Mehmet Akif Ersoy’a
Kur’an’ı Kerim mealinin yapılması görevinin verildiği ve Akif’in bu görev
doğrultusunda yıllarca çalıştığı bilinmektedir.
Akif, bu çalışmalara
başlamadan evvel çeşitli edebiyat ve fikir dergilerine ayet tercümelerini
göndermiş ve yayınlanmıştır.
Akif’in zaten ulaşılmaz bir
üsluba sahip olduğu, Akif severler tarafından bilinmektedir.
Bin türlü edebi anlatım
söylenebilir, konuşan, yazan dinleyicilerinin, okuyucularının alış kapasitesi,
anlayış gücü ve izanlarına göre düzenler. Değil, hep kendisini, tamamen
anlaşılabilmek isteği ve anlatmak istediklerini anlatabilmek arzusu ile
anlatmış ve/ya yazmıştır diyebiliriz. Bunu şöyle de anlatabiliriz. Hz.
Mevlana’dan mealen: “Sen ne kadar bilirsen bil, anlatabileceklerin ancak
karşının anlayabileceği kadardır”. Bu itibarla, yapılan her sohbet ve yazılan
her yazıdan farklı üsluplar, farklı anlatışlar ortaya çıkabilecektir.
Son günlerde ortaya çıkan
Mehmet Akif Ersoy’un Kur’an mealinin tartışmalarından bunları söylüyoruz. Akif,
bir önceki dönemlerde yapmış olduğu ayet açıklamaları ile bugün ortaya çıkan
mealindeki farklılıkları ancak böylece açıklayabiliriz. Sohbet eden,
dinleyicileri kadar anlatabilir ancak. Olay budur.
Yayınlanan mealin Akif’in
olması ihtimali ne olursa olsun, biz Akif meali olarak kabul ederiz. Niye,
söyleyen ve yayınlayan ilahiyat Profesörü, artı, Akif için kendini ortaya
koymuş bir ilim adamı. Yayınladığı kitap Akif’indir. İnanıyoruz.
Yapılması gereken, Akif’in
sesini bu kitapla yeniden duymaktır. Asım için söylediklerinin farkına
varmaktır. Yayınlayıcısı önemli bir iş yapmış, kültür tarihimize önemli bir ses
katmıştır, bu asla itiraz kabul etmez bir hizmettir. Bu noktada. Yayınlayıcı
asıl olarak, kültüre hizmet etmek isteğini bildirmişidir. Bu, göz ardı
edilemez.
Akif’in, edebiyat
dergilerinde veya diğer dergilerde yayınlanmış ayet meali çalışmalarının
yayınlanan bu kitapla karşılaştırmasının yapılması ile yayınlanan kitabın
Akif’e ait olup olmadığının anlaşılması mümkün değildir. Bu anlaşılamaz. Zira
Akif kimin neye ihtiyacı varsa ona göre konuşur ve yazardı. Bu itibarla
karşılaştırılarak bir sonuca ulaşılamaz.
Akif her halükarda Kur’an
meali çalışması yapmıştır, bu biliniyor. Hatta kendisine böyle bir görevin
verildiği ve hatta devlet kuruluşu ile aralarında sözleşme yapıldığı biliniyor.
Sözleşme devlet arşivlerinde mevcuttur. Akif çalışmalarını yapmış ve kendince
bitirmişidir. Çalışması biten Akif, çalışmayı yaptığı Mısır’dan memleketi
Türkiye’ye gelmek istediğinde ise çalışmasını arkadaşı İhsan Bey’e teslim
ediyor. Bunlar olabilir şeyler. Anlaşılamayan şudur. Arkadaşına, “ben dönersem üzerinde çalışırız, dönmezsem
bu müsveddeleri yak” vasiyetidir.
Soru şöyle olabilir: Bu bir
vasiyet midir? Böyle bir vasiyet olabilir mi? böyle bir vasiyet yerine
getirilebilir mi? yerine getirilmeli mi?
Ne desek yalandır. Nasıl
yorumlasak arızalıdır. Akif ve emek verdiği Kur’an meali. Mesela desek ki,
Sinan, Süleymaniye’yi yıkın dedi. Ne yapacağız? Ne yapmamız gerekiyor? Veya
babamız sahip olduğu tek evi ölümünden sonra yıkılmasını vasiyet etti, faz
edelim ki çocuklarının da sahip olduğu tek bir ev bile yok, bu vasiyet midir,
yıkılmalı mıdır? Bir hatalı düşünce, bir yanlış rüya üzerine kurulan vasiyet
binası yapılmalı mıdır? Doğrusu olumlu cevaplar veremiyorum. Ne Süleymaniye
yıkılmalı, ne de Akif’in meali yakılmalıdır derim. Babamızın terekesinde
bulunan tek ev ise asla vasiyetine uyularak yakılmamalıdır derim.
Öyleyse “vasiyet” kelimesi irdelenmelidir
önce. Dünyadan göç eden kişinin, göçünden sonrasına emirler vermesi doğru
mudur, olmalı mıdır? Medeni kanunlar cevaz veriyor bu hususlara. Ancak, yazılı
bir belge ve/ya Noter huzurunda yapılan (yine yazılı) bir belge arıyor kanun.
Öyleyse biz de buna uyacağız. Yazılı bir belgesi var mıdır? Yani kendisinin
sağlığında yazıp imzaladığı, Noter’de ise şahitlendirerek imzaladığı bir belge.
Akif’in böyle bir belgesi yok. Kaldı ki, medeni kanun o günlerde yürürlükte.
Öyleyse, birilerinin sözlü olarak Akif’in vasiyeti idi demesi yeterli bir kanıt
olamaz.
Kitabın yayıncısı Prof. Dr.
Recep Şentürk Elindeki daktilodan (kopya) yapılan fotokopileri Fıkıh Profesörü
Hayrettin Karaman ve Akif hakkındaki kitapları ve yazıları ile tanıdığımız
yazar Dücane Cündioğlu’na sunduğunu ve onların ‘bu fotokopilerin Akif’e ait
olduğuna şüphe yok’ dediklerini de öğrenmiş olduk. Öyleyse, yayınlanan Akif
Mealinin ona ait olduğuna inanmalıyız ve okuyup, Türkçe ile yapılan ve
Cumhuriyetin ilklerinden olan bu eser üzerinde düşünerek yeni açılımlar ve
gelişimler yapmalıyız. Bugünün Cumhuriyetçilerinin üzerine düşen görev de
budur.
Mehmet Akif Ersoy’un
üzerinde yıllarca çalışarak hazırladığı Kur’an’ı Kerim meali bulunmuştur, yazık
ki üçte biri yayınlanmıştır. Diğer kısımları ise şu an itibariyle gizlenildiği
yerde durmaktadır. Ümit ederim ki, başına bir şey gelmiş olmaya. Kısa zamanda
mealin geri kalan kısmının da Türk Milleti’ne (insanlığa) kazandırılması en
büyük arzumuzdur.
(http://www.mahyayayincilik.com.tr/inc11.htm)
Adresinden temin
edilebilir.
YanıtlaSilİbrahim Kutluay:
Bazı konular eksik abi.
Meali gören şair tanıdığı Kuran Türkçe inseydi Cebraili mehmet Akif olurdu demiştir.
Türkçe ibadet lafları çıkıp, yapılan icraatları da görünce endişelenmsi normaldir.
Behçet Kemal'in uydurukça ayetlerini incelemeni öneririm.
Turanci Kemal Gurpınar:
YanıtlaSilBunlar Bu kadar niye gizlendi?
Mehmet Kınacı:
YanıtlaSilBugün artık bir "meal" sorunu yok...Neredeyse her ilahiyat prof.u bir meal yayınladı..Diyanet meali var.Ve tabii Antalya'nın medar-ı iftarı'nın meali baş tacımız!!!Dolayısiyle "HALK" için bir "MEAL" arayışı yok...Sanıyorum,ol sebepten Akif'in meali gerekli "TECESSÜSÜ" uyandırmadı...Hazırlayanlardan,emeği geçenlerden Allah razı olsun!!!
İbrahim Kutluay:
YanıtlaSilBazı konuları eklemek isterim abi.
Meali gören şair tanıdığı Kuran Türkçe inseydi Cebraili Mehmet Akif olurdu demiştir.
Türkçe ibadet lafları çıkıp, yapılan icraatları da görünce endişelenmesi normaldir. Akif iyi bir müslümandır. Allah ve ahiret korkusu had safhadadır. Savaş günlerinde bile bakanlara "ben bu fasulya aşını yemeye razı olduktan sonra" diyecek kadar yürekli ve yiğittir. Kısaca onunki Allah korkusudur. Devrim adı altında yapılanlar onu ürkütmüş ve zamanda onu haklı çıkarmıştır.
Behçet Kemal'in uydurukça ayetlerini incelemeni öneririm.
Halil Elmas:
YanıtlaSilBildiğim kadarıyla M.Akif kendisinin yeterli olmadığını ileri sürerek hazırladığı meali yakmıştı. Yayını olduğunu bilmiyorum.Gerçek mi acaba.
Bizzat Atatürk ün girişimi ve katkısı ile iki kişiye Kuran ın Türkçeye tercümesi ve mealinin yazılması görevi verilir.
YanıtlaSilElmalılı Hamdi Yazır (dönemin en saygın İslam Alimi) görevini tamamlar ve eseri teslim eder ...
Ancak, görevlendirilen ikinci kişi olan Mehmet Akif bu görevini tamamlayamaz ...
Bir kısım, zevat Kuran tercüme edilemeyeceğini anladığından, Mehmet Akif bu görevi yapmadı ve eserini yaktı demişlerdir.
Kuranın içinde, "bu kitabı sizler anlayasınız diye indirdim, basitleştirdim" diye açıkça yazmasına rağmen bu zevat Kuranın anlaşılamayacağı iddiasındadır.(bkz. bütün Kuran tercüme ve mealleri)
Gerçek, Mehmet Akif in çok iyi olan zamane (güncel) Arapçasının Kuran tercümesi için yeterli olup olmadığı;
Yada, aydınlanmacılık ve dürüstlük başta olmak üzere mükemmel niteliklere sahip o büyük insanın kendisini bu konuda yeterli görüp-görmediği noktasında yatmaktadır.
Nitekim, “ben dönersem üzerinde çalışırız, dönmezsem bu müsveddeleri yak” sözü, benim yukarıda ifade ettiğim bilgiyi doğrulamaktadır.
Mehmet Akif in bu sözünü bugün öğrendim. Bu konu kafamdaki muammalardan biri idi. Yazara çok teşekkür... Allah ondan razı olsun...
Mustafa Yalçın
Mustafa Yalçın Bey;
Silİlginiz, alakanız, yorumunuz için ben teşekkür ederim.
Çok naziksiniz.
Saygılarımla
YanıtlaSilNidai Seven:
Nur içinde Yatsın M. Akif.Akif'i anlamak,söylediklerine kulak vermek gerekir. O İslamı kur'an dan doğrudan almış ve bid'at kültürüne asla yer vermemiştir.Şu mısralar güzel anlatır islamı ve Kur'anı.
" “Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun; / Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
Sonun da bir de “tevekkül” sokuşturup araya,/ Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.”
“İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”
Yine M .Akif Milli oluşuyla gerçek bir Müslümandır.Mili ve manevi duruşunda taviz vermediği gibi, bu manevi ve milli değerlerden uzak olanları sevmezdi. Bunu da şu mısralarla belirtmiştir.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam / Hele hak namına haksızlığa asla tapamam
Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum / Çekmeye gelmez fakat belki kopar boynum” diyordu.
Sevmediği ikinci sınıf kişiler ise; İslam’ı hiç bilmedikleri halde, kendilerini çok dindar zannedip din ile bağdaşmayacak hareketler yapan ham sofu ya da yobaz olarak adlandırılanlardır."
VE M.AKİF ŞU GÜZEL CÜMLE İLE ANLATIR:
"Avrupa gezilerinden birinde döndüğü günlerden arkadaşları neler gördüğünü sordukları zaman şu veciz sözü söylüyordu: “İşleri dinimiz gibi, işimiz dinleri gibi.”
Harun Meral:
YanıtlaSilAğabey , Merhum Akifin kaleme aldığı meal veya tefsirin tümü ile gün ışığına çıkarıp Türkiye kamuoyuna sunulması gerçekten çok güzel bir hizmet olur.
Ayrıca, Akif’in muhataplarının eğitim ve sosyal statülerine göre açıklamalar yapmak şeklimdeki tarzını takdir etmek gerekir, onun bu tarzını bir çelişki gibi yansıtanlara da gülüp geçmek lazımdır
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilMehmet Akif...
Bizim bir şeyler dememize gerek yok...
O; zaten gerekeni demişti:
"Benim ne bilgim ve ne de omuzlarım bu ağır yükü kaldıracak kapasitede değil..."