1 Ekim 2012 Pazartesi

İşkenceci Daima Aynıdır!



Ağızları laf yapmayı, kalemleri cümle üretmeyi biliyor. Bildikleri için de doğruları kolaylıkla çarpıtıp anlatarak veya yazarak bizlere yutturuyorlar. Tabii ki, bunda sahip oldukları muazzam medya gücünü göz ardı edemeyiz. Dört bir koldan hep aynı şeyleri defalarca tekrarlayınca da kolayca teslim oluyor zihinlerimiz…

Biliyoruz biz 12 Eylül’ün işkenceler mevsimi olduğunu. İşkenceden geçirilen, zorla suç yüklenilen, günleri felakete çevrilen sayısız dostlarımızı tanıyoruz. Ülkücüler ve Devrimciler nasibini aldılar bu furyadan. Bugün iktidarda darbe, darbeci, işkenceci gibi yaftalamalarla kafamızı şişirenler ise kavga günlerinde inzivadaydılar. Buna inziva da diyemeyiz. Kaçaktılar. İhtilalın en önemli sebeplerinden gösterilen Konya mitingi üzerine ne gidildi, ne de diğerleri gibi işkencelere maruz bırakıldılar. Hayatlarını gayet rahat bir biçimde idame ettirdiler. Çünkü kurulmak istenen ‘Yeşil Kuşak İslam’ projesine dayanak teşkil ediyorlardı. Ne de olsa, Komünizm en büyük düşmandı. Daha doğrusu Komünizm -Komünist- kelimeleri ile insanlarımızı korkutuyorlardı. Yıllardır olan buydu, o gün de olan aynı. İş yerlerini kurdular, üniversitelerde akademik çalışmalar yaptılar, devlet kademelerinde (yarın rakip gördükleri kesimler) tarafından önemli mevkilere taşındılar. Bir eli yağda bir eli balda hayatları devam etti gitti… Şu satırları okuyalım:

“Gözaltı ve tutuklamalarda fahiş hatalar yapılmasına rağmen yargılananların hiç birisi cami avlusundan toplanmadı. ‘Aklınızdan şunu da geçirmişsiniz’ diye tutuklanmadı kimse. Korkunç işkenceler altında ifadeler alındı. Ama dosyalarda sahte dijital belge yoktu. Sıkıyönetim mahkemelerinin tezekten terazisinde her şeye rağmen peşin hüküm bulunmuyordu.
Oysa son beş yılda yaşadığımız sivil darbede her şey gelişen teknolojiyle bağlantılı. İntikam cinnetiyle dijital terör estiriliyor. Benim gibi o günleri yaşayanlar ’12 Eylül Mahkemelerinde hukuk varmış’ diyerek Silivri’deki zulme tanık olunca o günleri mumla arıyorlar. İşkencenin metodu değişmiş ama bedene yapılanlardan daha aşağılık uygulanıyor şimdi. Mamak’ta, Metris’te yaşananların diğer versiyonları Silivri’de sahneleniyor her gün.” (Yavuz Selim Demirağ, 14 Eylül, Yeniçağ)

Başka bir işkence türünden bahsediyor yazar, değişmez. Zaten işkenceci, işkence yapma çeşitlerini bulmakta mahirdir. Aklı işkence usullerine takılı kalır, geceleri hangi tip işkence metodunu nasıl uygulamalı şeklinde rüyalar görür, aklı-fikri daha nasıl eziyet edebilirim düşüncesindedir. Hastadır bu tipler, fakat her gün onlarcasını hayatımızın içinde görürüz. Kaldırımda, çarşı-pazarda, iş yerinde, devlet dairesinde.. Her yerde varlardır. Her birinin de uyguladığı usuller farklıdır. Dikkatlice bakınız etrafınıza, belki de hayatınızı işkenceciler şekillendiriyordur.

Dr. Ahmet Sanverdi 12 Eylül’ün düşündürdükleri başlıklı yazısında (türkiyegundemi.tv) işkencecileri anlatır. Bakın nasılmış işkenceciler.

İşkencecinin;

“-Dini-imanı, namusu-şerefi, izzeti-ahlaki yoktur. Hastalıklı bir ruh hali vardır.
-Hastalıklı ruh halini tatmin etme isteğinden yani sapıkça duygularını tatminden geri durmamak hali ve efendisinin gözüne girebilme isteği işkenceciyi çoğu zaman daha da vahşileştirir.
-Belli bir süre sonra mağdurlarına işkence etme isteği onda dayanılmaz bir dürtü haline gelir. Yaptığı insanlık dışı işten zevk almaya başlar.
-Her devrin adamıdırlar, önlerine gelene işkence ederken tek dertleri efendilerini memnun etmek ve işin sonunda terfi etmektir.
-En ağır işkenceler altında hayatları pahasına kahramanlaşan binlerce insanoğlu vardır ancak işkenceci kimliğiyle kahraman olan tarihte bir tek kişi dahi yoktur. Buna rağmen maalesef işkence ve işkenceciler tarihte hep vardı şimdi de var, yarın da var olmaya devam edecekler. Ancak asla insan onurunu yenemeyecekler.”

12 Eylül işkencecilerine rahmet okutan bugünküler, çok sistemli, planlı, programlı işlerini yapmaktalar. Kimi zaman yok sayarak, kimi zaman terfi ettirmeyerek, kimi zaman kabulü mümkün olmayan deliller yaratıp tutuklattırarak, izin vermeyerek, kaba tabirle olur olmaz zamanda fırça atarak, daima gözünün içine gülümseyerek bakarak, sana hiç itibar etmeyerek, seninle konuşmayarak, Hakk’ın olan iznini vermeyerek, hiç tanımadığın ve ilgin olmadığı halde seni bilmediğin çetelerle ortak olduğunu yüzüne haykırarak, kâfirliğini ima ederek, bin dereden su getirterek… Çok çeşitli yöntemleri kullanırlar. Ve kullanıyorlar.

Belki bir tespit olarak not edilebilir. Bu aşağılık işkenceciler, görevlerine genellikle torpille getirilen, emek harcamadan, alınları terlemeden getirilen tiplerin içinden çıkmaktadır. Böylece efendilerinin hizmetlerine koşturdukları sürece makamlarını garanti altına almış olduklarını sanmaktadırlar. Kullanılmaya müsait tipler.

Bir de bunları savunanlar var, yaptıkları kötülükleri örtmeye çalışanlar, ağızları laf, kalemleri cümle yapan destekçiler. Kayıtsız şartsız desteklerler. Utanmadan, sanki bir yerden emir almışlar gibi hep bir ağızdan aynı anda destek konuşmaları, yazıları, konferansları birbirini takip eder. Maalesef tüm bunları dindarlık -İslamcılık- adına yaparlar. Zira işkenceyi yapanlar ne de olsa kendi adamlarıdır. Yazık. Kendilerine yapılmayan işkenceleri kutsarlar. Daima da darbeciler, işkenceciler aleyhine konuşurlar ama kendilerine asla dokunmamış ve bilmedikleri 12 Eylül işkencecileri hakkında.

Bugünün 12 Eylülleri veya bugünün 28 Şubatlarına ve bugünün işkencecilerine sözleri yoktur.

Bir tespit olsun:

Ruh sağlığı yerinde olmayanları destekleye destekleye ruh hastası olup çıkmışlardır.

Hidayete ermeleri niyazımızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...