9 Ağustos 2010 Pazartesi

Nilüfer Çayı, Eyvah!

Heybetli Uludağ’ın doğurduğu Nilüfer Çayı Bursa’yı ikiye ayırır. Ortadan ikiye böler. Bursa Ovası’nı baştan sona sular, serinletir, güzelleştirir. Serin kıyılarında çocuklar, delikanlılar, insanlar.. rahatlar, yıkanır, yüzer, serinler…Nilüfer çayı. Yeşil demek. Serinlik demek. Bereket demek. Güzellik demek. Bursa demek. Ama, nilüferlerin köksüz asılı kalmaları gibiymiş Nilüfer çayı da. Hoyrat kişilerin oluşturduğu, tetiklediği anaforda umarsızca koyuverdi kendisini. Tutunamadı. Suyunu esirgedi. Serinliğini kesti. Bereketini vermedi. Güzelliğinden vazgeçti. Yeşilleme özelliğini kıskandı. Bursa’yı gözden çıkardı. Tutunamadı. Daha fazla dayanamadı.

Dedemin, küçük ama tamamen kendi elleriyle oluşturduğu bir bahçesi var Nilüfer’in kıyısında. Elma, şeftali, erik, kayısı, nar, incir ağaçlarını elleriyle dikti, çapaladı, ilaçladı, budadı, gübreledi, aşıladı…yetiştirdi. Benim de emeğim geçmedi değil hani. Yazın sıcaklarında az mı çalıştım bahçede. Öğlen geçipte sıcaklık iyice çöktü mü Bursa’nın üzerine, hemen soyunup Nilüfer Çayı’na girip serinleyip çıkmak bir başka olurdu. Bahçenin bir köşesinde dedem, ‘buluşu’ olarak övündüğü gübre oluşturma çukuru vardı. Evdeki artık sebzeler, meyveler, kabukları, çürümeye yüztutmuşları, bahçe içerisindeki yapraklar, otlar… getirilir çukura atılırdı. çukur dolunca, üstü örtülür, Bir yıl sonra kazılarak gübre çıkartılır ve ağaçların altına serilirdi. Hatta dedem, dağlardan tanımadığım otların kurularından toplayıp getirir di. “Bunlar, dağda kendi halinde yetişiyorlar, sağlıklıdırlar, hastalıkları yoktur. Gübre içinde iyi olur” derdi. Bahçenin sulanması tamamen Nilüfer’in suyu ile olurdu. Dereden kap-kacak ile taşıdığımız suyu temizlikte de kullanılırdık. Hatta, çay-yemek yapımında bu suyu kullandığımız gibi içme suyu olarak da yararlandığımız olurdu.

Nilüfer’in etrafında kurulu yüzlerce sanayi kuruluşunun ve evlerde kullanılan atık suların Nilüfer çayına akıtılmaları, ayrıca, tarım arazilerinin zehirli ilaçlarla ilaçlanması yoluyla, taban sularına karışan zehirlerin olduğu gibi nilüfer Çayına karıştığı da bir gerçektir. Derenin yavaş yavaş ölümüne, kirlenmesine yol açmıştır.

Karacabey ilçesinin kuzeyinden doğru, Marmara Denizine dökülür Nilüfer. Denize kadar, tüm Bursa Ovasını baştan başa sular. Bursa belki de her şeyini Nilüfer’e borçludur. Taşıdığı su öylesine çoktur ki, Evliya Çelebi hatıratında Bursa’yı anlatırken Nilüfer’den bahsetmeden edemez. Bursa ve Nilüfer ‘su’ demektir. Nilüfer Çay’ını anlatmak için söylediği muhteşem söz bu günlere nasıl da hayıflanmak gerektiğini anlatır: “Velhasıl Bursa Sudan ibarettir”. Nilüfer’i çıkar Bursa’dan geriye kalan kocaman bir ‘hiç’tir.

Renge bak. Kapkara, şu tarafta bordo bir renk, koyu yeşil, siyahlıklar, su üzerinde yüzen yağ parçaları. Şu köpüklere bak, çamaşır yıkanmış sanki, atık sular, kirletilmiş sular atılmış Nilüfere, şuradaki koyulukta bir kaynama var, ne ola ki, hava kabarcıkları peş peşe su üstüne çıkarak patlıyor. Balık yakalardık burada. Ne de güzel oynaşırlardı su içinde. Başımızı su içine sokar ve balıkları seyrederdik, nefesimiz bitene dek. Kurbağalar ötüşürler di. Vırak vırak. Kertenkeleler su içmeye dereye başını uzatırlardı. Dere kenarındaki sazlıklarda uçuşan yaz böcekleri, kelebekler, cırcır böcekleri, akşam basınca etrafımızda fırdolayın dönüp dolaşan arkadaşlarımız ateş böcekleri, hep Nilüfer’in bereketindendi.

Nilüfer’in suyu ile sulanan ağaçların meyvalarının insanları hasta ettiği söyleniyor. Suyun ihtiva ettiği yağlar, metaller, zehirler kökleri vasıtasıyla ağaçlara, oradan da meyvalarına yürüyor. Yıllardır, bu su kirletilmiş, zehirlenmiş durumda. En kötüsü ise, suyun içindeki ağır metaller toprağa nüfuz etmiş. Nilüfer’e bırakılan bu zehirli atıkların bir an için sıfırlandığını varsaysak bile, Toprağa geçen ağır metal ve zehirlerin temizliğinin yıllar boyu süreceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Kendi elimizle servetimizi savurduk. Nilüfer küstü bize.

Dedem beş altı yıldır bahçeye gitmiyor. Ara sıra bize sorar. Erik nasıl, şeftali iyi mi? gibi o kadar. Bütün bir hayatını, ömrünü hasrettiği bahçesine gitmiyor. “Nilüfer’i o haliyle görmeye dayanamam” diyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...