkı olacak, sükûn rahleden yükselen mihver olacaktır. Kurulacak bu oda da insan olmanın, hâsılı Türk olmanın idrakine varılıp, için için gözyaşları dökülecek, basamaklar tırmanılırken farkına bile varılamadan, gözyaşına Sebep ile münasebet, Rahmaniyeti ile tecelli edecek ve her surette görünenin ve verenin kendisi olduğunu idrak ettirecektir. İşte kurtuluşun başlangıcı.

Eski mağaranın yıkılışı ve yeni mağaranın inşası.

Yeni mağara kaçış yeri, kopuş yeri, buluş yeri.

Hayyam’ın “Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli” dediği mevki.

Metin Boşnak Egemen Gazetesi’ndeki köşesinde 1 Aralık 2010 tarihinde şunları yazmış:

“Mecnun’suz Leylâ sürgündür; Leylâ’sız dünya, cinnetin zindanıdır Mecnun’a. Şems’ten ayrı Mevlânâ, dosttan ayrı yüzülen posttur. İsterse, güneşin ışığıyla varlığını ışıklandırsın, o gidince yine hilâle dönüşür. Işıyan çehresinden çok, kanayan karanlıkları vardır. ‘İtaati Âdem’den, aşkı Şeytan’dan’ öğrenmenin sırrıdır kopuş.”

Her yanık dilde bir kopuş, bir ayrılış, bir yaralanma, bir haykırma duyulur. Acısı olan, hüznü olan, derdi olan her yanık dilde…

8 yorum:

  1. Atila Göray :

    İşte gerçek sevginin gücünün vede anlamının ne olduğunun farkındalığı..Aşk ve sevgide Allahın memnuniyetini kavrayamamaktır, sevgini ve aşkın değerinin bilinmemesi.Ve Aşka ve sevgiye yapılan kıymetsizleştirme ve ihanet girişimleri...

    YanıtlaSil
  2. Semih Karabey:

    şimdi bu aşk mı? yoksa acı mı?

    YanıtlaSil
  3. Harun Meral:

    Martı kanadında ışıyan gün.
    Seslendiğim sağır duvarlar.
    Bütün bu tezatları tevekkülle mi karşılamam gerek. Her şeyin kendi gölgesinde var olduğu bir geçici alemde, neyi arıyorsam aslında o yum ben

    YanıtlaSil
  4. Günümüz insanı bu, bireyselleşeyim derken mağaraya tıkılmış...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tıkılmamış,
      Kendi eliyle yaptığı mağaraya, kendi isteği ile,
      Bilerek ve isteyerek girmiş.
      Sonra da,
      Mutlu bir şekilde Hayatına devam etmiş. Şikayetsiz, sıkıntısız. Ama sevgisiz, ama ...
      Böle.
      Saygılarımla Erkan Sezgin... ne iyi ettiniz de geldiniz.

      Sil
  5. Emrah Bekci:
    Gülce

    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Ulu dilber kalesinin burcunda
    Muhteşem belaya nazır
    Topuklarım boşluğun avcunda
    Derin yar adımı çağırır
    Dikildim parmaklarımın ucunda
    Bir gamzelik rüzgâr yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Civan hazır
    Divan hazır
    Ferman hazır
    Kurban hazır

    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Başım döner, beynim bulanır
    El etmez
    Gel etmez
    Gülce'm uzaktan dolanır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Gülce bir davet
    Mecaz değil
    Maraz değil
    Gülce bir afet
    Peri değil
    Huri değil
    Gülce beyaz sihir
    Gülce ölümcül naz
    Buram buram zehir
    Yar yüzünde infaz

    Bir gamzelik rüzgâr yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Ben fakir
    En hakir
    Bin taksir
    Ateşten
    Kalleşten
    Mızrakla gürzden
    Dabbetülarz'dan
    Deccal’dan, yedi düvelden
    Korku nedir bilmeyen ben
    Tir tir titriyorum Gülce’den
    Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
    Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
    Saniyeler gözlerimde birer can
    Her saniyede bir can veriyorum

    1981

    Ömer Lütfi Mete

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Harun Meral:

      Bu şiiri yazıyla beraber okuyup tefekküre dalmak.

      Sil
  6. Abdurrahman Biçer :

    Mağara...

    Zerdüşt de Mağarada anlatmaya çalışıyordu Çobana "Üst İnsan"ı yani belki de "Aşkı Şeytan'dan öğrenmeyi"... Anladığım kadar "İtaati Adem'den öğrenmeyi" değil...

    İnsan "İDRAK" e sahip olmadıkça içine sıkıştığı karanlık HAYAT MAĞARASI nın duvarlarını hiç yıkabilir mi?...

    Önce "İDRAK"...

    Rahmetli Dündar Taşer Ağam:

    "...Palamutun İKİ gözünden BİRİSİ..." olarak tarif ederdi. Fakat biz bunu henüz anlayamadık...

    Zulmederken sevdiğimizi zannettik...

    Severken ise boğarak yok ettiğimizin farkına varamadık...

    Dündar Taşer Ağamın da zamanlar öncesinden işaret ettiği gibi İNSANIN KURTULUŞU; Palamutun iki gözünden birisi ile bakabilmekte ve idrak edebilmektedir...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...