9 Nisan 2012 Pazartesi

Rüşvet


(Okumakta olduğunuz yazı, bir hukuk metni değildir.)

Bir Hakk sahibinin Hakk’ını, diğerine, bilgisi ve izni dışında aktarmak için menfaat sağlamaktır. Sağladığı maddi -veya vaat- menfaat karşılığında, olmaması, yapılmaması gereken bir -şey-i yapar (veya yapmaz). Hakk ihlaline sebep olur. Gerçek Hakk sahibinin bundan haberi bile olmaz. Kazanamadığını düşünür, kendisinin layık olmadığını düşünür, o işi kendisinden daha iyi yapabileceklerin var olduğunu ve o işin onlara yüklendiğini düşünür. İşi yüklenen ise, bilir. Kendisinin Hakkı olmadığını bilir, verdiği para, mal, vaat sayesinde işi aldığını, makamı kaptığını bilir. Kendisini rahatlamak için, “canım herkes böyle yapıyor, ne yapalım, o da yapsaydı, âlemin kerizi ben miyim…” şeklinde düşünür. Yaptığı işin, vicdanını rahatsız etmesine mani olmaya çalışır.

Bir TV’de izledim. İlahiyat Doçenti bir kişi oturmuş, izleyicilerin açtığı telefonlarla sordukları soruları cevaplıyor. Telefondaki kişi şunları sordu: “Hocam, ben (…) çalışıyordum. O sıralarda bir kişiden rüşvet aldım. Şimdi çok rahatsızım. İade etmek istiyorum. Kişiyi bulamıyorum, acaba bir yardım kuruluşuna yardım etsem olur mu, Ne yapayım?”

Zor soru. İş bitmiş, para alınmış, iş verilmiş, zaman geçmiş. Bedava Hoca’yı da bulmuş. Günahtan kurtulmanın yolunu arıyor vatandaş!

Ee.. Cevapta verilmesi gerekir ki, işi bu.

“Olmaz”, dedi Hoca Efendi. “O kişiyi arayıp bulacaksın, öyle bir iki yere bakmakla da olmaz, yorulacaksın, arayacaksın gerekirse tüm Türkiye’yi arayacaksın ve iade edeceksin. Günlerce aramana rağmen bulamazsan, o zaman bir yardım kuruluşuna vererek kurtulursun.” Mealen bunları söyledi.

Rüşvetin klasik tanımı şöyledir. Yapılmaması gereken bir işi yapmak veya yapmamak, ya da yapılması gereken bir işi yapmak veya yapmamak. Tabii -yapmak- fiili bir menfaat temin etmek maksadıyla gerçekleşmektedir.

“Mallarınızı, aranızda, gerçeklerle bağdaşmayan şekilde yemeyin. Ve bilip durduğunuz hâlde insanların mallarından haksız yere yemek için hükmedicilerle konuşmayın.” (Bakara/188)

Adaletin terazisi bozulmuştur. Gerçeklerle bağdaşmayan bir taksimat yapılmıştır. Hatta bu taksimatta iş başındakiler danışılır olmuştur. Ya onların ısrarı veya iş sahiplerinin işini garantiye bağlaması ile işin kendisine verilmesinin oluru sağlanmıştır. Her halükarda başkasının Hakk’ı gasp edilmiştir, bilgisinin dışında. Aslında başkaları da olabilir. Yani çok insanın Hakkı gasp edilmiş olabilir.

Şöyle ki; 10 Liraya satılabilir malın devlet dairesince alınmasını düşünelim. Araya rüşvet giriyor. 1 lira rüşvet alınıyor. Malın satıcısı o bir lirayı malın bedeline yükleyecektir. Yani 11 liraya satacaktır devlete. Ne oldu? Parayı kim verdi? Devlet. Devlet Hazinesi. Yani bütün millet.

Şöyle de bir örnek verelim. Bir işe alım imtihanı yapılacak. Binlerce kişi giriyor sınava. Bunların içinden birisi rüşvet vererek işe kabul ediliyor. Önünde kaç kişi vardı? Yüzlerce belki. Hangi örneği verirseniz verin, rüşvet veren tek kişi ise de, rüşveti alanın karşısında sorumlu olduğu binler, yüz binler hatta bütün millet vardır.

Yani dememiz odur ki, ileride aldığı rüşvetten nedamet getiren kişinin, rüşveti aldığı kişiyi bulup iade etmesiyle kurtuluş olamaz. Hesabı buna göre yapmalıyız. Yazımız belki Hoca Efendi’ye ulaşır da eleştirilerini alırız. Bizde bilgileniriz.

Asıl korkunç olan rüşvet susturulmaktır, susmaktır. Doğruyu, Hakk’ı söylemekten susmak. Bu en çok aydınların başına gelir. Cahilin susması önemli değildir, aydınlar edindikleri menfaat karşılığında susarlarsa felaketlerin en büyüğünü beklemelidir.

“Uzeybul Hicânat denilen yerde Hatimin oğlu Tirmmah’la karşılaşan Hz. Hüseyin ona da Kufe’de neler olduğunu sordu. Tirimmah Kufelilerin önde gelenlerinin rüşvetle susturulduğunu, halkın dağıtılıp korkutulduğunu, Müslim, Hani, Kays ve Abdullah’ın feci şekilde öldürüldüğünü, Kufe’ye gitmekten vazgeçmesini, dilerse Tay kabilesinden yardım isteyerek yardımcı olabileceğini söyledi. Ancak Hz. Hüseyin Tirimmah’a teşekkür etti ve yardım talebini kabul etmedi.”

(İhsan Özkes, Kerbela Faciası isimli makalesinden) Aydınları susan millet helak olmuştur.

Hz. Mevlânâ’dan, rüşvet, doğruluk hakkında…

Vicdanını karartıp rüşvet alırsa hakim
Fark edemez kim mazlum, göremez kimdir zalim.

Madde gözü tembeldir, hep kolayını arar
Yanlış yöne götürür insanı kolay yollar.

Üşenme, kaynağı bul, zor gelse de nefsine
Doğru yollarda ara, yokuş ve dik gelse de.

Bırak zannı, şüpheyi hedefin olsun gerçek.
Varınca göreceksin her zahmete değecek.

Asıl şaşılık budur, budur gözdeki mertek:
Zannetmekle bilmenin farkını görememek.

Bulanıktan uzak dur, her işin olsun berrak;
Ancak temiz bir kalptir, yüzü ak çıkaracak

Hele de vesveye aman sakın kapılma
Güvenilmez bilgiyi kendine rehber kılma.

Vehimden de uzak dur doğru bilgi zannetme,
Hele de evhamları ona buna iletme.

Doğru olsun her işin. Doğrudan uzaklaşma,
Doğru bil, doğru düşün, doğrudan asla şaşma.

Hz. Mevlânâ
(Her Nefes Dergisi, 2009/Aralık Sayısından alınmıştır.)

2 yorum:

  1. Her Nefes dergisinden şiir mi aldınız acaba? Derginin o sayısında böyle bir şiir görünmüyor da...

    YanıtlaSil
  2. Var efendim, biraz dikkatli araştırırsanız...
    "Şaşı Çırak" isimli Hz.Mevlânâ hikayesi...

    2009/Aralık sayısı adresi buyurunuz.

    http://www.nefesyayinevi.com/UD_OBJS/PDF/HERNEFES/hernefes_09_12.pdf

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...