23 Temmuz 2015 Perşembe

“Kimi terk-i nâm u şâne kimi it`ibare düştü”


Cenaze merasimlerinde göze çarpan hakikat; törendeki kalabalık, zenginlerin iştirak ettiği törenler, erkân-ı devletin katıldığı törenler, ahalinin ekseriyetle iştirak ettiği törenler…

Derler ki umumiyetle, -“ne kadar kalabalıktı, Allah’ın sevgili kuluymuş. Filanca bile vardı cenazede..” gibi laflar. Üzerinde durulmaya değer. Böyle mi acaba?

“Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin” (Yunus Emre)

Yunus’un tarif ettiği cenaze merasimine kaç kişi katılmıştır acaba?

Şimdi ilçenin adını vermeye lüzum yok. Gerçekten o ilçeden olanlar, ilçenin ileri gelenlerinden olanlar, vefat ettiklerinde öteden beri hazırlanmış olan ilçenin büyük mezarlığına gömülürler. Sonradan o beldeye göç etmiş olanlar veya kimsesi olmayanlar ise ‘garipler mezarlığı’ denen kabristana defin edilirler. Duyduğumda ben de hayret etmiştim. Gariplik böyledir. Fakirlik böyledir. Eşraftansa uygulama başka, itilmişlerdense uygulama bambaşka. Cenaze merasimindeki görevli imam bile, cenazenin eşraftan veya zengin bir aileye mensup birisi olmasına göre edeceği duaların uzunluğunu ayarlıyor. Herhalde alacağı nakdi hediye ve ahaliden alacağı övgülere göre… böylesi bir durumda cenazenin iyi birisi olduğu, takva sahibi olduğu, hayırlı bir kimse olduğu hakkında ahalide kanaat uyanıyor.

Ya, kimsesi olmayan belki de, Belediye’nin görevlileri tarafından mezarlığa götürülen ve bir-kaç kişi ile defin edilen bir garibin durumu nedir? Ahali için; -“kötü bir durum. Günahkâr birisi. Cenaze namazına bile üç-beş kişi kılmış. Allah nazarında sevilmeyen birisi. Sağlında çok kötülükler yapmış birisi…” gibi anlatılır zan’a dayalı olarak.

Tarih boyunca cenaze merasimleri, şehirden şehire, köyden köye, hatta aynı şehir içinde camiden camiye, mahalleden mahalleye farklılıklar gösteriyor. Ama bir ortak yanları var. Cenaze zengin ise, makam-şöhret sahibi ise her tarafta aynı, muhteşem ilgi, gariban ise yine her tarafta aynı, muhteşem ilgisizlik.

Görüldüğü gibi, toplum nazarında ‘seçkinlik’ mefhumu tamamen içeride yaratılan, vehimlerden kaynaklı bilgilere dayanmaktadır. Asıl seçkin olanlar, mal-mülk, şan-şöhret sahipleri olmayabilir. Kim bilir belki de, asıl seçkinler, malsız mülksüz, şanı şöhreti olmayanlardır. Gizli ilimlerin kimin kalbinde gömülü olduğunu nasıl anlayacağız da, düşmanlıklarımızı sürdüreceğiz. Zordur. Gerçi, anlayan anlar. Bilen bilir. Yaşayan hem anlar, hem bilir. Zaten onlar birbirlerini, bir bakışta bilirler ki, onların yüzünde Nur-u Muhammedî parıltısı zahirendir bilen bilir.

Yazımıza başlık aldığımız mısra Şeyh Galib’e aittir ve beyit şöyledir:

“Reh-i Mevlevîde Gâlib bu sıfatla kaldı hayrân
 Kimi terk-i nâm u şâne kimi it`ibare düştü “

Dünya zenginliği, şan-şöhret sahiplerinin cenazeleri de varlıkları! gibi kuvvetli olur. Gariplerin, Allah’tan başka dostu olmayan kimsesizlerin ise son yolculukları da bir başlarına olur. Kimi itibar peşinde iken, kimi de şan-şeref biriktirir. Artık farkını da okuyucu kendisi anlasın.

Bu dünyaya gelen herkes, kendine biçilen elbiseyi giyiyor ve üzerine yüklenilen vazifeyi yapıyor. Kimisi bilerek, kimisi farkına varmadan vazifenin uygulayıcısıdır.

Son hafta iki önemli vefat haberi aldık. Sanatçı Zeki Alasya ve eski Genel Kurmay Başkanı olup, kendisini o göreve layık görenlere karşı yaptığı darbe ile yönetimi ele geçirerek, Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren.

Çok söz söylendi her ikisinin de haklarında. Okuduğumuz ve kulağımızla duyduğumuz arifiyetten yoksun sözler asla o kişiyi (ölüyü) bağlamaz. İyi idiler, kötü idiler. Geçtikten sonra bu dünyadan haklarında sarf edilen sözler, o sözü söyleyeni bağlar ve onları asla ilgilendirmez hakikat bile olsa. Acı tarafı şudur ki, söylenen sözleri İslamiyet’in hediye ettiği bazı kelime ve kavramlarla süsleyerek inandırıcılıklarını artırmak istemişlerdir. Böylece, taraftar kazanmak amaçları da gerçekleşmiş oldu.

Kenan Evren’in yaptıkları cümlenin malumudur. Sakın ola ki, şunu yaptı, bunu yaptı diyerek bizi eleştirmeye kalkmayın. Bunlar bilgimiz dâhilindedir ve biz başka şeyler söylemekteyiz. Biraz dikkatle ve düşünerek bakılırsa anlaşılmayacak derin şeyler de değil sözlerimiz.

Törenlere gitmeyenler için hiçbir sözümüz olamaz, biz de gitmeyenler arasındayız. Lakin merasime giderek, cemaatin insicamını bozmak ne manaya gelir? Ne oldu yani, yüksek sesle 12 Eylül’e karşı durduğunuzu söylediniz de, hakkınızı helal etmediğinizi söylediniz de bir şey mi oldu, insanlara bir şey mi öğrettiniz? Hayır, ölen kabrine yerleştirildi, dualar edildi ve herkes evine döndü. Bir sözümüz de, güvenlik sağlayıcılara olsun. Nasıl ki, İmam Efendinin –“Hakkınızı helal ediyor musunuz” sözüne, bir kısım kişiler –“Helal olsun” demişlerse, bir kısım kişiler de –“Helal etmiyoruz” deme hakkına sahiptir. Niçin itip kaktınız, gözaltına almaya kalktınız insanları? Bunlar yanlıştır.

“Harabat ehline hor bakma şakirt
Defineye malik viraneler vardır” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)

Son sözümüz şu olsun. Beyitteki ‘virane’ kelimesini ‘İnsan’ manasıyla anlayıp, defineciler kadar akıllı olarak ‘İlim’ kazmaya nasipdâr olalım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...