29 Ekim 2012 Pazartesi

Müjde



Affı, tövbe ile mümkün günahlar vardır,

Hangi riyayı bilirisin ki, affedilir gider.

Şirke bulaşan hangi hareket başarılı olmuştur?

Hangi şirke bir paye verilmiş, hangi riya başa geçirilmiştir?

Kendi halinde akıp giden bir dünya da, hangi işbirlikçiye hüküm verilmiş, hangi riyakâra padişah denmiştir?

Heyhat!

Burası Türkiye şimdi.

Söylenenler hep tersi olmakta, istenenler yapılmamakta bir türlü.

Kandırılmaya müsait cahiller, düştüler hep riyakârın peşine. Kur’an’ı Kerim’den ayetler okuyana, Cuma Namazlarından çıkışta demeçler verene, yetişkin uluların sözlerinden bir iki kelam edene nasıl da kanıveriyorlar. Nasıl da kandırıyorlar, utanmadan, hayâsızca.

Sesi, soluğu zayıf Birisi. Kısık sesiyle mırıldanarak.

Yanlış. Dedi.

Duyuramadı.

Rahmetti oysa, bereketti oysa.

Duyuramadı.

Aslında, görünen; hep başa geçenler halkı kandıran politikacılar. Hep menfaat kavgası, hep benlik kavgası, hep en iyi benim! Kavgası. Muhalefetin de yaptığı farklı değil. Hizmete talip olan değil, az da olsa, eksik de olsa, yetersiz de olsa yapılan hizmetleri çekememezlik kavgası. Haset ve kin. Hepsi bu.

Yıkılacak. Bitirilecek, sonlandırılacak bu keşmekeş.

Önemli müjdeler var duyanlara, anlayanlara, dertlilere.

Riyaya savaş, şirke savaş, haset’e, kine, yalana, dolana savaş.

Bitirilecek çirkin düşkünlük.

Hakk’ı söyleyen, Hakk’ı birleyen tevhit günleri pek yakın.

Müjdeler geliyor peş peşe.

Gönüller genişleyip, Hakk Otağı’na kurulunca.

Bugünün galip görünenleri, mağlubiyetlerini yaşayıp, anlayacaklar.

Sonra, kâr etmeyecek yalanlar, riyalar.

Hakk’ın hüküm ferma olduğu zamanlar.

Tek’ olanın güzellikleri,

Yıkıp geçecek.

Hani, dillere pelesenk olan 2012 var ya,

Yer ile yeksan olacağı dillendirilen hal.

Beyinler tazelenecek.

Çirkin, haset, kin, intikam… Riya ve şirk,

Kovulacak.

Elhamdülillah.

Hey! Bütün dünya. Bil ki, Türk titredi ve döndü kendine.

Merhum Cemil Meriç şöyle söylemişti:

“Ama işte yeniden, taaa kökünden yeşeriyor başsız ağaç ve hakikat baştan ayağa sarsıyor hafızalarımızı… Uyan! Sen bin yıl bu topraklarda hüküm sürmüş bir neslin evladısın, hatırla bizi Drina’da, Üsküp’te, Filistin’de, Cezayir’de, Türk ellerinde….

Bir millet hatırlarsa yaşar!”

1 yorum:

  1. Yazar'ın bu yazıda ele aldığı konuda epeyce düşündüm. "Bu niçin böyledir!" diye. Zaman zaman rahmetli babamın, "Aman evladım, ağzını doldura doldura, kırıta kırıta konuşanlara dikkat et!" diyen veciz sözünü hatırlarım. Sonunda vardığım sonuç: Yıllardır doğru noktadan bakış olarak kabul edilmiş bir şartlanma var. Bu doğru zannedilen eksen kaymadıkça doğru görmek, bakmak, söylemek, işitmek, işittirmek, anlamak, idrak etmek mümkün değil. Müspet anlamda eksenin doğru noktaya yerleşmesi, ancak büyük travmaların yaşanması ile mümkün. Şiddetinden hepimizi korusun...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...